T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 OCAK 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Melikşah UTKU

Düşük enflasyon herkesin derdi

Uzunca bir süredir bu sütunda, düşük enflasyonlu istikrar ortamında büyümenin etkilerini çeşitli vesilelerle inceliyoruz. Büyümenin neden ekonomideki tüm unsurları aynı ölçüde etkilemediğini, niçin milli gelir verileri müspet çıkarken genelde kamuoyunda bir durgunluk hissinin olduğunu açıklamaya çalışıyoruz.

Temel tezimiz şu idi:

Enflasyon ortamında şirketlerimiz katma değer üretimini fiyat arbitrajından sağlıyorlardı. Söz konusu fiyat arbitrajı, zaman içinde mal, hizmet ve paranın fiyatındaki sık ve dengesiz değişmelerden kaynaklanıyordu. Bu türlü bir kazanç tarzı, reel getirilerin hesaplanmasını zorlaştırıyor, birçok şirkette ciddi verim kayıplarına sebep oluyor, sermaye birikimini engelliyor ve özellikle KOBİ'ler için kayıtdışını dayatıyordu.

Düşük enflasyon ortamında ise şirketlerin böyle bir fiyat arbitrajından kazanması mümkün değil. Piyasa, tüm şirketler için ciddi bir veri oluşturuyor. Tabiatıyla katma değer artışı sağlamanın yegâne yolu, verimlilik artışından geçiyor. Verimliliği arttırmak ise öncelikle profesyonelleşme ve şirket içi iş bölümünden geçiyor. Dahası etkinlik artışı ile ölçek arasında ciddi bir doğrusal orantı var. Ölçek arttıkça, birim üretim başına maliyet düşüyor.

Bu tezimizin, BDDK bünyesinde yapılan kantitatif bir çalışma ile bankacılık sektöründe geçerli olduğunu ortaya koyuyor. Yasemin Kaya ve Ela Doğan tarafından hazırlanan Dezenflasyon Sürecinde Türk Bankacılık Sektöründe Etkinliğin Gelişimi başlıklı çalışma, tam da bizim yukarıda sunduğumuz tezi özetliyor neredeyse.

Çalışmaya göre, düşük enflasyon ortamında bankalar önceki döneme nispetle daha farklı bir iş tutuş tarzı (rapordaki tabirle yaşam alanı) geliştirmek durumunda kalmışlar, yeni dönemde enflasyona bağlı gelir ve giderler azalırken, kredilendirme faaliyetlerini ve komisyon gelirleri gibi faiz dışı gelirlerini arttırma yoluna gitmişlerdir. Buna rağmen kar marjlarında düşüşler yaşanmış, artan rekabet baskısı ile bu süreç devir ve birleşmelerin önünü açmıştır.

Yeni dönemin en önemli unsuru etkinliktir. Verimli çalışanın üstünlük sağlayacağı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte verimlilik artışı, ancak belli ölçeğin üzerindeki bankalarda anlamlı bir şekilde gözlemlenmektedir. Küçük bankalar, eğer geniş pazarlara hitap etmiyorlarsa, maliyetleri düşürmede zorlanmaktadır.

Yine bu çerçevede maliyetleri azaltma çabaları artmış, bankalar kimi maliyetleri ortak yatırımlar ve girişimlerle azaltma yoluna gitmişlerdir. Özellikle ortak POS, ATM, kurumsal kredi derecelendirme gibi alanlarda ortak çalışma potansiyeli yüksektir.

Bu dönemin önemli bir özelliği de bankaların her alanda farklı ürünler ve hizmetler geliştirme çabasıdır. Fiyatta sağlanamayan üstünlüğün belli bir farklılık oluşturarak sağlanmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır.

Rapor, her ne kadar bankacılık sektörünü ele alıyorsa da, aslında yeni döneme uyum sağlamada zorlanan tüm kesimler için anlamlı sonuçlar üretiyor.

KOBİ'ler için fazla alternatif yok: Ya büyüyecekler, ya birleşecekler, ya büyüklerle çalışmayı öğrenecekler, ya farlılık üretecekler, ya pazarlama, pazar araştırması ve reklâm gibi belli bazı maliyetleri ortak yüklenecekler...

Ya da yok olacaklar.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi