T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 12 OCAK 2006 PERŞEMBE | ||
|
Bombayı Vatan yazarı Necati Doğru patlattı; Necip Fazıl için "besleme", Fehmi Koru için de "besleyici" ifadelerini kullandı. Eskiden siyasetçiler gazetecileri beslermiş, şimdilerde gazeteciler siyasetçileri besliyormuş. Böyle bir yazı. Hayır, Necati'nin açtığı tartışma kulvarına girmek istemiyorum, rol çalmak gibi bir hevesim de yok; cevap vermesi gerekenler, gerekli cevabı vereceklerdir. Ben, "dürüst gazeteci Necati Doğru" olgusu üzerinde durmak istiyorum. Necati Doğru, pek çok kesimin "dürüst kalem" olarak bildiği bir gazetecidir. Ben de dürüst buluyorum. Bir-iki ufak sorunu var... Mesela, "başkalarının patronları"yla çok ilgili. Bazen doğru saptamalar da yapıyor. Fakat, dikkatini, didikleyici ve dürüst kalemini kendi patronlarından sakınıyor. Bir ara Sabah gazetesinde çalışıyordu. Oradan ayrıldı, Cumhuriyet gazetesine geçti. Ardından, "Basında yeni bir dönem açıldığı, artık iyi yazı yarışı başladığı" için tekrar Sabah'a geçti. Şimdilerde, (muhtemelen) Sabah'tan ayrılmasına gerekçe teşkil eden adamın gazetesinde çalışıyor. Hani, Nihal Mete Ün'e, "Ne gazeteciliği kardeşim, biz burada dükkan açtık, para kazanıyoruz" diyordu ya, o adam işte. Peki, Sabah'tan niçin ayrılmıştı? Şöyle diyordu: "Bizim Sabah Gazetesi'nin kurucusu, geliştiricisi, lider yapıcısı Dinç Bilgin'in bankası kendisine dedesinden kalma bir banka değildi. Zaten devletin bankasıydı... Devlet bu bankayı çalıştıramadı, yük haline getirdi..." Oysa, Necati Doğru'nun iddiasına göre, herkes ağız birliği etmiş, Dinç Bilgin'e, "güçlü bir bankan olursa daha güçlü gazeten olur..." diyordu. Dinç Bilgin de saftı ve bunlara inanıyordu. Banka (Etibank) kumaş tüccarından (Sabri Doğan) pazenciye (Cavit Çağlar), pazenciden de gazeteciye (Dinç Bilgin) geçti. Gazeteciye geçerken "bir şeyler oldu." Dürüst kalem Necati Doğru dili varıp da ne olduğunu açık etmiyor ama, ben söyleyeyim: Banka gazeteciye geçerken battı. Yani soyuldu. Banka batınca Dinç Bilgin Kartal Cezaevi'ne gönderildi, Necati Doğru da düşündü taşındı ve şu sonuca vardı: Banka sahibi olmak, gazeteyi/gazeteciyi güçlü kılmıyor. Aksine bankanın kamburu da gelip gazeteye yükleniyor. Dolayısıyla, bankacı bankacılığını, gazeteci gazeteciliğini bilmeli... Güçler (maazallah) tek elde toplanırsa faşizm, diktatörlük ve de (hiç temenni etmeyiz ama) "oligarşi" doğar. Basın gücü ile banka gücü tek elde toplanırsa iki gücün de ahengi bozulur... Sonra ne olur? Soygunlar, hortumlamalar, banka boşaltmalar başlar. İşte burada gazeteci devreye girer... Gazetecinin görevi, olanı biteni "bütün saydamlığıyla en ince ayrıntısına kadar", çoğu zaman kuralları, gelenekleri, yasaların sınırlarını da zorlayarak açıklamaktır. Dürüst kalem Necati Doğru böyle diyordu. Fakat, "hukuk"un tepetaklak edildiği, kuvvetler ayrılığı ilkesinin ayaklar altına alındığı, "andıç"larla gazetecilerin susturulduğu mahut "ara-dönem"de devreye girme gereği duymadı, yani gazetecilik görevini hatırlamadı. Sustu ve araziye uymayı tercih etti. Üstelik bu dönem, Necati Doğru'nun da şekvacı olduğu "banka soygunları"nın miladıydı. Şimdilerde çıtayı daha da yükseltmiş görünüyor; basının bağımsızlığını savunuyor... Fakat Cumhuriyet'ten niçin ayrıldığını, niçin tekrar Sabah'a döndüğünü, transfer bedeli olarak cebine kaç para girdiğini, niçin buna tamah etmeyip bu kez Sabah'tan ayrılmasına gerekçe teşkil eden adamın gazetesine geçtiğini açıklamıyor. Dinç Bilgin'e yönelik eleştirilerinde, niçin "anlayışlı" ve "özür dilemeci" bir tavır takındığını da açıklamıyor. Biz ondan, Necip Fazıl'a giydirirkenki celadeti bekliyoruz. Bir de, elan çalışmakta olduğu gazetenin hangi kaynaklarla kurulduğunu araştırmasını... Çok şey mi istiyoruz?
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |