T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 21 OCAK 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fadime ÖZKAN

Hayır, kuş olup uçmuyor bu çocuklar

Malatya yetiştirme yurdunda dayak yiyen çocukların gizlice çekilmiş görüntülerini hatırlıyorsunuz, değil mi? Yumruklarımızı, dişlerimizi sıkarak izlediğimiz o görüntüleri unutmuş olamazsınız.

Üzülmüş, öfkelenmiştik. Ayaklanmış, sorumlu aramış, hesap sormuştuk.

Uzun zaman olmadı hatırlayın, o günlerin üzerinden SADECE iki buçuk ay geçti.

Peki ya şimdi bu sessizlik niye?

Bakın başka çocuklar gözümüzün önünde ÖLÜYOR.

Her birinin ölmeden önce annelerinin kucağında çekilmiş son görüntülerini seyrediyoruz, tuhaf bir kabullenişle.

Kameralara bakıyorlar: BİZE!

Yüzleri solmuş, gözleri alev alev.

Aradan iki gün geçiyor; öldü HABERLERİ geliyor.

Gerçekten öldüklerine inanalım diye verilen görüntülere bakıyoruz bu kez, öylesine:

Bembeyaz kefenleri içindeki bedenleri, buz tutmuş toprakta açılan minicik mezarlara indiriliyor.

Kuş olup uçarlar sanıyoruz, ama hayır, taş gibi yere çakılıyorlar.

Bu çocuklar GERÇEKTEN ölüyor.

İsimleri, resimleri, alınmamış karneleri, ağlayan anne babaları kalıyor geriye.

Bir de galiba hepimizin içinde; ötelerde, bizden uzakta verilmiş 'KURBAN'larla azıcık da olsa rahatlayan ama yine de bir türlü bastırılamayan bir iç sıkıntısı.

'Aman evlerden ırak' deyip savuşturduğumuzu sandığımız pis bir korku.

Sonra?

Sonra ne olacak... HAYAT DEVAM EDİYOR!

Kuşların göç yolu haritaları, virüs kodları, uzman açıklamaları, alınan önlemler, dünya sağlık örgütlerinin verdiği teminatlar, vesaire, içimizi rahatlatıyor. Cehaletten dem vuruyoruz, 'BİLE BİLE LADES'le gelen ölümlerden.

İçimizi dağlamasın diye çocuk ölümleri, ölen çocukların anne babalarında kusur buluyoruz. Çocuklarını kurban vermeyi göze alan kör inatlarına, cahilliklerine yükleniyoruz.

İyi ama ya ÇOCUKLAR?

Fatma Özcan

Ya o güzelim FATMA ÖZCAN? Sekiz yaşında annesiz kalan, üvey annesiyle yokluğun kararttığı babasının yanında okul yüzü görmeden kısacık bir hayat süren ve günün birinde; tam ON ALTI yaşında; ne olduğunu bile bilmediği bir virüsün peşinden hiç çırpınmadan ölüme giden; hayatta kalmak için 'babam gönderirse hastaneye giderim' demekten başka çaba sarf etmeyen o güzel kız?

Öldü o! Mezarında, annesiyle koyun koyuna yatıyor. Kardeşi Muhammet de yoğun bakımda. Siz bu yazıyı okuyorken belki o da ablasının yanında yatıyor olacak.

Peki ama bu sessizlik de ne?

Dayak yiyen çocuklarla kendi çocuklarımız ya da çocukluğumuz arasında kurduğumuz özdeşimi NİYE bu çocuklar için de kuramıyoruz?

Böyle bir ölümü bilmiyoruz, tecrübe etmedik, diye mi?

Ölen çocuk bizim değilse, her şey yolunda, öyle mi?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi