|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 2 ŞUBAT 2006 PERŞEMBE | ||
|
|
Bedeni ele geçirmiş, vaktini doldurmadan gitmeyecek illetli bir 'çaresizlik'in dürtmesiyle, her daim dikkatsizce savurduğun kendine karşı, hoşgörülü davranman gerektiğini hatırladığın bir zaman dilimi. İnsanın kendisine öfke duymasına neden olan bu yetersizlik hissine karşı, yılın diğer zamanlarında kapısını çalmadığın içinin aktarına başvurma vakti gelmiş belli ki. Kendine anlayışlı davranarak iyilikli otlarla kayıtsız şartsız bir ihtimam devri. İnceden iniltili sesiyle ne menem bir hastalığı olduğunu anlatarak merhametle karışık bir saygı talep eden orta yaşın aksine, gençlik biraz da hastalığın gelişini, kalışını görmezden gelme, mümkünse o can sıkıcı aralığı kendine bile fark ettirmeden yolcu etme isteğiyle alır hastalığa karşı gardını. Gözünüzün içine baka baka acıma dilenen "Ne kadar uzatırsan, o kadar iyi" orta yaş hastalarına karşı, gençlik pek sevmez adının hastalıkla, güçsüzlükle anılmasını. Çünkü hastalık, dünyanın geri kalanına karşı koca bir alınganlık hissidir. Ve yenilgiyi çoktan kabullenmişlerin aksine ayakta durmak isteğindeyse insan, bu pek elverişli bir yol değildir. Ama işte, önce yalpalayıp, sonra düşmene neden olan, bedenini sana ayak uyduramaz hale getiren hastalığın ne bir adım ileri, ne de geri gidilebilen genleşmiş zamanında kalakalmak, dar vakitli günlük hayat koşturmacaları içinde sesine kulak veremediğin minik ama kıymetli düşünceleri de daha önce hiç akledilmemiş gibi, getirip koyar bir bir önüne, sayıklama niyetine: En ilginci, "ben" tanımı içine giren her şeyin, insan bedeninden kopuk bir varlık olduğu gibi mesela. Bu "ben"in, "eşya" ile hiçbir bağlantısının olmadığı, aslında bedenle yaşıt bile olmadığı, ardı sıra yol almaya çalışan kütleye, özellikle hastayken dünyadan değil başka bir aralıktan konuştuğu gibi. Ruh ve bedenin hızı farklılaştığında, insanın rüya gibi bir boşluğa, garip bir aralığa düşmesinin, beyni dur durak bilmez bir gevezeye dönüştürdüğü gibi örneğin. Devam etmenin "ecza"ya bağlı oluşuyla, ölümü nadiren aklına getiren, hatta çoğu örneğe bakıldığında hiç ölmeyeceğini düşündüğü görülen insanın, kendisi ve topyekün insanlığın "son"uyla ilgili komplike senaryolara dalıvermesi gibi ya da. Hastalığın yan etkisi denilebilecek bir iyimserlik sanrısıyla, insanlığı küçük hesaplar ve bencilliklerden kurtarmaya yarayışlı hap-öneriler üretmeye başlamak gibi bir de. Muğlak, bulutsu bir aralık bu. Tekinsiz labirentlerde yordam ararken, istem dışı bir tekamül haline ulaşmaya yarıyor. Kendine paha biçemeyen insanı, yapışıp kaldığı yeryüzünden kazıyarak bir tür ruh terbiyesinden geçiren, bunu aralıklarla tekrarlayan bir hatırlatıcı olarak işlev görüyor. Anlamaya direneni yola getirmeye görevli kendileri.. İşte, bir an önce ayağa kalkıp yola devam etmek için bir yük gibi atılmaya çalışılan hastalık, biraz da bu yüzden kıymetli. Sağlıklı hallere "muayene"den hemen sonra verilen istirahat molası, o çok kıymetli zaman zarfında insanın "son"lu olduğuna dair unutulmuş bilginin yenilenmesine hizmet ediyor. Minima Moralia'daki Adorno "Ölüm yatıyor bugünün geçerli sağlığının altında" sözünü acaba bunları düşünerek mi söylemişti?
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |