Ana Sayfa
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Aktüel
Spor
Yazarlar
Televizyon
Sağlık
Bugünkü Yeni Şafak
657'liler Ailesi
Bilişim
Çalışanın Sesi
Diziler
Düşünce Gündemi
İzdüşüm
Kültür-Sanat
Nar-ı Beyza
Okur Sözcüsü
Röportaj
Sinema
Yemek
Zamanda Yolculuk
Bize Yazın
Abone Formu
Temsilcilikler
Reklam
Künye
Arşiv

Yeni Şafak'ta Ara

Başbakan R. Tayyip Erdoğan grup konuşmasında CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç'u kastederek, "Ahlak ve edep sınırını aşan densizler" ifadesini kullandı.

"Densiz" sözünü bazıları hakaret gibi algılamış olabilir, oysa "densiz", CHP'nin ödeme yapmadığı Türk Dil Kurumu'nun sözlüğüne göre "yakışıksız ve saygısızca davranan kimse" demek.

"Şımarık, münasebetsiz bir haşarı" anlamına da geliyor. Yani densiz sözü, nezakete uygun olmayan ve saygı kuralları dışında konuşan kimseyle ilgili kullanılıyor.

Bir kısım CHP'lilerin sıkça Başbakan'la ilgili "densizlik" kokan ifadeleri olduğu malum. Başbakan'ın burada doğru bir kavram kullandığı düşünülebilir.

Mesela Danimarka'da yayın yapan Jyllands-Posten gazetesinin Peygamber Efendimiz ile ilgili hakaret içeren karikatürleri de tam bir "densizlik" örneğidir. Densizliği ve hakareti düşünce ve basın özgürlüğü sanan Danimarka gazetesi sonunda özür diledi, Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen bu yayınları kişisel olarak kınadığını açıkladı. Ama ne zaman? Arap ülkeleri ayağa kalkıp, ticari boykot uygulayınca... Ekonomik kaybı görünce ifade özgürlüğünü arka plana attılar, keşke ilkesel davranabilselerdi.

Dönelim mal beyanı tartışmalarına...

Başbakan Erdoğan CHP'nin Atatürk'ün vasiyetini çiğnediğini açıkladı. Doğrusu, CHP'nin vasiyete rağmen Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarına gereken ödemeyi yapmaması hukuki olmanın ötesinde tam bir "siyasi skandal"dır.

CHP'li Haluk Koç, bu kurumların 1980'den sonra Atatürk'ün kurduğu kurumlar olmaktan uzaklaştığını söyledi. Burada sorulacak iki soru var:

1. Bu kurumların Atatürk'le ilişkisine CHP mi karar verecek?

2. CHP Atatürk'ün kurduğu parti olmaktan hiç uzaklaşmadı mı?

Eğer CHP Atatürk'ün kurduğu partiden uzaklaşmadıysa nedir bu içler acısı hali?

CHP'nin Atatürk'ün vasiyetini yerine getirip getirmediği konusunda mahkemelik olması, kolayca geçiştirilebilecek bir konu değildir. CHP'nin maddi ve manevi vesayetçi tavrı, öncelikle Atatürkçülüğe zarar vermektedir ve herhangi bir kurumun Atatürkçülüğüne CHP karar verme makamında değildir.

Mal beyanı meselesinde ise konunun iki boyutu var. Birincisi mal beyanının ilgili makamlara verilip verilmediği, ikincisi mal durumunda hukuksuz bir artış olup olmadığı. CHP lideri de, Ak Parti lideri de diğerleri gibi mal beyanlarını ilgili makamlara sunmuştur ve ikisiyle ilgili de şu an için hukuksuzluk tartışması (soruşturması) yoktur.

Erdoğan'ın mal varlığında bir hukuksuzluk olmadığı 21 Ocak 2003'teki mahkeme kararıyla sabittir.

Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından ayrıldığı tarih ile Genel Başkan olduğu tarih arasındaki mal beyanları arasında hukuksuz artış olup olmadığıyla ilgili 2002 yılında bir dava açılmış, 21 Ocak'ta yapılan duruşmada Erdoğan beraat etmişti. Bu ne demek? Erdoğan mal varlığı açısından tamamen aklanmış durumdadır demek.

Geriye mal beyanlarının kamuoyuyla paylaşılıp paylaşılmaması meselesi kalıyor. Kamuoyunda estirilen hava sanki, mal beyanlarında bir problem var, açıklanmasından endişe ediliyor gibi. Oysa böyle bir düşünce olsa ilgili makamlar harekete geçip gereğini yaparlardı. Demek ki, hukuksuzluk sorunu yok, bunları kamuoyuyla paylaşma sorunu var. Baykal 10 yılı aşkın bir süredir Genel Başkan ama bu sürede mal varlığını hiç açıklamadı, Erdoğan hiç değilse mahkeme kararıyla aklanmış durumda. Baykal sanki mal varlığını açıklamış gibi efelik yapıyor.

Bu noktada Erdoğan'ın "gelin sadece siyasetçiler değil, tüm kesimlerin mal beyanlarını şeffaflaştıralım" çağrısı dikkate alınmalı ve en azından bundan sonra daha açık bir süreç işletilmelidir.

Geri dön

Yazdır

Yukarı