|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 26 OCAK 2006 PERŞEMBE | ||
|
|
Son dönem ekonomideki gelişmeleri, istikrardaki kazanımlar açısından pek çok kişi müspet olarak yorumluyor. Ancak bu müspet gelişmelere rağmen, önümüzde ciddi meseleler olduğu da muhakkak. Bir ara bazı yorumcular, söz konusu meselelerin zamanla aşılacağı ve aslında "ciddi" olmadığı yönünde tahliller yapmış olsalar da, bugün artık hemen herkes bu meselelerin önemli boyutlara ulaştığını ve kısa vadede kalıcı olduğuna inanmış durumda. Bugün sürdürülebilir istikrarın önündeki engellerin başında kimine göre cari açık, kimine göre "bastırılmış" döviz kurları, kimine göre ise bölüşümdeki eşitsizlik geliyor. Her kesim kendi konumuna göre bu meselelerden birini diğerlerine önceliyor. Ancak her halde işsizlik, herkesin sorunlar listesinin ilk sıralarında yer alıyordur. Dün Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Eylül, Ekim ve Kasım aylarına ait üç aylık istihdam verilerini kamuoyuna açıkladı. Bültenden manşetlere taşınacak olan veri hiç şüphesiz işsizlik oranı: % 10,1. Kentlerdeki işsizlik oranının daha da yüksek, % 12,4 olduğunu görüyoruz. Verileri detaylı incelediğimizde, hiç şüphesiz çeşitli açıklamalar yapılabilir. Ancak yıl içinde % 9'a yaklaşan işsizlik oranının düşmemekte direndiği ve bilakis yükseldiği reddedilemez bir gerçek. Bu gerçek, işsizlikle mücadele edemiyor olduğumuzu gösteriyor. TÜİK, üç aylık istihdam verilerinin hareketli olarak aylık açıklanması uygulamasına ilk kez bu yıl geçti. Bu anlamda Eylül-Ekim-Kasım ayları verilerini karşılaştırabileceğimiz bir set elimizde mevcut değil. Mutlak büyüklüklerdeki gelişmeleri değerlendirmek için mevsimsel unsurları filtrelememiz gerekir. Bu yapıldığında işgücündeki artışın istihdamdaki artışa nispetle kabarık kaldığını ve bunun da tabii olarak işsizlik yarattığını görüyoruz. Bununla birlikte işgücündeki artışın, çalışabilir nüfustaki artışın altında kaldığına da şahit oluyoruz. Özetle Türkiye ekonomisi yeni istihdam alanları üretmekte yetersiz kalıyor. Bu durum bir taraftan işsiz sayısını arttırırken, bir taraftan da özellikle genç nüfusun iş süreçlerine girmelerini geciktiriyor. Bu sütunda işsizlik meselesinin bugün Türkiye'de yaşanan diğer olgularla yakından ilişkili olduğunu defalarca ifade ettik. İşsizlikle mücadelede iki yöntemden birini benimseyebilirsiniz. Bunlardan ilki, ekonomiyi ateşleyerek ve bizzat kamunun bir işveren olarak devreye girmesini sağlayarak. Bunun hızlı, ama sağlıksız ve geçici bir sonuç verdiğini geçmiş tecrübelerimiz ortaya koyuyor. İkinci yöntem ise, bugün başta cari açık, büyümedeki sorunlar ve işsizlik gibi meselelerin hepsinin kökeninde reel sektördeki çarpık yapılanma ile mücadele etmek. Bu, çok daha zorlu ve aslında şu sıralar yavaş yavaş ekonomi yönetimince de benimsenmeye başlanmışsa da, geç kalınmaya başlanmış bir yöntem. Uzun vadede meselelerin değil, istikrarın kalıcılığını temin edecek bu ikinci yolda hükümet ile reel kesim beraber çalışmak durumunda. Ancak bu süreçte gecikmenin günlük siyasi maliyeti hayli yüksek olduğu unutulmamalı ve ekonomi yönetimi gerektiğinde burada oluşabilecek aşırı basıncı düşürecek esnekliği kendinde bulabilmeli. Türkiye, kimi yüzyıllar öncesine uzanan meselelerle boğuşuyor. Birkaç yılda düzlüğe çıkabileceğimizi kimse düşünmesin.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |