T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 26 OCAK 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Davut DURSUN

Amerika İsrail'i yatıştırmaya mı çalışıyor?

Şimdi herkesin cevabını aradığı soru Irak'tan sonra sıranın İran ve Suriye'ye gelip gelmediğidir. Irak ile ilgili gelişmeleri hatırlayanlar bugün İran konusundaki gelişmelerle ne kadar benzer olduğunu fark edeceklerdir.

Seksenli yıllarda Saddam liderliğindeki Irak Batı dünyası için makbul bir ülke idi. Çünkü asla devrim sonrasının İran'ı ile savaşıyor ve imkanlarını tüketiyordu. Başta bölgedeki Arap ülkeleri olmak üzere tüm Batı dünyası Saddam'ın Irak'ına destek veriyor İran'a karşı teşvik ediyorlardı.

Saddam Batı'nın göz bebeği Kuveyt'e girip ülkesine katmaya yeltenince bütün hesaplar değişmiş ve tüm Batı ve Arap dünyası karşısına geçmişti. Malum 1991'deki Körfez Savaşı ile Saddam Kuveyt'ten çıkarılmış ve arkasından da ağır yaptırımlarla karşı karşıya kalmıştı. Anlaşılmıştı ki Saddam'ın Batı menfaatlerine hizmet etmenin ötesinde büyük hesapları vardı. Bu hesaplara göz yumulamazdı.

Nitekim doksanlı yıllar Saddam yönetimindeki Irak'ın dünya kamuoyu önünde suçlu hale getirilmesi için gayret gösterildi. Biyolojik silahlardan kimyasal silahlara, nükleer çabalara, katliamlara kadar varan bir sürü suç sayfası oluşturuldu. Devamlı bunlar işlendi ve nerede ise bunu gündeme taşıyanlar sonunda kendileri de inanır hale geldi.

Sonrası malum. Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri Irak'ı işgal etti. Irak yerle bir edildi. O gün bugündür Irak'ta onlarca insan öldürülüyor. Yarın ne olacağı belli değil.

Anlaşıldı ki Irak'ı işgal edenlerin dünyayı aldatmak için kullandıkları kimyasal ve biyolojik silahların hiçbiri yokmuş.

Sıra İran'da mı?

Şimdi benzer bir senaryo İran için yazılıyor ve uygulanmaya çalışılıyor. İster istemez herkes "acaba sıra İran'da mı?" sorusunu soruyor.

İran barış amaçlı nükleer enerji tesisleri kurmaya çalışıyor. Buna her devletin hakkı olduğunu savunuyor. Ancak başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Batı dünyası, elbette buna İsrail de dahil, İran'ın nükleer enerji tesisleri kurmasına izin verilemeyeceğini, çünkü ileride bunun askeri amaçlarla kullanılacağını ve atom bombasının imal edileceğini düşünüyor.

Buna ilişkin tartışmalar, karşılıklı demeçler, restleşmeler ve tahrikler birbirine karışmış durumda. Herkes bunun nereye varacağını merak ediyor.

Nükleer enerji bu çağın en büyük imkanlarından biri. Hem barışçı hem de askeri amaçlarla kullanımı mümkün. Dolayısıyla atom enerjisi teknolojisini geliştiren bir ülkenin bunu askeri amaçlarla kullanması ve atom silahlarını geliştirmesi söz konusu olabiliyor.

Birleşmiş Milletler atom enerjisine yönelik faaliyetleri denetlemek için Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) adıyla bir örgüt kurmuş ve nükleer enerjinin barışçı amaçlarla kullanımına yönelik nükleer güvenlik ve atık yönetimiyle ilgili düzenleme ve denetlemeleriyle yetkili kılmıştır. 1957 yılından bu yana çalışmalarını Viyana'da sürdüren IAEA ile İran arasında verimli ve sağlıklı ilişkilerin tesis edilmiş olmaması kaygıları daha da artırmaktadır. Bir ülkenin atom enerjisine yönelik çalışmaların denetimsiz bırakılması hem o ülke, hem de çevresi için büyük bir risk oluşturuyor.

Ancak IAEA'nin, diğer uluslararası kuruluşlarda olduğu gibi hegemonik güçlerin ve büyük devletlerin etkisinde olması yeni sorunlar yaratıyor. Başta ABD olmak üzere nerede ise bütün Batı ülkelerin ve büyük devletlerin atom enerjisi teknolojisi kurdukları ve nükleer enerjiden yararlandıkları biliniyor. Hem de sadece barışçı amaçlarla değil askeri amaçlarla da kullanımı söz konusudur.

Ellerinde nükleer enerji tesisleri bulunan ve bunu hem barışçı hem de askeri amaçlarla kullanmaya çalışan ülkeler İran örneğinde olduğu gibi Batı dışı bir ülkenin bu sahaya yönelmesine tepki göstermektedirler. Bir bakıma "bizde var ama sizde olmaz!" demektedirler.

İşte bu yaklaşım sorunun çözümünü daha da zorlaştırmaktadır. Mesela Ortadoğu'da İsrail'in nükleer teknolojiye ve silahlara sahip olduğu herkes tarafından biliniyor. İsrail atom enerjisi teknolojisini geliştirirken ne IAEA ne de Batı ülkeleri buna karşı çıktılar.

İran'ın atom teknolojisini geliştirmesine en fazla tepkiyi İsrail'in göstermesi anlamlıdır. Amerika Birleşik Devletleri ve Batı ülkelerinin tepkisi ve bu yöndeki çabaları İsrail'i yatıştırmaya yönelik olabilir mi? Bir de soruna bu açıdan bakmalı.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi