|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 9 ŞUBAT 2006 PERŞEMBE | ||
|
|
Türkiye'de başörtülü kadının "kamusal alan"dan sürülmesinin üzerinden çok geçti. Ancak, onca yıla, onca değişime ve onca uzlaştırma/uzlaşma çabalarına rağmen yasak bitmedi. O günden bu yana değişen tek şey ise, hepsinin ibresi tek bir yönü, yasağı gösteren tabelalardaki envai çeşit sunum şekilleriydi. Hepsi de, hikayenin ana teması üstüne soru sormayı değil, yargılamayı ve akabinde haksız bulmayı amaç edinmiş sunumlar. Çoğusu medya tarafından dolaşımı sağlanan ve çeşitli yollarla, başörtüsünün gereksizliğine dair ince ince toplanmış, -çoğusu din okumalarına dayandırılarak inanılır kılınmış- boşluklar ve yasağı meşrulaştırıcı gerekçelere hizmet eden stratejik çalım atma derdindeki bu sunumlar elbette, haklılığıyla malul kadını ezmeye yetmedi. Üşenmeyip bakalım. Direttiği/direndiği için hemen hepsi hayata 1-0 yenik başlayan başörtülü kadınlara bakışın safhaları şöyleydi: 1-Yasakla birlikte başlayan, "onlar akılla ilişkisini kopartmıştır, karar mekanizmaları başkasına bağımlıdır. Özgüvensiz çoğusu ebeveyn isteğiyle örtünmüştür" haberleri ki, konuyu azaltan, değersizleştiren "itiraf" röportajları bu ilk döneme rast gelir. 2-Karşıt-uç örnekler olarak sonradan başını açanlara mikrofon uzatılan, "bakın hiç zor değil, siz de açın okulunuza kavuşun" tarzı iyiniyet kisvesi altından aba sallama haberleri ki, "örnek gösterme" yöntemlerinden biridir. 3-"Bilmezsiniz o örtülerin altında neler gizli" alt metinli, şimdiye dek temsil edilen tüm değerleri cinsellik imalı bir dille anan biçim bozma sanatının mahir numarası haberler ise, en can sıkıcı bölümdü: "Cinsellik göndermesiyle vurma" 4-Bir de genellikle karşıtların çoğunluğu oluşturmasına dikkat gösterilerek hazırlanan, "taraflar"ın yorum çarpıştırdığı, oportünizm ve konjonktür sevdalısı olarak yasağı derinleştirmekten öte bir işleve hizmet etmeyen haber tarzı var ki, adı "imaj" başlığında toplanabilir. 5-Karşı tarafta bütün bunlar olurken, "içeride" ise, "haksızlığa uğradılar, sevelim, acıyalım" diyerek başörtüsünü minik paketlerle evlere servis yapan bir dile sardırılmıştı ki, bu merhamet gösterisi, başörtülülerin işyerlerinde neden 'başka şansınız yok' denilerek düşük ücretlerle çalıştırıldığını açıklamaya yetmiyordu. İşte bütün bunlar dışında başörtüsüne başka türlü bakmayı deneyen bir kitap çıktı. Metin Sever imzasıyla Timaş'tan çıkan Türban ve Kariyer'de, bedelini bile bile 'kamusal alan'a çıkan, kişisel varoluşunu kariyer alanında gerçekleştirmiş bir kuşağın, 8 örneğiyle karşılaşacaksınız. Nihal B. Karaca, Fatma B. Ünsal, Ayşe Böhürler, Emine Eroğlu, Merve Kavakçı, Mehtap Kayaoğlu, Havva Sula ve bendeniz. Yazarın, şahsının bir şekilde dahil olduğu bir konu hakkında yazması, yazıların en zor yazılanıdır. Okuru, dikkat edilmesi gereken konuya çağırmak amaçlı yazının "kişisel PR" çalışması olarak algılanması ihtimali yüksektir çünkü. Ancak, buna gönül indirmenin bir tür 'basitlik' olarak görüldüğü, okurlar nezdinde de biliniyor farzedilerek başına oturulan bu yazı, yıllardır yaftalayan, sorgulayan, yeri geldiğinde küçümseyen genelgeçer dil karşısında, yeni bir dilin de bulunduğunu haber vermek için yazıldı. Türbanlı kadınların başarısı. Görece olduğu kadar da, spesifik bir konu. Hayatın neresinde bulunursa bulunsun daha yapacak çok iş olduğu için kendini başarılı bulmayabilir insan ya da başarıyı 'kariyer'den bağımsız algılamak da olasıdır, hem iyi bir olasılıktır. Ama kitapta başarı, "tutunmak"la açıklandı herhalde. Ontolojik bir duruş olarak. Velhasıl, tavsiye ederiz.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |