T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 1 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

İbrahim KARAGÜL

Suudi Arabistan ne yapmaya çalışıyor?

Filistin halkını İsrail kıyımından kurtaramayan dünya, Hamas alternatif olarak öne çıkınca histeri nöbetine tutuldu. Ortadoğu'nun hiç tanık olmadığı demokratik süreç bir umudu yeşertmesi gerekirken, "şok ve dehşet" paranoyası ile dünya ayağa kaldırıldı. Ürkütücü senaryolar, dramatik haberler, kınamalar, tehditler, şantajlar ortalığı kapladı. Küçücük Filistin halkının tercihi savaş çığlıklarıyla karşılandı. İsrail vahşeti, etnik kıyımı hatta soykırımı 1948'den beri devam ederken susan dünya, 1987'den beri silahlı mücadele veren Hamas'a karşı birleşiverdi. Dünya ancak İsrail için bir araya gelebilirdi ve bu oldu. Bir Hamasteria furyası aldı başını gidiyor. Birinci gündemimiz bu!

BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin, İran'ı nükleer çalışmaları nedeniyle Güvenlik Konseyi'ne sevketme konusunda anlaştı. Tahran, kararın diplomatik sürecin sonu anlamına geleceğini açıkladı. Merkez güçler, İran gibi bir ülkenin nükleer teknolojiye ulaşmasına karşı birleşiverdi. Güvenlik Konseyi'nden güçlü bir karar çıkması durumunda, ki bu hâlâ zor görünüyor, İran için ambargo ve savaş seçenekleri masada demektir. Dünya İsrail için bir kere de aynı safta buluştu. Ortadoğu'nun tek nükleer gücü İsrail olmak zorundaydı. İran veya bir başka ülkenin İsrail için caydırıcı güç olmasına, rakip olmasına asla izin verilmeyecekti. İkinci gündemimiz bu!

Ocak 2003'te, ABD Başkanı George Bush ile İngiltere Başbakanı Tony Blair arasında çok önemli bir telefon görüşmesi yapıldı. Bush en önemli müttefikine "Irak'ın sadece ilk adım olacağını, ardından başka ülkelerin geleceğini, hedefteki bütün ülkelerin kitle imha silahlarından arındırılacağını" söylüyordu. Telefon görüşmesinde adı geçen ülkeler şunlardı: Irak, Suudi Arabistan, Pakistan, İran ve Kuzey Kore. (The Independent, 16 Ekim 2005)

Irak işgaliyle birlikte Suriye ve İran'a saldırı kampanyaları başlatıldı. ABD ve İsrail'in İran konusunu diplomasiyle çözebileceklerini düşünenler yanılıyor. Böyle bir ortamda İran'ın nükleer teknolojiye ulaşmaktan başka seçeneği de kalmıyor. Çepeçevre kuşatıldı ve açıktan saldırı tehditleriyle yüzleşiyor. İran topraklarında örtülü operasyonlar yürütülüyor, saldırılar düzenleniyor. Güvenlik Konseyi'nden karar çıkmaması halinde ne olacak? ABD BM'yi yine devre dışı bırakacak. Ne de olsa bu sefer Avrupa da onunla birlikte.

11 Eylül'den hemen sonra ABD'nin İsrail'den sonra bölgedeki en önemli müttefiki Suudi Arabistan'ın parçalanması açıktan tartışılmaya başlandı. Hem de Bush yönetimine yakın çevreler tarafından. Petrol zengini olan ve Şiilerin yaşadığı eyaletlerin Suudiler'den koparılması istendi.

Suudi Veliaht Prensi Abdullah Bin Abdülaziz, 2 Eylül 2003'te 200 kişilik bir heyetle Moskova'ya gitti. Bu, 1926'yılından bu yana yapılan ilk ziyaretti. Dünyanın en büyük petrol üreticisi iki ülke, petrol ve doğal gaz fiyatlarının belirlenmesi amacıyla 5 yıl süreli anlaşma yaptı. Bununla da kalmadı, Riyad ve Moskova savunma anlaşmalarının kapılarını açtı. İki eski düşman şaşırtıcı bir süreç başlatmıştı.

Ağustos ayında Kral olan Abdullah, Ocak ayında çok önemli iki ziyaret daha yaptı. Biri Çin'e, diğeri Hindistan'a. İki ziyaretin konusu da enerji ve savunma anlaşmaları. Suudi yönetimi, Çin'i tanıdığı 1980'den bu yana ilk kez böyle bir ziyaret yapıyor. Savuna alanında ABD'ye bağımlılığın azaltılması için Pekin'le CS-2 balistik füzeler konusunda anlaşmalar yapıldı. 3 günlük bu ziyaretten sonra 27 Ocak'ta 4 günlük Hindistan ziyaretine başladı. 1955 yılından bu yana ilk kez böyle bir ziyaret yapılıyordu. Gündem yine enerjiydi. Tabiî savunma anlaşmaları da. Suudi yönetimini bu arayışa sevkeden ne?

Pakistan'ın nükleer gücü ABD denetimine girme tehdidiyle karşı karşıya. Bu, Devlet Başkanı Perviz Müşerref'in kellesine malolabilir. Son günlerde "ABD'nin Müşerref'i gözden çıkardığı"na dair iddialar artıyor.

ABD-İngiltere-İsrail cephesinin bölgeye yönelik planlarının Irak'la sona erdiğini sananlar yanılıyor. Filistin'i, İran'ı, Irak'taki durumu, S. Arabistan ve Pakistan'ı tartışırken bu gerçekleri unutmayalım. Zavallı Filistin halkını açlığa mahkum etmeyi alkışlamak yerine bu topraklara yönelen tehdidi ve doğuracağı reaksiyonu anlamaya çalışalım. Asıl gündemimiz de bu!

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi