|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 16 ŞUBAT 2006 PERŞEMBE | ||
|
|
Tehlikeli günlerdeyiz. Yeryüzü hakimiyetini eline geçirmek isteyen bir koalisyon odağı; Sevgi'nin değil Kin'in önderliğinde, korkunç tertipler hazırlıyor. Buna ahlâken yetkisi yok! Bu tertipleri hazırlayanların Sevgi önderleri olan Musa, Harun, Davud ve Süleyman gibi insanlık önderlerini, sevgi elçilerini de anlayıp sevdikleri yok! Onları anlayabilseler ve sevebilseler, esasen "kin" ehli değil "din" ehli olurlar Merhum Ikbal, "başkadır din, kin yolundan ayrı bil! / Kini yoldaş eyleyenden geç, kesil!" diyordu. Şu halde Merhum Süleyman Nazif "Dinim, Kinimdir!" derken yanılıyor muydu? Belki şöyle diyebiliriz: Kelimeleri iyi kullanamıyordu. O da Merhum Akif gibi "Medeniyet" iddiası ile ortaya çıkan "tek dişi kalmış canavar"a karşı halkı "cihad"a, "Meşru müdafaa"ya çağırmak istiyordu. Fakat mutlak bir ifade ile "dinim kinimdir" derken, başkalarının yanılmalarına sebep olabilirdi. Din Sevgi ise, mutlak ve meşru bir temelden yoksun hıncın, kinin, sevgisizliğin kaynağı; Sevgi'nin Rabbi olan Allah olamaz. Böyle olunca da kinin "Allah'ın ahlâkı ile ahlâklanınız" öğütü ile, Alemler'e Rahmet olan Sevgili'nin gösterdiği hedef ile hiçbir ilişkisinin olmayacağı anlaşılır. Sevgi'nin temeli mutlak varlık olan Seven ve Sevilen Allah'dır. (Vedûd). Buna karşılık; ilahî sevgi temeline dayanmayan hiçbir Ahlâk Felsefesi'nin temeli yoktur. Kine dayandırılan, Yahudi'den veya hangisi olursa olsun, Türk de dahil herhangibir ırka veya halka mensup olanlardan başka insanların, üstün ırka hizmet için yaratılmış, ancak davar ya robot hükmünde yaratıklar olduğunu vaaz eden bir görüş, ne kadar parlak sözler altında gizlenirse gizlensin, ilahî sevgiden değil İblis'in insanlığa düşmanlığından kaynaklanan bir bâtıl öğretidir. Bâtıl'ın da nihaî zafer kazanmasına imkân yoktur. Şu halde "Medeniyetler Savaşı" İblis'den kaynaklanan bir kurgudur. Kendisine "arslan" adı takan, takma yeleli ve Léopold, Lévy gibi isimlere veya arslan anlamına gelen her türlü isme düşkün çakallara asla inanmayalım! (Gerçek çakalları ve bu gibi isimler taşıyan insan kişileri tenzih ederim.) Allah'ın gaalib Arslanı Emîr-ul-Mü'minîn'e kulak verelim. O diyor ki iki dava biribirine mutlak karşıtlıkla karşı karşıya gelince, ikisinin de "Hakk" olmasına imkân yoktur. (Demek oluyor ki Ahlâk Felsefesi alanında çifte standarda ve çifte doğru görüşüne yer yoktur). Ya ikisi de bâtıldır, yahut birisi doğru, diğeri bâtıldır. Bunu kabul ettikten sonra, yine Emîr-ul-Mü'minîn, karşısındakinden ne kadar zulüm, kötülük, nankörlük görürse görsün meşru müdafaa dışında, sürekli ve istisnasız: kötülüğe iyilikle karşılık vereceğini buyurur. Hazret-i İsa'yı gerçekten sevenler de aynı ahlâk ilkesine, sevgi ahlâkına uymak için gayret etmiyorlar mı? İşte bu gerçek hıristiyanlar; Kur'an-ı Kerîm'in buyurduğu gibi Sevgi'de Mü'minlere en yakın konumda olanlardır. Çünkü İsa Mesih de aynı Sevgi Ahlâkı'nı vaaz etmiştir. Fakat Sevgi'de Mü'minlere en yakın olanlar, hıristiyan olduğunu iddia eden herkes değil, İsa'yı sevenler ve bu sevgileri dolayısı ile tabiî olarak O'nun ahlâkını benimseyenlerdir, yoksa neûzübillâh Bush ve benzerlerinin "Sevgisi", Enkizisyon mahkemelerinin, mahkûmun ruhunu kurtarmak için bedenini yakma şeklinde beliren sevgisinden daha korkunçtur. Sevgi değil, maskeli kindir. Kur'an-ı Kerim'in "Sevgide en yakın konumda olma" beyanını hıristiyanlara hatırlatmamızın sebebi; bu sevgiyi önyargıları dolayısı ile yaşayamaz bir duruma düşmüş olanlara yardımcı olmak içindir. Yoksa bu sevgiyi yaşayanlara; hatırlatmaya gerek olmadığı gibi; bilerek kini ve zulmü seçenlerden sevgi dilenmeye ne biz tenezzül ederiz, ne de bunun bir yararı olur. Musevîler'in de sevgide Mü'minlere, Emîr-ul-Mü'minîn'in açıkladığı Sevgi Ahlâkı'na çok yakın olmaları gerekmez mi idi? Heyhat! "Avner Cohen" adlı bir biçâre, "İsrail nükleer silâh geliştirme hakkından hiçbir zaman feragat etmedi, Uluslararası Anlaşma'yı imzalamadı. Şu halde hiçbir sözünü ihlâl etmedi. İran ise uluslararası sözlerini açıkça ihlâl ederken suçüstü yakalandı. İran ile İsrail'i aynı kefeye koyma; düpedüz cahillik, haksızlık ve taraf tutmadır" diyor. (ABD'de "akademisyen" olan bu zavallının, Ha'aretz İsrail Gazetesi'nin 7 Şubat 2006 sayısındaki nüshasından: Radikal, 8 Şubat 2006'daki çevirisi). Bugüne kadar, "Hak kavînin; demek: şerîrindir" sözünün bu derecede "şirretçe" ve Uluslararası Hukuk'un da temeli olan Tabiî Hukuk'u hiçe sayıp alaya alırcasına ifadesine şahit olmamıştım! İran nükleer silâh geliştirme hakkı olduğunu mu ileri sürdü? Müctehidler, nükleer silâh kullanmanın haram olduğunu beyan etmediler mi? Üç gün geçti, bu beyandan cesaret alan sahte bir feylesof ve bir takma yeleli arslan çakal sesi çıkarmada gecikmedi (Gerçek çakallardan yine özür dilerim): Bu karikatürleri Müslüman kütlelerin önüne sürenin bir takım sinsi güçler olduğu ortada... (İtiraf, ikrar veya intak-ı Hakk = Allah söyletiyor - H.H.) Suriye-İran-Hamas Şeytan Üçgeni'ne karşı ABD-Avrupa-İsrail kenetlenmeli, yaşamı ve aklı temsil edecek bu üçgende, ABD-Avrupa-İsrail hiç olmadığı kadar yakınlaşmalı!" (Bernard Henri Levy, The Wall Street Journal, 10 Şubat 2006 günlü sayısından: Radikal, 13 Şubat 2006) Henüz tepelenme sırası gelmeyen "ılımlı müslümanlar", -meselâ biz- ne olacağız? Bunlar Akıl ve Yaşam Üçgeni'nin Avrupa köşesine yaklaşamayacaklar elbette! Fakat övgüyle oyalanacaklar! Meded yâ Kelîmullah! Sana uyduğunu iddia edenler arasında insaf ve iz'an bu kadar mı Kibrît-i Ahmer hükmünde? (*) Bunlar senin ümmetin mi, yoksa Fir'avunun mu?
(*) Sevgili okuyucunun isteğine uyarak açıklamam gerek: "Kibrît-i ahmer" hükmünde olmak, çok nâdir olma anlamında kullanılan bir deyimdir.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |