T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 21 OCAK 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Dücane CÜNDİOĞLU

İçebilirsen iç, sonra sus!

"Bu işler hep böyle olur" diyecek denli zekâ olgunluğuna sahip kimselere gıpta etmemek elde mi?

Değil; zira bir şeyler olmaktadır ve gıpta edilen bu kişiler, olan'ın öyle olacağını önceden bilir görünmektedirler.

Peki nasıl oluyor bu?

Şöyle:

Yargının keskinliği, gücünü, suretâ yargının geniş zaman kipinde dile getirilmesinden alır. Çünkü "olur" demek, bir bakıma "her zaman olur" demektir. Dolayısıyla "olur"un bilgisi, geniş zaman kipi içerisinde -hem de bir çırpıda- bir kural, bir yasa suretine bürünür ve bu durumda, konuşan, ister istemez bir kurala, bir yasaya yaslanarak konuşmanın keyfini çıkarır.

Geniş zaman kipiyle dile gelmiş ifadelerin istisnalardan pek hoşlanmadıkları malumdur. "İsim cümleleri" kullanmanın çekiciliği de buradan kaynaklanır; zira genişlik ve genellik, 'zaman' itibariyledir; yargının genleşmiş, genelleşmiş, genişlemiş bir biçimde ifade edilmesi, gerçeklik üzerindeki hakimiyetin, hatta tahakkümün bir göstergesidir. Bu nedenledir ki kimse "2x2=4 ediyor" demez; bilâkis "2x2=4 eder" der; zira bu durumda yargı, kesinliğini gözleme ve deneye borçlu değildir; dolayısıyla zaman ve mekâna da bağımlı değildir.

Geniş zaman olur mu?

Bakın işte bu önemli bir soru! Çünkü bilfiil zaman, sadece geçmiş zaman, şimdiki zaman (=an) ve gelecek zaman olmak üzere üçe ayrılır.

Dış dünyada (zihin dışı dünyada) "geniş zaman"ı nerede ve nasıl bulabiliriz?

Bulamayız. Çünkü geniş zamanı aslâ düşünemeyiz; sadece 'farz' ederiz, 'var' sayarız; zamanı ancak zihnimizde genleştirir ve genişletiriz.

"Bu işler hep böyle olur" demek, zekâ olgunluğunun göstergesi; peki ya, "Bu işler hep böyle oluyor" demek neyin göstergesi?!

Elbette deneyim zenginliğinin...

Kişi yargısını "olur" suretinde dile getirdiğinde zekâsına, "oluyor" suretinde dile getirdiğinde ise tecrübesine istinad eder.

"Biliyorum, bu işler hep böyle olur" yargısında sözü edilen bilgi başka, "Biliyorum, bu işler hep böyle oluyor" yargısında sözü edilen bilgi daha başkadır.

İki yargı da iki farklı bilme türünün ürünü, burası kesin. Çünkü olur'un bilgisi, oluyor'un bilgisinden farklı. İlki kendinden (!) menkul bir kesinliğe sahipken, ikincisi iknâ ediciliğini deneyimden, deneyimin çokluğundan almakta ve fakat yargıya konu olan olguları bir türlü tüketmeyi başaramamaktadır. O halde "olur' (ve/veya "dır") dediğimde bir kesinlikten, "oluyor" dediğimde ise bir süreklilikten söz etmiş oluyorum.

Süreklilik aslâ tutarlılığı garanti etmez; zira kesintiye uğrayabilir. Garanti etseydi biz ona sürekli değil, kesin diyecektik.

Süreklilik kendi içinde kesintileri, atlamaları, hatta sıçramaları barındırır; dolayısıyla kesin başka, kesintisiz çok daha başka. Nitekim bizler bu yüzden kesintili bir süreklilikten söz edebiliyoruz. Oysa kesinlik, tutarlılığın bir diğer adı; zira istisnası yok. Sözgelimi "2x2" bazen 4, bazen 5 etmiyor; bilâkis her daim 4 ediyor. Demek ki bu yargıda süreklilik değil, kesinlik var.

Yaşam ise bir başka. Yaşamda kesinlik yok, süreklilik var. Kesinlik sadece zihinde.

Kesinlik (zihin) düşünceleri, süreklilik (yaşam) ise duyguları belirliyor. Bu yüzden bizler anlamak istediğimizde sürekliliğe, açıklamak istediğimizde ise kesinliğe ihtiyaç duyuyoruz.

Karar ver ey tâlib, sen ne istiyorsun: süreklilik mi, kesinlik mi?!

Kesinlik istiyorsan ilim, süreklilik istiyorsan irfan sahibi olmaya çalış! VE ilim sahibi olursan irfan (gönül) sahiplerine, irfan sahibi olursan ilim (akıl) sahiplerine dil uzatma!

Lâkin birgün yol kenarında ne ilim, ne irfan sahibi bir deliye rastlarsan, sus ve kendisinde süreklilik de, kesinlik de arama! O anlamayı da, açıklamayı da terkedip kendince kadehinden kadehine aşk bâdesi akıtmayı kâfi görenlerden olabilir. İçebilirsen iç, sonra sus!

Sus ki erik dalına çıkıp tam da orada üzüp yediğini zannettiği sırada ceviz çalmakla kınanan Yunusumuzun düştüğü hataya düşme!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi