|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 21 OCAK 2006 CUMARTESİ | ||
|
|
Brezilya- AK Parti hükümetinin adeta "iki farklı siyasi ruh"u vardır. İlki "AK Parti'nin demokratik ruhu"dur. Hukuk nosyonunu ve ilkeleri önemseyen, bu çerçevede yaşanacak değişimde sonuna kadar gitmekten çekinmeyen, kaçınılmaz olarak bu değişimin merkezine kendisini yerleştiren bir ruhtur bu. Türkiye'nin AB'yle müzakerelere başlamasına, en azından mevzuat düzeyinde temel hak ve özgürlükler alanını genişletmesine, siyasetin yeniden itibar kazanmasına, devlet yapısının bir ölçüde sivilleşmesine AK Parti'nin bu demokratik ruhunun önemli katkıları olmuştur. Malum "AK Parti'nin devletçi-muhafazakar ruhu" da var. Oranın rengi farklı: Hukuk yerine pozisyonları konumları hedefleyen dar alan siyaseti, ilke yerine fayda, değişim yerine değişimi denetim altında tutma çabası, kadim devletçi zihniyeti canlandırmaya yönelik milli çıkar ve asayiş mantığına dayalı garip bir ulusalcılık... Adalet Bakanı Cemil Çiçek tüm bunların son dönemlerdeki en mükemmel temsilcisi... Tayyip Erdoğan ise siyasi imaj ve zihniyet bölünmesinden olsa gerek, ikisi arasında sıkça gezinti yapıyor adeta... Bu hükümeti anlamak için, yeni eğilimlerini görmek için merceği hangi yöne yöneltmeli? Aslında AK Parti bu çelişkisiyle varolan bir siyasi parti... Belki de bu yüzden onu sadece liderlik, güç, etkinlik açısından değil zihniyet açısından da en iyi temsil eden isim Tayyip Erdoğan... Abdullah Gül'le birlikte Brezilya'dayız. Yukarıdaki satırlar da, Gül'ün gazetecilerle yaptığı sohbetteki değerlendirmeleri sonrası kalemimize geldi. İlk kez olmuyor... Tayyip Erdoğan'ı bir kenara koyacak olursak, hükümet içinde devletçi-muhafazakar kokuların yayıldığı her kriz anında gelişmelere bir tür ağırlığını, daha doğrusu "karşı ağırlığı"nı koyar Abdullah Gül... Bunu kabine toplantılarında yapar, parti içi siyasi değerlendirmelerde yapar, en önemlisi kamuoyu önünde yapar... Nitekim Brezilya'da yaptığı açıklamalar da böyleydi... 301. madde konusunda açılan davaları tasvip etmediğini ima ediyor, eleştirilerin ne denli sert olursa olsun suç oluşturmayacağını vurguluyor, bu konuda verilen beraat kararlarına dikkat çekiyor, bir geçiş dönemi yaşadığımızı söylüyor ve ekliyordu: "Gerekirse yasalar da değiştirilir..." AİHM, köye dönüş tazminat davalarıyla ilgili kararını değerlendirirken ifade ettikleri, temsil ettiği demokratik ruha diğer bir örnekti. Mealen şunları söylüyordu: "Gerekçe ne olursa olsun ve kim olursa olsun devlet vatandaşına zarar vermişse, bunu tazmin etmesi gerekir, hukuk devleti bunu gerektirir, biz de bunu yapmaya çalışıyoruz. Bunun için yasalar çıkarıyoruz..." Dikkatimi en çok çeken sözleri ise, "İran'ın nükleer silah üretmesi ihtimaline karşılık Türkiye'nin füze savar sistemlerle silahlanma konseptini değiştirip değiştirmeyeceğine, askeri bürokrasiden bu yönde talepler olup olmadığına" dair soruya verdiği yanıttı: "Silahlanmanın dünyada ne tür problemlere yol açtığı biliyoruz. Daha çok silahlanma, kaynakları ekonomik kalkınmaya, refaha değil, savunmaya harcamak demektir. Bir silahlahma yarışı olmamalı. Ortadoğu'nun kitle imha silahlarından arındırılması politikasını takip ediyoruz..." Umarız bu mantık Türkiye için ve AK Parti'de galebe çalar...
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |