T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 12 OCAK 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ali BAYRAMOĞLU

İzmir 1901 ya da kampana çalma davası

105 yıl önce... Tarih 22 Mart 1901... Yer İzmir... Aslen Sakız adalı, İzmir'in San Dimitri Mahallesi'nde oturan Anatas Konstantin Kalikikopulo adlı 17 yaşındaki Rum genci ortadan kaybolur.

Annesi oğlunu arar bulamaz. İşyerine giderek oğlunu sorar, işe gelmedi derler. Çare bulamayınca başpiskoposa haber verir.

Halk arasında dolaşan rivayete göre başpiskopos kadına "Oğlun artık yok. O melek oldu" demiştir.

Başpiskoposun bu sözleri anne ve yakınları tarafından yaklaşan Hamursuz Bayramı nedeniyle ve dinsel inançlarından ötürü çocuğu Yahudilerin katlettiği şeklinde yorumlanır... Belki başpiskopos biraz da böyle demek istemiştir...

Rivayet tez yayılır. Mahalleli Rumlar Aya Fortini Kilisesi önünde toplanırlar.

Birkaç saat içinde iş büyür. Şehre yayılan haber Rumlarla Yahudiler arasında çatışmalara yol açar, çeşitli mahallelerde Yahudiler dövülür, hakarete uğrar.

27 Mart Çarşamba gününden itibaren çatışmalar giderek artar.

Yahudi cemaati yetkilileri İzmir Valisi Kâmil Paşa'ya başvurmak zorunda kalırlar. Gerçekten de Aya Fortini Kilisesi'nin etrafı şehrin dört bir yanından gelmiş infial içindeki Rumların toplanma yeri olmuştur.

29 Mart günü durum ciddileşir. Birkaç bin kişiyi bulan Rum kalabalığın kilise önünde toplanması üzerine, önlem olarak Yahudilere ait dükkanlar kapatılır. Manisa ve Aydın'dan takviye olarak iki alay asker getirtilir.

Vali kilisedekilerin hep beraber dışarı çıkmalarının önlenmesini emreder. Nümayişçileri kontrol etmek için güvenlik kuvvetleri süngü takmak zorunda kalırlar. Çıkan arbedede 1 kişi "delik deşik olarak" ölür. 15 kişi ağır yaralanır.

Olaylar esnasında tahrikçilerin bir kısmı çan kulesine çıkarak kampana çalarlar. Bunun üzerine kilisenin çevresine toplanan Rumların sayısı artar. Büyüyen hadiselerde 42 kişi gözaltına alınır.

Gerilim ve olaylar birkaç gün sonra aniden biter...

Zira Anastas Göztepe'de bir kahvede ortaya çıkmıştır...

Yani ölmemiş, sadece ağabeyinden azar işittiği için evi terketmiş, arkadaşlarıyla Urla ve Çeşme'de birkaç gün geçirmiştir.

Çocuk vali tarafından başpiskoposa gönderilir, daha sonra bütün şehirde dolaştırılır. Bu suretle ve asayişi sağlamak için alınan önlemlerle şehir tekrar sükunete kavuşur. Halk "Padişahım çok yaşa" nidalarıyla dağılır. İki saat sonra dükkanlar tekrar açılır ve hayat normale döner.

Güvenlik yeniden temin edilmişse de Yahudilere karşı kötü niyet yok olmaz. Sokaklarda saldıraya uğrarlar, kadın ve çocukların üzerine kaynar su ve kireç dökülür, taş atılır, hakaret edilir.

Nereden çıkmıştı bu husumet ya da bu kanaat diye merak edenlere şunu söylemek gerekir:

Bu ilk olay değildi...

19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğu'ndaki cemaatler arası ilişkiler (özellikle Rumlar ve Yahudiler) arasında bu tür olaylara tanık olunmuştu.

Bu olaylar "kan iftirası" olarak adlandırılırdı.

Kan iftirası anti-semitzimin ırkçı, asılsız, kasti bir söylentisine dayanırdı. Buna göre Yahudilerin Hamursuz Bayramı'nda hamursuz ekmeğinde hıristiyan kanı kullanmak için cinayet işledikleri söylentisi yayılırdı...

Bu söylentiler Doğu Avrupa ve Rusya'da Yahudilerle Hırsitiyanları sıkça karşı karşıya getirmiş, katliamlara yol açmıştı. Osmanlı'da ise 19. yüzyılın ikinci yarısında özellikle Rumların yoğun bulunduğu yörelerde. Avrupa etkisine açık liman şehirlerinde Yahudilerin Hamursuz Bayramı yaklaştıkça düzenli olarak patlak verirdi. Hep aynı şekilde: bir Hıristiyan çocuğu kaybolur ve dinsel katil iddiaları ortaya atılır ve ortalık karışırdı.

Örneğin 1872'de İstanbul'da Yaakov Sasson adlı bir Yahudi işportacının bir Ermeni çocuğu öldürüp çuvalına koyarak dini amaçlarla kullanmak için götürdüğü iddia edilmişti. İzmir'dekinden daha sınırlı olmakla birlikte İstanbul'da olaylar yaşanmış. Tutuklamalar olmuş ama sonunda işportacının suçsuzluğu kanıtlanmıştı...

Osmanlı toprakları Doğu Avrupa'da karşılaşılan türden programlara sahne olmamıştır.

Osmanlı padişahları bu iftirayı kınayan fermanlar yayınlamışlardır.

Şam ve Rodos'ta yaşanan benzer olayların akabinde 1840'da Sultan Abdülaziz bir ferman yayınlamış, 1865'te yaşanan Kuzguncuk iftirasından sonra 1866 da aynı fermanı teyit etmişti. 2. Abdülhamit 1898'de Patrik Konstantin'e verdiği ve onu da bu iftiraların son verilmesine yardıma çağıran emirnamesi bilenen evraklardandır.

Evet, bu toprakların öyküsü de sandığımızdan farklı, şimdilerde Türkiye semalarında esen anti-semitizmin kökü ve nedenleri de...

Kaynak:

1901'de İzmir'de cereyan etmiş bir kan iftirası vak'ası, Esther Benbassa, Tarih ve Toplum, Haziran 1986.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi