T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 12 OCAK 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

Susurluk Şemdinli derken Ağca çıkıyor

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi'inin katili olarak yargılanan ve idama mahkum edilen; sonra cezaevinden kaçırılıp yurt dışına çıkarılan; Roma'da Papa'ya suikast girişiminde bulunan Mehmet Ali Ağca, 20 yılı İtalyan cezaevlerinde olmak üzere 25 yıl hapis yattıktan sonra bırakılıyor.

İpekçi ailesinin avukatı Turgut Kazan, Ağca'nın dört yıl daha yatması gerektiğini söylüyor ama, Adalet Bakanlığı yetkililerinin yaptıkları hesap böyle.

Hem sonra Ağca dört yıl daha yatsa ne farkedecek? İpekçi cinayeti ile ilgili bilinmeyenler mi aydınlanacak? Kendisine İpekçi'yi öldürme görevi veren, askeri cezaevinden kaçıran iradenin kimliğini mi açıklayacak? Ya da 25 senedir susan, konuşsa bile bu konuda sürekli yalan söyleyen Ağca hidayete erip gerçekleri itiraf mı edecek?

Bunların hiçbirinin olmayacağı muhakkak. Öyleyse ne farkeder?

Nitekim İpekçi'nin kızı Nükhet İpekçi, Ağca'nın tahliyesi konusunda Milliyet'e gönderdiği mektupta, meselenin bu tarafının önemli olmadığını belirtmek istercesine, onun katilliğinin aslında herkesi ilgilendirmesi gerektiğini söylüyor, "Bugün gelinen aşama bizim hepimizin fotoğrafıdır" diyor. Onun sözünü ettiği 'hepimiz'den bazı örnek tiplerin, mektuba gönderdikleri elektronik mesajlara baktığınızda, hem bu gerçeği çok açık bir şekilde anlıyabiliyoruz hem de böyle bir cinayeti devleti desteklemek adına neredeyse alkışlayan ve alkışlayacak bir sürü insana sahip olduğumuzu acı bir şekilde görebiliyoruz.

Sevgili Nükhet, "Ağca sadece babamın katili değil. Bizim milli katilimizdir'' derken, her zamanki gibi eksik söylüyor. "Ağca bizim milli katilimiz olmak üzere devlet içindeki bazı odaklar tarafından görevlendirilmiş olan bir alettir" deseydi, fotoğraf daha gerçekçi tanımlanabilecekti. Ama nedense İpekçi ailesi ve ailenin sözcüsü olarak konuşan sevgili Nükhet, bu gerçeği tahmin ediyor olsa bile, hiç telaffuz etmedi, etmiyor.

Avukatı da öyle. Üstelik de, Ağca'nın son derece iyi korunan bir askeri cezaevinden çok profesyonel bir planla ve askeri görevlilerin yardımıyla kaçırılması, kendisine pasaport temin edilmesi ve banka hesabına külliyetli miktarda para yatırılarak yurt dışına çıkarılması süreçlerinin hangi odaklar tarafından gerçekleştirilmiş olabileceğine ilişkin birçok ipucu ortaya çıktığı halde...

Oysa o tarihlerde cereyan eden olayların, işlenen faili meçhul cinayetlerin arkasındaki gerçeğin ne olduğunu artık çok iyi biliyoruz.

Bütünüyle kanıtlanamamış, tamamiyle ortaya çıkarılamamış, gerçek sorumluları teşhir edilememiş olmasına rağmen biliyoruz.

Çünkü bu kanlı ve kirli olayların, cinayetlerin, devlet içindeki lagal bazı yapılanmalar paravan olarak kullanılarak ve "bu vatan için" yapıldığını daha sonra da gördük, yaşadık.

Susurluk böyle bir olaydı. Tıpkı Abdi İpekçi, Doğan Öz, Cavit Orhan Tütengil, Kemal Türkler cinayetleri ve daha onlarcası, yüzlercesi gibi gerçek sorumlularına ulaşılamayan, devlet içindeki uzantılarına dokunulamayan olaylardandı.

Devlet içindeki Susurluk Çetesi, bu faili meçhullerin ya da göstermelik failleri yakalanan cinayetlerin aydınlatılmaması ve devlet içindeki yasal yapılanmaların yasadışı ilişkilerinin ve uzantılarının ortaya çıkarılamaması üzerine oluşmadı mı?

1971-74 yılları arasında Özel Harp Dairesi denilen kendi legal, ama faaliyetleri illegal kuruluşu yöneten emekli Orgeneral Kemal Yamak'ın yayınladığı anılarda neredeyse Türkiye'de 1950'lerden bu yana devlet güdümlü illegal faaliyetlerin tarihi anlatılıyor.

Bu anlatılanlardan, Türkiye'de cereyan etmiş kanlı olayların, katliamlaların, provokasyonların ve onca rezilliğin müsebbiblerini ve gerekçelerini de anlamak mümkün. Buna rağmen, herhangi bir savcı bu kitapta anlatılanlarla ilgili, göstermelik de olsa bir soruşturma bile açmış değil. Oysa biliyoruz, aynı müessese birtakım soytarıların talepleri üzerine, memleketin birçok yazar çizeri hakkında bolca soruşturma ve dava açabiliyor.

Şimdi Şemdinli olayı da, bütün bu geçmişin bir uzantısı olarak karşımızda ve yine onlar gibi örtbas edilmek isteniyor. Abdi İpekçi cinayetinin ele geçirilen faili olarak Ağça yakalandı ve mahkûm oldu. Şimdi cezasını çekti ve özgürlüğüne kavuştu.

Tamam. Ama bugün hâlâ gerçek katilin kim olduğu konusunda herkesin bir kuşkusu var.

Bakın, Papa'ya'ya suikast girişimi davasının savcısı Antonio Marini, Ağca'nın tahliyesiyle ilgili olarak ne diyor?

"Ben de Vatikan gibi şaşkınım. Bu özgürlüğü beklemiyordum. Çünkü Ağca bugüne kadar hiçbir zaman gerçekleri söylemedi, bu kadar çok şey bilen bir sanık 25 yıl aradan sonra bile gerçekleri söylemeden tahliye edilmemeliydi.

Ağca'nın özgürlüğü bir çok örgütü rahatsız edebilir."

İnsan, "Acaba eder mi?' diye sormadan edemiyor.

Türkiye'de pek kimseyi rahatsız etmişe benzemiyor da...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi