T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 12 OCAK 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Osman AKKUŞAK

'Belâgat'in zararı mı var?..

Dün akşam, malzeme olarak bir köşede muhafaza ettiğim gazete kupürlerini tasnif ederken "belâgatin zararları" başlıklı birisine rastladım.. zâhir: dille alâkalı olduğu için atmamışım.. altında Türker Alkan imzası var.. yazarın kendisiyle tanışmamakla beraber yazılarındaki mutedil ifadesi ve sâkin yorumları bana itici gelmez.. dilinin düzgün oluşu da ayrıca dikkatimi çekmiştir.. 28 Ekim 2005 tarihli yazısında tarihçi Bernard Lewis'den de bahsederek meâlen, "Araplar, zengin dilleri vasıtasiyle yarattıkları belâgatın mutlak gerçeği ifade ettiğine inanırlar" diyerek 1967'deki 6 Gün Savaşı'ndan önce Abdünnâsır'ın, İkinci Körfez Savaşı'ndan önce de Saddam Hüseyin'in belâgati güçlü nutuklarının hiçbir işe yaramadığını bu konuşmaların hem kendilerini hem de halklarını kandırdığını, gerçeği görmelerine engel olduğunu belirtiyor.. ve belâgatin zararından aklıbaşında herkesin korunması gerektiğini söylüyor.

Doğrusunu isterseniz dil kudretinin ve dil güzelliğinin suçlanmasına hiçbir zaman hiçbir şekilde razı olmamışım, buna cevaz vermemişimdir.. adam yalan söylüyorsa ve bu yalanı aynen doğru gibi söylüyorsa, bu işte dilin ne günahı vardır.. yalancının günahını kullandığı güzel cümleler ve etkili kelâma yükleyebilir miyiz?. bu iş; mücevherli hançerle cinayet işleyen adamın suçunu hançere yükletmeye benzer.

Sayın yazara hatırlatmak gerekir ki belâgatın zararından bahsetmek caiz değildir.. olsa olsa dilin, yerinde kullanılması icabettiğini söyleyebilirsiniz.. meşhur kelâmdır: dil vardır aziz eder; dil vardır rezil eder.. tarih perspektifinden söylersek; bazı kelâm baş eder, bazı kelam baştan eder.. sözün sihrini ve kuvvetini yalanda ve yanlışta kullanmağa muvaffak olacak kadar lâf cambazı olanların mevcudiyeti, bizim o kudrete olan inancımızı ve hayranlığımızı yokedemez.. esasen söz söyleyen büsbütün saf değilse eğer, yanlış bilgiye dayanmıyorsa eğer, ancak o takdirde kelâmın kuvvetini ve belâgatini göstermeye muvaffak olacaktır.. gerçeklerle râbıtası sağlam olan kişi, söz sahasındaki ustalığını gerçekleri kamufle edecek doğrultuda gösteremez.. gerçeklere âşinâ olmaktan gelen duygu; ne kadar gayret ederse etsin söz san'atını hakikate aykırı kullanmakta zorluklar çıkarır..

Diyeceksiniz ki yanlış veya eksik bilgiye gerçekten inanmış bir kişi, hitabetteki hünerini, bu yanlışı tebliğ etmekte göstermeyecek midir?

Hiç şüphesiz gösterecektir.. lisana hakimiyeti ve inancının kuvveti ona, söyleme gücü temin edecektir.. fakat, dili ile gerçeklerin fizikî kudreti arasında otomatik ve determinist bir bağ bulunmadığı için, lisan ve belâgatteki mahareti yüksek derecelere ulaşamayacaktır.. bu nokta da, belâgatin öyle gelişigüzel, rastgele zuhur edecek bir ruh kuvveti olmadığını gösterir..

Netice olarak şunu kabul edelim ki hitabet ve belâgat; yüksek ve asil bir eylemdir (fiildir); gerçek insana has (özgü) bir fiildir.. sadece insanoğluna ve özel yaradılışlı insanlara verilmiş yüksek vasıftır.. bir güzel san'attır.. ona toz kondurmayalım!..

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi