|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 20 OCAK 2006 CUMA | ||
|
|
I-Siz o resmi hiç görmediniz... Tel örgülerin arasında küçük kara kuru eller. Öylesine uzatılıvermiş boşluğa. Birazdan kırılıverecekmiş gibi. Rüzgara dayanamayan bahar dalları gibi. Ansızın toprağa karışıverecekmiş gibi. Uzanmış eller. Avuçlarını açmış bekliyorlar. Para ya da şeker için değil. Avuçlarının içine üç parça et düşüyor. Üç parça et için öylece boşluğa uzatıyorlar küçük kuru avuçlarını. Siz o resmi görmediniz. Hiç görmediniz. Küçücük bir haberdi işte. Görmediniz. II- Hoca etsiz sofralara oturmazdı. Et olmayınca karnı doymazdı. Et olmayınca eski alışkanlık ekmeye sarılır, ekmeye sarılınca hemen kilo alıverirdi. İki radyo, bir tv bağlantısı yapmıştı. "Kanlı bayram"ı eleştirmişti. Öyle çok kalori harcamıştı ki üst üste, hiç öğün vakti olmadığı halde karnı acıkmıştı işte. "Hanımmmm. Nerdesin yav! Ansızın içim kıyıldı. Bir şeyler hazırlasan da yesek." Hanım içerden bağırdı. "Öğlenden kalan salçalı biftek var. İster misin?" Hayır istemezdi. Biraz önce o kadar et karşıtı bir tavır sergilememiş olsaydı. Belki. Yani. İyi olurdu tabi şimdi salçalı biftek yemek.Yanında mis gibi patates tava. Tava olmasa, püre olsa da olurdu. Ama şimdi!!? Tavuk eti yemek de olmazdı. Kör gözüm parmağına. Marka filan hikaye.Tavuk eti yemek de olmaz. "Biftekleri ısıtıyorummm." Bak şimdi. Yerin kulağı var. Duyacaklar sağdan soldan. Hoca kurban etine karşı çıkıyor ama kendisi biftek yiyor diye. "Yok yok ısıtma." Sanki kapının dışında bekleyenler varmış gibi, bifteği kelime olarak bile ağzına almamaya dikkat ediyor. Hanım yine sesleniyor içerden. Ne yiyebileceğini düşünüyor. Kilo derdi olmadan ne yiyebileceğini. Aklına etten başka bir şey gelmiyor. Izgara köfte, salçalı biftek, dolma, tavuk pirzola. İştahını bastırmaya çalıştıkça, bastırılamayan iştah onu gençlik yıllarına götürüyor. Kurban bayramını iple çekişleri. Mercimek,bulgur yemekten gına gelmişken, birbirlerini kurban bayramına şurada ne kaldı ki diye teselli edişleri geliyor. Et yemek, geçmişten kopmak demek. Hafızanın yükünden azat olmak demek. Şimdi şu saat et yemezse, sanki geçmişin kıt kanaat günlerine esir düşecek. Kırmızı et olmaz. Tavuk olmaz.Ne yiyecek yav. Aklına hediye niyetine gönderilmiş palamut salamurası geliyor. Ne münasebetsiz hediye demişti. Karısı niye münasebetsiz olsun hazır yemek diye balkona koymuştu hani. İşte şimdi ondan mis gibi bir palamut pilaki yapmak var. "Hanımmm vazgeçtim. Sen yorulma. Ben şimdi şöyle ağzına layık bir palamut plaki yapayım sana." III- Palamut plakiler yeniyor. Biraz tuzluydu ama olsun. Kahvelerini yudumlarken karısının " Vah canım" diyen sesini duyuyor. Ehemmiyeti yok. Kadın kısmısı bulur gözünün yaşını akıtacak bir konu. "Baksana baksana" diye gösteriyor kara kuru avuçları. Avuçlarının içinde üç lokmacık et." Hoca hiddetleniyor. "Yahu sen de inanma şu resimlere.Ne yapsın onlar üç parça eti!" Kadın o an ansızın komşu kadının "Şekerim senin kocan dindar değil dinci dinci" değişini hatırlıyor.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |