T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 21 OCAK 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Yasin AKTAY

Bilimi siyasete alet etmek

15 ile yeni üniversite açılmasıyla ilgili kanunun TBMM'ye bir daha incelenmek üzere geri gönderilme gerekçeleri üzerinde duruyorduk. Cumhurbaşkanının "bilimsel özerkliği", "belirli sınırlar içinde serbestçe karar alıp, bu kararları uygulayabilmeyi … üniversite dışı yönetsel birimlerin ve siyasal erkin karışması olmadan, işleyişini kendisinin yönlendirebilmesini gerektiren" bir şey olarak tanımlamasını üniversitelerimizin gelişimi açısından büyük bir şans olarak değerlendirebiliriz.

Ancak şu âna kadar sayın Cumhurbaşkanının üniversitenin veya bilimin özerkliği gibi yüce bir kavramdan YÖK'ün gerçek özerkliğini değil, sadece bağımlılığının başkalarıyla paylaşılmamasını gözettiği görülmüştür. Yoksa YÖK, kendi üzerindeki siyasal baskıdan hiç bir zaman kurtulamamıştır. Bugünkü kavga sahip olduğu gerçek bir özerkliğin savunmasına değil, aksine bu baskıya hükümetin de ortak olması ihtimaline karşı bir direniş refleksinden kaynaklanıyor. Bu direnişin odağı da kendisi değil zaten.

Bırakınız özerkliğini, YÖK'ün ülkenin bütün siyasi, hukuki ve toplumsal süreçlerini hiçe sayma veya bu süreçler üzerinde yoğun bir baskı kurma imkanıyla donatıldığını hep beraber görüyoruz. Üstelik bu görevlendirmelerin kapsamında her türlü yasa ihlalleri de mevcuttur. Kılık-kıyafet düzenlemeleri, meslek liseleriyle ilgili uygulamalar bir çok bakımdan anayasal suç niteliği taşıyan boyutlara sahiptir. Hani kelimenin tam anlamıyla özerk bir hukuk işlese, bu uygulamalar toplumsal kaos yaratma, bir sınıfı bir sınıfa üstün tutma ve bir toplumsal gruba, sınıfa, ırka ve inanca karşı kin ve nefret aşılama, düşmanlığa tahrik etme kapsamında görülebilir. Çünkü bu uygulamalar devlet ve toplumu birbirinden koparmakta; toplumu, birbirinden nefret eden iki ayrı zümre arasında bölmektir. Toplumsal eşitliği tehdit etmekte, imtiyazlı zümreler yaratmaktadır. Kadını aşağılamakta, onu ne giyeceğine bile kendisi karar veremeyecek bir ikincil aktör konumuna düşürmektedir. Daha bir çok şey sayılabilir.

Esasen bugünün gelişmiş dünyasında bilimsel üretimin belli standartlara kavuşturulması için, akademik unvan ve kadroların, dünyaca ortak olarak tanınmış belli bir standarda ulaştırılabilmesi için mutlaka bazı merkezi örgütlenmelere ihtiyaç vardır. Ancak bu merkezi örgütlerin sahip olmayı talep ve hak ettikleri özerklik, çatısını oluşturdukları alt birimlerin en altına kadar paylaştıkları bir şeydir. Kazandıkları özerklikten üniversite, fakülte, bölüm ve akademik elemanlarca da yararlanılır. Bizimse sorunumuz, YÖK'ün özerklik adına kazandıklarını alt birimlerden sakınmasıdır.

Bugün YÖK'ün merkeziyetçi yapılanması ve aşırı yetkilerinin doğası üniversitelerin herhangi bir bilimsel kişilik geliştirmesine, kendine özgü bir bilim siyaseti izlemesine asla imkan tanımıyor. Sadece şu soruların cevabını aramaya çalışmamız ne demek istediğimizi anlatır:

Son on yılda neredeyse ülkeyi birbirine katacak en kritik konularda aldığı ve bütün üniversiteleri de bağladığı hangi kararında YÖK üniversite hocalarına herhangi bir şey danışma ihtiyacı hissetmiştir? Hangi konuda herhangi bir üniversite rektörü farklı bir uygulama önerip uygulayabilmiştir? Üzerlerinde sahip olduğu aşırı yetkiler karşısında herhangi bir rektörün YÖK politikalarına muhalif bir tavır takınması mümkün müdür? (Kendini bir an için bağımsız ve özerk zanneden rektörlerin başına neler geldiğini görüyoruz). Hangi bilim disiplini ihtiyaç duyduğu öğrencinin ortaöğretim formasyonuna kendisi karar verebiliyor veya bu konuda en ufak bir söz sahibi olabiliyor?

YÖK ideolojik kaygıları her zaman öncelemiş, modası geçmiş 19. yüzyıl ideolojileri uğruna çağın bilimsel ölçütlerinden uzak kalmıştır. Oysa YÖK'ün bu ilgisini aşabilen bir ufka sahip öğretim üyelerinin YÖK'ün bilim siyasetine en ufak bir katkıları olamıyor, çünkü YÖK'ün yapılanmasında bu siyaseti bilim adamlarına sorarak belirlemek gibi demokratik bir teamül yoktur. Bütün bunlara rağmen kendi iktidarını bilim veya üniversitenin özerkliği gibi son derece geçerli bir değer adına sürdürmekte ve böylece, açıkça, bilimsel değerleri bilimle hiçbir ilgisi olmayan ideolojik siyasetine alet etmektedir.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi