T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 16 ŞUBAT 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mustafa KARAALİOĞLU

Yargıya neden müdahale edilir!

Yargı da yargı kararları da gerektiğinde, yani toplum ihtiyaç hissettiğinde tartışılır... Gerektiğinde çünkü, bugüne kadar kimse, yüksek yargının (Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi) arazi uyuşmazlığı, cinayet, hırsızlık vs. gibi şahsi ve cezai davalarla ilgili verdiği veya vermekte olduğu kararlarla alakadar olmamıştır. Böyle davaların seyri kamuoyu için enteresan değildir, medya için haber değeri taşımaz. İstatistikler de zaten bizlerin, ülkede karara bağlanan davaların neredeyse binde biriyle ilgili olduğumuzu söylüyor.

Yüksek yargının yılda kaç davaya bakıp, kaç karar verdiğini biliyor musunuz? Anayasa Mahkemesi yılda 150 ile 200 arasında dava karara bağlıyor. Danıştay Dava Daireleri'ne 2004'de gelen dosya sayısı 75 binin üzerinde. 2005'in sadece ilk altı ayında da giren ve çıkanlarla aynı sayıya ulaşılıyor. 2000 yılından beri işlem bekleyen toplam dosya sayısı 376 bini aşıyor. Danıştay İdari Daireler'de de 16 binin üzerinde dosya görüşülüyor, kararı bekliyor. Yargıtay'da gelen-giden dosyalar, yapılan işlem sayısı 320 bine ulaşıyor. Bu rakamlar hukukun sadece yüksek yargı kesimine ait istatistikler. Yerel mahkemelerde de her yıl yüzbinlerce davanın dosyası açılıyor, kapanıyor.

Kamuoyu ise, bunlardan sadece bir elin parmaklarıyla sayılabilecek kadarını tartışıyor. Onların da neredeyse hepsi kesinleşmiş kararlardır.

Medyanın, uzmanların, sıradan insanların bazı yargı kararlarıyla yakından ilgili olmaları, tartışmaları ve izlemeleri çok doğaldır. Dünyanın her yerinde, bütün demokrasilerde, bütün hukuk devletlerinde olduğu gibi bu gereklidir de... Zira hukukun gizli kapaklılığı düşünülemez.

Türkiye pratiğinde birçok önemli davaya hangi güçlerin nasıl pervasızca müdahale ettiği herkesin malumuyken, toplumu belirli davalardan uzak tutup, belirli davalarda seferber etmek hiç adil bir durum değildir. Nasıl hep birlikte, Mehmet Ali Ağca'nın tahliyesindeki hatanın üzerine gidilerek, yargı yanlıştan döndürüldüyse, bir başka kararda da aynı odaklanma makul karşılanmalıdır.

Üstelik bu karar, Türkiye Cumhuriyeti'nin yazılmamış ama sesiz bir onayla kabul edilmiş "bir arada yaşama sözleşmesi"nin temeline dinamit koymaya kalkışan; kadınların sokakta başörtüsü takmalarını sorgulayan veya yasaklayan bir kararsa... Bu şartlarda karar, ister Aytaç Kılınç örneğinde olduğu gibi kesinleşsin, isterse daha dava aşamasında olsun hem tartışılır, hem de bütün kesimler ihsas-ı reye gönüllü olarak talip olur.

Kimseye, fıkrada olduğu gibi "acele etmeyin, durun bakalım sonu ne olacak" kabilinden akıl verilemez. Çünkü, Türkiye'de sokakta kadınların yüzyıllardır devam eden bir kıyafet tarzından vazgeçmeleri için mahkeme kararı alınamayacağı gibi, insanların nasıl giyineceklerine veya giyinemeyeceklerine mahkemeler karar veremez. Dahası, bir memurun "idari" durumundan yola çıkılarak ülkedeki bütün çalışan kadınlarına emsal olmaya namzet bir karar üretilemez.

Kararların tartışılması bir rahatsızlıktan doğar. Yüksek yargı da böyle kararlar vermeye devam ederse o kararlar pekala tartışılır ve kabul edilemez. Bu durumda, "bizi tartışmayın, bize güvenin" telkinleri de bir anlam taşımaz.

Danıştay 2. Dairesi, okulda başını açarak ders vermeyi kabul ettiği, okula başı açık geldiği halde sokakta başörtüsü taktığı iddiasıyla Aytaç Kılınç isimli öğretmenin bu durumunu sakıncalı buldu. Başkan Ender Çetinkaya'nın "yargı kararı eleştirilemez" mealindeki açıklamasının satır aralarında bu kararın Danıştay'ın da pek içine sinmediği anlaşılıyor. Başkan'ın; o açıklamada, "İşlemi yapan ve hukuka uygun olduğunda ısrar eden İdare'dir. Biz de bu aşamada İdare'yi haklı bulduk" demesi ve ardından "davanın devam etmekte olduğu"nu söylemesi bu anlayışın tezahürleri olmalıdır. Dava devam ediyorsa yani son kez Danıştay İdari Davalar Kurulu'nda da görüşülecekse, demek ki hala makul olan için, yol açık demektir.

Kültürde öncülük ve Mektubât

Artık güçlü bir Yeni Şafak geleneği olan kültür hizmetlerinde yine öncüyüz. Hizmete yeni bir halka daha ekledik. Abone servisimiz ve temsilciliklerimizin başarıyla yürüttüğü kampanyalar dizisinde bu kez, İmam-ı Rabbani'nin İslam klasikleri arasındaki eşsiz eseri Mektubât'la karşınızdayız. Bugün dördüncü, yarın beşinci kuponu vereceğiz. Okurlarımızın ilk üç günde gösterdiği yoğun ilgiye teşekkür ederken, kampanyaya katılmak isteyenler için fırsatın devam ettiğini hatırlatmak istiyorum. Bu katılım, giderek yükselen çizgisi ve Türkiye gündemindeki ikame edilemez ağırlığıyla Yeni Şafak ayrıcalığına da dahil olmak demektir. Mektubât'ı kitaplığınıza, Yeni Şafak'ı hayatınıza dahil etme fırsatını kaçırmayın...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi