|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 23 ŞUBAT 2006 PERŞEMBE | ||
|
|
Yeni Şafak'ın dün sürmanşetten verdiği haber Türkiye'nin acı bir gerçeğine bir kez daha neşter atıyordu. Bu gerçek, dönem ya da koşullar ne olursa olsun "askeri alanın sivil alan aleyhine şu ya da bu şekilde şu ya da bu noktada sürekli ve düzenli bir şekilde genişlemesi"dir. Nitekim Türkiye'yi kuşatan "askeri vesayet sistemi"nin "iki yüzü" vardır. İlk yüz Anayasa ve yasalar düzeyinde karşımıza çıkar. Bu çerçevede bir dönemin MGK'sı gibi ya da Milli Siyaset Belgesi gibi araçlarla askeri otorite siyasi mekanizmayı denetler ve iktidara ortak olur. Pek görünmeyen ama askeri vesayet sisteminin temelini oluşturan ikinci yüz daha çok "yönetmelikler, genelgeler, protokollerle, ayrıca uygulamalar"la devreye girer. Bu ikinci yüz açısından en kritik nokta "asayiş alanı" meselesidir. Kırsal alanda asayiş yetkisini taşıyan, bu yetkisinden dolayı kağıt üzerinde İçişleri Bakanı'na bağlı olan Jandarma'nın, sivil emniyet güçleri karşısında "sürekli alan genişletmesi, genişletme çabası göstermesi" bir bakıma "Türk devletinin iç işleyişinin temel gerginliklerinden birisi"dir. Bu gerginlik zaman zaman "zorunlu ya da gönüllü itaat ve ittifak"a döner. İçişleri Bakanlığı protokollerle mülki idarenin kentlerdeki kimi yetkilerini jandarmaya devreder. Ya da askerin kent alanına fiili dalış yapmasına göz yumar. Yeni Şafak'tan Ali Sali'nin "Vali Bey'in izniyle Jandarma şehirde" başlıklı haberi bu durumun yeni ve vahim bir örneğini daha ortaya çıkardı. Haber özetle şu: "Aralarında Ankara, İzmir, Konya gibi büyük şehirlerin de bulunduğu birçok ilde, valilerin Jandarma'ya şehir merkezlerinde de arama, kontrol, baskın ve operasyon yapabilmek için yetki belgesi verdiği ortaya çıktı. Jandarma'nın aldığı bu yetkiyle bazı ilköğretim okullarını ve yurtları basarak bomba ve silah aradığı belirtildi..." Ne ala! Devlet yapılanması düzeyinde sivillik ve demokratlık iddiası taşıyan bir siyasi iktidar döneminde, üstelik bu siyasi iktidarın İçişleri Bakanı'nın eliyle "iç emniyet alanının askerileştirilmesi, Jandarma'nın kentsel alana yerleşmesi, sivil emniyet güçlerini ikame etmesi" derinleştiriliyor. Bu, hukukun ve hukuk devletinin sınırlarını ihlal eder. Her şeyden önce askerin İçişleri Bakanlığı karşısındaki yarı özerk konumundan ötürü asayiş yetkisi kullanırken hukuki denetimin dışında kalması, demokrasi ilkesi açısından kabul edilemez bir durumdur. Hükümeti ya da bakanı buna iten ne olabilir? Bu benzer bir yetki, EMASYA Protokolü adı verilen bir belgeyle askere en son 1997 yılında verilmişti. Buna göre asker mülki amirin talebi olmadan da gerekli durumlarda kentteki güvenlik sorunlarına el koyabilecek, bu çerçevede her ilin garnizonunda MİT, Emniyet. Jandarma arasında koordinasyonu sağlayacak, bilgi ve belgelerin biriktiği, özetle asker denetiminde bir güvenlik dairesi kurulacaktı. Öyle oldu. Ve "mülki idare amirini askerin bağımlı değişkeni haline getiren bu protokol" bugün hâlâ geçerlidir. Ancak bu protokol 28 Şubat ortamında imzalanmıştı. Daha sonra 28 Şubat ortamı esnedikçe asker tarafından dillendirilen yeni taleplere hükümetler direnmişti. İçişleri Bakanlığı bünyesinde bir generalin sorumluğu altında kurulması öngörülen, Jandarma, polis ve sahil muhafaza güçlerini aynı havuzda toplayacak, bir anlamda İçişleri Bakanlığı'nı faaliyet açısından askerileştirecek "İç Güvenlik Koordinasyon" Merkezi talepleri bu dirençle sivil iktidarlar tarafından savuşturulmuştu. Peki şimdi ne oluyor? Hangi koşul ya da niyet İçişleri Bakanlığı'nı böyle bir davranışa zorluyor? Bakanlığın EMASYA türü protokolleri iptal etmesi gerekirken, neden askere yeni yetkiler veriliyor? Birileri bu duruma bir açıklama getirmelidir. Devletin iç işleyişi ve hiyerarşisinde asker ve sivil konumlarının yer değiştirmesi bir ülkenin topyekun askerileşmesi demektir... Bunun bedeli ve sorumluluğu ağırdır.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |