|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 26 OCAK 2006 PERŞEMBE | ||
|
|
Beklenmedik bir durum değildi tabii: Amerikalı akademisyen Amine Vedud'un İslam tarihine ilk "Cuma namazı kıldıran kadın" olarak geçmesinin ardından, başını gösteren "Kadından imam olur mu" tartışmalarından hemen sonra geldiği için "dinde reform" taleplerine benzeyen, ama asla aynısı olmayan bir vakanın da Türkiye'de ortaya çıkması şaşırtıcı gelmedi elbette. Çamlıca'nın Subaşı Camii'nde saçlarını örtmeden erkeklerle aynı safta namaza duran kadınların "eylemi", ne Diyanet, ne de teoloji akademisyenleri tarafından "doğru" bulunmasa da, yankıları sürecek ve devam bölümleri de geleceğe benzeyen bir duruşu temsil ediyor. Anlayışını "Kur'an'a dayandırılmış bir cinsiyet eşitliği ve sosyal adalet" tanımı üzerinden konumlandıran "İslamcı feminizm" söyleminin, uzun süredir bu ülkenin karasularında da dolaştığı doğru. Ancak bu söylemden farklılık gösteren cami eylemi, benzerlerinin teşhisi açısından açıksözlü bir münazarayı hakediyor. "Başı açık kadınlar da namaz kılmak istiyor" sözüyle arenaya çıkan kadınların bu uygulamasının, "kadınların yararına olacak şekilde İslam hukuk kaynaklarının yeniden yorumlanması, din pratiğinin ataerkil anlayışın dışına çıkarılması"nı isteyen reformist bir yaklaşımı temsil etmediği, "Tarikatçı değil, Atatürkçüyüz" sözlerinden anlaşılıyor. Ancak böyle olsa bile, yani cami eylemi "reformist anlayış" sonucu gerçekleştirilmiş olsa bile, eleştiri yöneltilebilecek pek çok noktası mevcut. Örneğin, İslam Dünyası'nda oluşan "dinde reform-modernleşme" taleplerinde en başından bu yana Batı ile hegemonik ilişkilerin yönlendirmesinin belirleyici olduğu, bunun da hareketin anlamını sorgulanabilir kıldığı ve menzil noktasından uzaklaştırmaya yaradığı gibi. Ya da ayağını sekülere dayayan feminizmle, tamamen tinle ve kalple ilgili bir konu olan "din"i, "feminizmin yararına olacak şekilde" uzlaştırma çabalarının elmayla armutları toplamak gibi bir yanlışa sebebiyet vereceği gibi. Bu konuda söyleyecek söz çok. Ancak, bir grup kadının Subaşı Camii'nde erkeklerle omuz omuza saçlarını örtmeden namaza durmaları, İslam'ın içtihad kaynaklı gelenek silsilesini ve bu ülkede, bu uğurda yıllarca mücadele verilmiş başörtüsünü 'ayrıntı' mesabesine -belki farkına varılmadan- indirmek gibi bir işlevi de yerine getiriyor. Başörtüsü tartışmalarının harı daha sönmemişken üstelik. Konu bu. Yani bu ya da benzeri uygulamalar işin fıkhi boyutu bir kenara bırakıldığında bile, içinde başörtüsü olmayan, modernle çatışmayan, seküler bir ahlak ve dünya anlayışına kucak açan "kreatif", "light" ve "sorun çıkarmayan" bir İslam oluşturarak, dolaylı yoldan da olsa, başörtüsünün dini ve kültürel temellerle olan bağını gölgelemesi ve onu siyasi tehdit kisvesine indirgeyerek yeniden "imajlandırması" gibi bir tehlikeye davetiye çıkarması nedeniyle bile "şık" değil. Bu ülkede elbette başı açık olup, namazını eda eden binlerce kadın var. Namaza durduğu zamanlar dışında başını örtmediği halde, ibadetlerini kaçırmayan insanlara büyük saygı duyulduğu da bir gerçek. Bu yüzden "başı açık namaz kılma" taleplerini, bir kısmı yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı sorgulamak gerekiyor. Dini yaşamak gibi derdi olmadığı halde, "İslam şöyle bir dindir"diye lafı açan seküler vaazcıların derdinin, İslam'da reform falan değil, "din kıstaslarının modern hayat döngüsünde yokolduğunu" ispat etmek olduğunu düşünmek, çok büyük haksızlık mı olur acaba?
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |