T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 1 OCAK 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Rasim ÖZDENÖREN

Ölüm günü yok olmaz

-Yeni bir yıla girdik diyenlere ithaf-

Öyle, ölüm günü yok olmaz. O, istediği anda araya girebilir, sırayı bozabilir: onun yasasını kendinden başka kimse belirlemez. O her şeyi kendi kendine belirler. Onun araya girdiği her defasında sıra bozulmuş gibi de görünse, doğal gidişata aykırı bir şey varmış gibi sezinlense de, o, kendi yasası ile birlikte geldiğinden ve her defasında yeni bir yasayla ve yeni bir doğa ile geldiğinden, onun sıra dışılığı ve doğal olanı bozmuş gibi görünüşü, bize gene de bir yasanın, bir doğanın dayatması halinde görünür: bir kere daha biliriz ki, o, kendi yasasını kendisi yapmakta ve bizzat uygulamakta.. bu yüzden ona göre her gün bayramdır ve her gün bir ölüm günüdür. Kaldı ki, Müslüman'ın bayramının bir özelliği, onu başka günlerden ayıran farklılığı, karnavallarda yapıldığı gibi, ölüme yokmuş gibi bir muamele yapılmasına izin vermemesidir. Bir karnavalda ölüm yok sayılabilir, göz ardı edilebilir, ama böyle yapmakla aldanan kim olur: onu göz ardı eden mi, yoksa ölümün kendisi mi?

Gene de, böyle bir günde ölüm çağrışımının bir özelliği bulunmalıdır. Ölümü bir Ramazan bayramında vaki olan Şeyh Abdurrahim Reyhan hazretleri (25 Ocak 1998) sohbetlerinin birinde şöyle söylüyordu: "Aldanmayalım, diyordu, 'üç günlük dünya' derler, bu, bir hadisi şerif mealidir. Peygamber Efendimiz öyle buyurmuş: 'Bu dünya üç günlük'"

Aynı sohbetin devamında şunlar var: "Bu üç günün bir gününü evvel gidenler götürüyor. Bir günü yaşayanlar için. Bir günü de gelecekler için. Şimdi bizim bir günümüz var. Bir gününü bizden evvel gidenler götürmüş. Bir günü de bizden sonra gelecekler götürecek. Yani bu nedir? Ölüm günü. Bu dünya âleminde bu günler, bu aylar gelip gidecek. Bu bize çok görünen günler bir de bakıyoruz ki, yok olmuş. Beş yıl da olsa yok oluyor; on yıl da olsa yok oluyor. Ne kadar ömrümüz varsa hepsini geçirdikten sonra yok oluyor. Öyleyse, senin bir günün var, o yok olmaz. O ölüm günü yok olmayacak. Ne ile karşılaşsan o seninle beraber. O yok olmaz. Bugün hasta idin, yok oldu; yarın hasta idin, yok oldu. Nelerle karşılaştın: kâr ettin, zarar ettin; huzurlu oldun, huzursuz oldun, insanlardan eziyet gördün; bunların hepsi yok oluyor. Yok, yok, yok, hepsi yok oluyor. Ya ölüm günü? İşte senin bir günün var: ölüm günün. Ne çıktıysa karşına onunla berabersin. Düşün işte: o bir gün için!"

Beden için ölümü, içine düştüğü çelişkiyle açıklayabiliriz. Ama ruh için? O da acaba kendisiyle düştüğü çelişkiye mi mağlûp oluyor? Yoksa ölüm bir uzlaşmanın getirdiği bir sonsuzluk kapısını mı aralıyor? Bu soruların cevabı yalnızca ölümün kendisindedir: bekleyelim ve görelim. Şeyh efendinin de öyle söylediğini anlatıyorlar: bekleyelim ve görelim, dermiş o da: ölüm günü var mıymış, yok muymuş?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi