T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 OCAK 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Davut DURSUN

Şili tecrübesi ve toplum mühendisleri...

Latin Amerika ülkelerinden Şili'de devlet başkanlığı seçimini Michelle Bachelet'in kazanması önemli bir gerçeği yeniden gündeme getiriyor.

Yetmişli yılların başında Şili'de demokratik seçimlerle iktidara gelen Salvador Allende'nin CIA tarafından organize edilen kanlı bir askeri darbe ile iktidarını kaybettiğini pek çok okurumuz hatırlayacaktır. Allende'yi deviren General A. Pinochet'nin kurduğu cunta yönetimi tam on yedi yıl sürmüş ve yaptıklarıyla tarihe kara bir sayfa şeklinde geçmiştir.

Türkiye'de de Allende ve Şili olayları özellikle sol basında ve entelektüeller arasında geniş bir yer bulmuştu. Allende'nin sosyalist olması ve sosyalist kimliğiyle demokratik bir seçimle iktidara gelmesi sol kesimde coşkuyla karşılanmıştı. Bu yıllarda sosyalistlerin temel argümanı mevcut düzenin değişmesi ve emperyalizme karşı mücadele idi.

Şili'de seçimlerle iktidara gelen bir sosyalistin başarılı olmasının Amerika Birleşik Devletleri açısından Latin Amerika ülkelerinin kaybedilmesi olarak değerlendirilmiş ve bu gelişmenin engellenmesi için darbelerle muhaliflerin iktidardan uzaklaştırılması politikası benimsenmişti. Bu politika sadece Latin Amerika için değil dünyanın diğer bölgelerinde de cari olmuştur. Ortadoğu, Afrika, Asya ülkelerinde de darbelerin gerisinde hep Amerika Birleşik Devletleri aranmıştır. CIA'nın buralarda çevirdiği dolaplar zengin bir literatür oluşturmuştur.

* * *

Bundan otuz sene sonra kendisini "sosyalist" olarak tanımlayan M. Bachelet, oyların yüzde 53'ünü alarak devlet başkanlığı koltuğuna oturması bir "rövanş" olarak değerlendirilmektedir. Latin Amerika ülkeleri arasında en muhafazakar nüfusa sahip Katolik Şili'de kendisini "agnostik ve sosyalist" olarak tanımlayan, eşinden ayrı yaşayan, eski bir generalin kızı olan bir kadının halkın oyunu alarak iktidar koltuğuna oturması şaşırtıcı değil mi?

Bu ülkede sosyalist bir iktidar darbe ile düşürülmüş ve yıllar süren cunta yönetimi akıl almaz işkencelerle dünya gündemine oturmuştu. Şili'de Amerika Birleşik Devletlerinin emperyal menfaatlerine ters düşecek bir sosyalist iktidarın önlenmesi için verilen bunca mücadelede hangi noktaya gelindi dendiğinde verilecek cevap nedir? Otuz sene önceki noktaya geri mi dönüldü? İlk bakışta durum bu. Nitekim Bacehelet'in başarısının "rövanş" olarak manşetlere taşınması bu duruma işaret ediyor.

Aslında bu gelişme sosyolojik olarak çok şaşırtıcı değil. Ayrıca sadece Şili'de görülen bir şey de değil. Her on yılda bir periyodik müdahaleler yaşayan Türkiye'deki durum da benzerlik gösteriyor.

27 Mayıs 1960 darbesiyle Demokrat Partinin temsil ettiği sağ eğilimli iktidar alaşağı edilmiş ve sandık yoluyla gelen bu tür iktidarların alanını iyice daraltacak bir siyasi yapı kurulmuştur. Egemenliğin kullanımında temsil kurumunun yanına idari kurullar da ortak edilmiştir. Ama bu yürümemiş ve 12 Eylül 1980 darbesi gelmiştir. 12 Eylül sonrasındaki düzenlemelerle yeni bir sistem kurulmuş ve toplum bütün boyutlarıyla cendereye sokulmuştur.

12 Eylül sistemine rağmen toplum, ilk seçimde tercihini iktidardan uzaklaştıran ekipten yana yapmıştır. Darbeyi yapan cuntanın desteğindeki ekip seçimi kaybetmiştir.

Yine doksanlı yıllardaki gelişmeler de bundan farklı olmamıştır. 28 Şubat uygulamalarıyla cendereye alınan seçmenin tercihi bugünkü siyasi tabloyu ortaya koymuştur. Bu bakımdan 2002 genel seçiminin iyi değerlendirilmesi gerekiyor. "Seçmen hata yaptı, yanlışlığını anlayacak!" türü fantastik yorumlar sadece yapanı kandırmaya yetiyor.

Bütün bunların gösterdiği şey nedir?

En yalın şekliyle toplumların masa başı mühendislik hesapları ve tasarımlarıyla planlanamayacak bir dinamizme sahip olduğunu, dışarıdan yapılan müdahale ve yönlendirmelerle sadece zaman kaybedildiğini ve topluma ağır faturalar ödetildiği görülüyor. Darbe ile iktidardan uzaklaştırılan ekip onca ağır baskı ve uygulamalara rağmen otuz sene sonra yeniden toplumun tercihiyle iktidara gelebiliyor. Özgür ortamlardaki toplumun tercihini çeşitli baskı ve işkencelerle tamamen değiştirmek mümkün değildir.

Su her zaman kendi doğal mecrasında akmaya devam eder.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi