T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 21 ŞUBAT 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Davut DURSUN

Ortadoğu politikasında yeni dönem mi?

Ortadoğu dünyanın en sorunlu alanların başında gelen bir bölge. Özellikle son bir asırdır yaşananlara bakıldığında bölgeye barış ve düzenin gelmesinin ne kadar zor olduğu görülür. Bölgeyi sorunlu hale getiren pek çok temel konu var. Ancak bunlardan Filistin sorununun yeri ve önemi daha farklı.

19. yüzyılın sonlarına doğru siyonist hareketlerin bölgeye yönelik talep ve faaliyetlerinin sebep olduğu gelişmeler bugünkü Ortadoğu çıkmazının başlıca amili olmuştur.

Filistin sorunu yeni bir aşamaya geçmiştir. 25 Ocak'ta yapılan seçimleri Hamas'ın kazanmasıyla pek çok hesap ve proje anlamını kaybetmiş ve her türlü hesabın yeniden yapılmasını zorunlu hale getirmiştir.

Bölgenin en dinamik toplumu Filistinliler ve demokratik sürecin işlediği ülke Filistin. Seçimle işbaşına gelmiş devlet başkanı, seçimle oluşmuş parlamentosu ve seçimle göreve gelen hükümetleri var. Bölgenin istikrarlı, yerleşik ve müreffeh ülkelerinden çok azında görülen demokratik dinamizmin her gün terör ve saldırılarla yüz yüze yaşayan Filistin'de görülmesi not edilmesi gereken önemli bir durumdur.

Gelişmelere bakılınca kırk yıldır Filistinlileri yönetmekte olan El-Fetih'in seçimi kaybetmiş olması anlaşılır bir durum değil. El-Fetih adeta yönetimde tekel oluşturmuş ve en önemlisi de hem İsrail hem de dış dünyada kabul görmüş bulunuyordu. El-Fetih'in bir Baas ideolojisini temsil etmesi ve laik, sosyalist ve elitist bir konumda bulunması dikkat çekiciydi. Filistin halkı bu tekeli özgür seçimle yıkarak ne İsrail ne de dış dünyanın kabul etmesinin kolay olmadığı dini motifleri savunan daha yerli bir dokuya sahip ancak direniş ve mücadeleyle özdeşleştirilen Hamas ekibini iktidara taşıdı.

Filistin'de iktidara taşınan Hamas'ın sorunun çözümünde yeni bir açılım ve çıkış imkanı oluşturup oluşturamayacağını önümüzdeki dönemde göreceğiz. Sanıyorum İsrail-Filistin ilişkilerinde ve sorunun çözümünde şimdiye kadar yapılan hesaplar ve tartışmalar anlamını kaybetmiştir. Zira sorunun tarafları ve çözüme katkıda bulunmak isteyen aktörler, nasıl davranacaklarını, kimin ne yapmak istediğini az çok biliyordu. Ama şimdi dünya ve bölge yeni bir ekip ve yeni bir anlayışla karşı karşıyadır. Hamas'ın ne yapacağı, nasıl bir yöntem izleyeceği, hangi konularda uzlaşacağı, nereye kadar geriye adım atacağı, ne tür bir çözüm ve çıkış bulacağı merak konusudur.

Soruna müdahil olanların bir kısmı başından beri olumsuz bir tavırla sayfayı kapatmayı tercih etmektedirler. İsrail'in yeni yönetimi "terör yönetimi" şeklinde tanımlamasının sorunun çözümüne hiçbir katkısının olmayacağı açıktır. Öncelikle halkın iradesine saygı duyulması ve bu doğrultuda yeni ekibin makul davranmasının teşvik edilmesi daha isabetli olabilir. Ayrıca İsrail'in sorunu gerçekten çözmek isteyip istemediği tartışılması gereken bir konudur.

Hamas liderinin Türkiye ziyaretinin yol açtığı tartışmalar Türk dış politikasının sorgulanması açısından önemli bir fırsat yaratmıştır. Türk basını ikiye bölünmüş ve önemli bir kısmı Hamas liderinin Ankara'da ağırlanmasını vahim bir hata olarak görürken bir kısmı gelişmeyi dış politikada önemli bir açılım olarak değerlendirmiştir.

Türkiye'nin altmışlı yılların ortasında belirlediği Ortadoğu politikasının temel stratejilerden biri Araplar arasındaki ihtilaflarda taraf olmama ve mümkün olduğu kadar uzak durma ilkesi vardı. Bu olayla Türkiye bunu terk etmiş midir? Elbette ki değil. Zira bu sorun Araplararası bir sorun değil. Bölgesel uluslararası bir sorundur. Bu sorunun çözümünü ilgili taraflardan veya hegemonik güçlerden beklemenin nasıl bir başarısızlığa yol açtığı ortadadır.

Türkiye'nin her halükarda sorunun çözümüne katkı yapması, hatta gerekiyorsa risk alması ve Ortadoğu bölgesindeki her türlü gelişmede etkili olması gerekiyor. Türkiye en azından bölgesel düzeyde büyük devlet olacaksa, tarihi tecrübesini yeniden hatırlayarak beliren fırsatları değerlendirmesi ve bölgenin gidişini yönlendirmesi, olup bitenlerde müessir olması gerekir. Halid Meşal'in Ankara'da ağırlanması, bölge sorunlarına karışmama ve ilgilenmeme şeklindeki geleneksel politikanın terki anlamında bir dönüm noktasıdır. Türkiye statükoculuk çemberinden çıkmalıdır.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi