T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 20 ŞUBAT 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Yasin AKTAY

Hamas, Zımmîler ve diyalog

Geçen hafta Frankfut'ta demokrasinin geliştirilmesi ve devletin dinlere karşı tarafsızlığının teminine dinlerin muhtemel teolojik ve sosyolojik katkılarının ele alındığı bir toplantıda "İslam ve devletin dinlere karşı tarafsızlığı" başlıklı bir tebliğ sundum.

Konuşmanın, diyalogun, tartışmanın zarar vereceğini düşünenlerden asla olmadım. Aksine her türlü konuşmanın, tartışmanın ve diyalogun çok şey kazandıracağını düşünürüm. Başkalarıyla konuşmakla dine bir şey olmaz. Din Allah'ın dini. Bir şey olacaksa bize olacak. Ne olacağını da bizim konuşmadaki niyetimizden başka belirleyecek bir şey yok. Yeter ki, biz diyaloglarda yamulmayalım, satışa gelmeyelim, satış yapmayalım. Biz insanız ve konuşmaktan, diyalogdan başka var olma biçimimiz yok. Bir kavga ilan edicekse bile iyice dinledikten ve sözlerini sonuna kadar söyleyip iyice anlattıktan sonra ilan etmek lazım.

Diyalog tabii ki dinler arasında değil, dindarlar arasında olur. Diyalogun bir dizi felsefi anlamı var. Bu anlamı derinleşmeye ve çok yoğun felsefeler üretmeye çok müsaittir. Ancak burada diyalogun amacı birbirini anlamak ve kavga etmeden önce tarafların onurlu bir şekilde bir arada yaşamalarının yoluna bakmaksa bundan kaçmanın hiçbir gerekçesi olamaz. Diyaloglarda tarafların niyeti kötü, stratejik, içten pazarlıklı, önceden ne düşündükleri ve ne diyecekleri belli olabilir. Öyle bile olsa herkese her şeyin sonsuza kadar tekrarla anlatılmasını salık veren bir dinin mensupları olan biz değil miyiz? Kaldı ki, başkalarını dinlemeden kendimizi daha iyi bileceğimizi mi düşünüyoruz? Başkalarını yeterince dinlemediğimizde kendimize ne kadar uzaklaştığımızı fark etmiyorsak, ciddi ziyandayızdır

Hamas ve karikatür krizine atıfların bolca yapıldığı ancak diyalogun Hamas gibi bir muhatabı mümkünün sınırlarında bile göremediği Frankfurt'taki toplantıda, daha önce Antakya'daki Medeniyetler Buluşması toplantısında da söylediğim şu sözleri tekrarlama fırsatı buldum: AB projesi, bir araya getirmekle övündüğü farklı unsurların aslında bütün farklılıklarını budamadan bir birliktelik tesis edemeyeceğini düşünüyor. Taraflardan biri diğerini yanlış görüyorsa, bunun zorunlu olarak şiddet doğuracağını düşünüyor mesela. Halbuki Müslümanlar tarihleri boyunca birbirlerini tamamen sapık, fasık veya kafir olarak gören tarafları bu halleriyle barış içinde yaşatmayı başarmıştır. Bir Cuma hutbesinde "Allah indinde din İslam'dır" ayetinin okunmasını AB ve ABD sözcüleri skandalize etti ve bunun dinsel şiddet doğurmasından yana endişelerini dile getirdi. Oysa Müslümanlar asırlarca bu inançlarına rağmen kimseyi farklı inancından dolayı öldürmemişlerdir. Yahudiler ve bir çok Hıristiyan mezhebi tarihleri boyunca sadece Müslümanların yönetimi altında diğer dinlere karşı güvenlik içinde yaşayabilmişler. Üstelik Müslüman yönetim altında dinlerin birbirleri hakkındaki algılarına hiçbir zaman müdahale edilmemiş, herkes kendini tek doğru yol, başkalarını da yanlış görmeye devam etmiştir. Aslında bir dine inanmanın başka bir yolu da yok. Ayrıca dürüst olunacaksa, bugün Hıristiyanlığın bütün mezheplerinin özellikle Müslümanlığa ve tabii ki birbirlerine başka türlü bakmaları da sözkonusu değil.

Bu sözler tahmin edileceği gibi sempatiyle karşılanmadı. Müslümanların tarihlerinde Hıristiyan ve Yahudileri "zımmi" gibi aşağı bir statü vermek ve yönetim tekelini elinde bulundurmak şartıyla yönetmiş oldukları söylendi. Bu itiraza cevabım kendilerini tatmin etti mi bilemiyorum ama aktarayım: Evet yönetim tekeli Müslümanlardaydı, ama zaten ancak bu sayede bu parlak örnekler sergilenebilmiştir. Gerek Kudüs, gerek Endülüs ve sair yerlerde ne zaman bu statüden vazgeçilip başka gruplar (Yahudiler, Haçlı Hıristiyanları vs.) yönetime geçtiyse bu modelin yaşama koşulları da trajik biçimde ortadan kalkmıştır.

Bugünse AB hâlâ kendi bünyesinde Müslümanları kendi inançlarıyla mutlu olacak şekilde yaşatmanın yolunu bulabilmiş değil. Müslümanlara ancak inançlarının önemli bir kısmından vazgeçmek şartıyla var olma hakkı tanınabilmektedir. AB projesi bu yüzden Müslümanların geçmiş tecrübelerinin çok gerisinde kalıyor.


Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi