T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 1 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ali BAYRAMOĞLU

Mal varlığı kavgası ve anlamı

Türk siyasal sisteminin ana hastalığı hemen her zaman "siyaset alanının darlığı" oldu.

Her rahatlama ve demokratikleşme döneminde bu alanın da genişmesi bir tesadüf değildir. Ya da her daralma döneminde siyasi alanın kıskaca alınması ve iyice boğulması boşuna değildir.

Bu hastalığın birbirine bağlı iki temel sebebi vardır...

Bunlardan "ilki siyasetin hareket alanının dar olması"dır.

Türkiye'de talepler ve gerekler ne yönde olursa olsun, siyaset devlet tarafından millileştirilen, devletleştirilen temalara, sorunlara el atamaz. Önünde yasal engeller gibi, fiili engeller de bulunur.

Bu ülkede bir hükümet ya da Meclis, örneğin Kürt politikasının ana eksenlerini bırakın değiştirmeyi, değiştirmeye tevessül bile edemez. Güneydoğu bölgesindeki bütçeler, uygulamalar askeri aktörlerin kontrolu altında kalır.

Bu eğitimde de böyledir, dış politikada da böyledir...

Siyasetin el atamayacağı konuların sayısı artınca ülkede ibre otoriterliğe yaklaşır.

Burada ana sorun şudur:

"Siyasi mekanizma kimi konularda yetkili değildir, ama bu konulardan sorumludur. Daha doğrusu bu konuların yarattığı travmalardan, sonuçlardan sorumludur..."

Dolasıyla devlet aktörlerinin akıl dışı politikalarının faturası her zaman siyasi mekanizmaya çıkar.

Kamuoyunun siyasete yönelik kronik güvensizliğin temelinde de önemli ölçüde bu faktör yatar.

Buna bağlı olarak "siyasi alanı daraltan ikinci unsur" siyaset dünyasının içinden ürer...

Zira dar alan siyaseti, siyasetçiyi farklı güç arayışlarına iter ve itibar, güç, kaynak edinilmesi, dağıtılması ve bunun rekabeti üzerine temellenir. Partiler siyasi güçlerini de bu yolla üretmeye çalışırlar. Böyle olunca siyasi rekabet bu dar alanda daha çok ekonomik kaynakların ve gücün transferi üzerine kurulur...

Ve kaçınılmaz hem yolsuzluklarla hem yolsuzluk söylentileriyle iç içe girer...

Son günlerde alevlenen "kişisel servet ya da mal beyanı tartışması" dönüp dolaşıp bu çerçeve üzerine oturuyor.

İşin dikkat çekici yanı bu tartışmanın belirli dosyalar, belirli meseleler, belirli kanıtlar üzerine temellenmemesidir.

İktidarın veya siyasilerin konum ve yetkilerinden hareketle kendilerine ve başkalarına haksız imkan sağlamaları da değildir tartışılan...

Nitekim bugüne kadar yapılan karşılıklı atışmalarda ne CHP AK Parti'yi ve liderini kişisel menfaat sağlamakla suçlamış durumda, ne de AK Parti CHP'yi ve Baykal'ı elindeki imkanları kötüye kullanmakla itham etmiş halde...

Boşlukta yapılan, adeta karşılıklı yıpratma arayışı üzerine oturan bir atışma serisiyle karşı karşıyız.

Peki sonuç?

Sonuç şu:

Siyaset mekanizması her zaman olduğu gibi yıpranıyor. "Siyaset somut delil olmasa da söylentilerle genel kanılarla zenginleşmek, gaspetmekle özdeş hale getiriliyor, siyasi talep siyaset karşıtlığına davet ediliyor", özetle siyasete yönelik güven riske giriyor.

İşin vahim tarafı siyaset alanının siyasetçiler eliyle, siyasetçilerin kendi meşruiyetlerini zedelemesiyle içten daralmasıdır...

Hal böyle olunca siyasi liderleri anlamak nasıl mümkün olabilir?

Kendi ayaklarına kurşun sıkarcasına davranıyorlar, altından hiçbir şey çıkmayacak suçlamalara, meydan okumalara giriyorlar ve karşılıklı olarak birbirlerinin itibarlarını zedeliyorlar.

Bu satırlardan "siyaset, güç ve kaynaklarla istediği gibi oynayabilir" sonucu çıkmamalı...

Tersine...

Siyasetin yeniden yapılanmasının temel koşullarından biri, siyaset-kaynak ilişkisinin bu tür müdahaleleri asgariye indirecek bir şekilde düzenlemesidir. Ne var ki bu siyasi alanın daraltılmasıyla değil genişletilmesiyle mümkün olabilir.

Bugün yolsuzluk dosyaları ya da menfaat ve güç teminine ilişkin deliller varsa, elbet derhal üzerine gidilmelidir, ancak "insanları ve siyasileri ne kadar tüketiyorsun" mantığıyla, "tüketimde eşitlik" mantığıyla yıpratmak, mal varlığı ile yolsuzluk arasında afaki ilişki kurmak son derece tehlikelidir.

Önemli olan mal varlığının azlığı ya da çokluğu değil, o malların hangi üretim mekanizması sonucunda edinildiğidir.

Tarih tekerrür etmesin...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi