|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 23 ŞUBAT 2006 PERŞEMBE | ||
|
|
"Tarihin Sonu" teziyle soğuk savaş sonrası Amerikan politikalarını meşrulaştıracak teorik temel hazırlayan Francis Fukuyama Amerikan neo-con politikacıları eleştirmeye başladı. Yanlış anlaşılmasın, Fukuyama'nın Bush ve ne-con ekibini eleştirmesi Batı'nın üstünlüğü tezinden hareketle dünya hegemonyasını meşrulaştırmasının sorguladığı anlamına gelmiyor. "Tarihin Sonu" tezinde insanlığın gelebileceği nihai nokta olarak Batı sisteminin yani kapitalizmin temsilcisi olarak Amerika'nın hegemonik emellerini meşrulaştırma girişiminin somut yansımalarından biri Büyük Ortadoğu Projesi'nde tezahür etmişti. BOP formüle edilerek G8 ve NATO'da gündeme getirilmeden önce yayınlanan kitabında adeta bu projenin ana hatlarını çizmişti. State Building başlıklı kitabının hayli iddialı alt başlığı vardı; "Governance and World Order in the Twenty-First Century". Yani: Yirmibirinci Yüzyılda Yönetişim ve Devlet Kurma (inşa etme). Bu kitapta öne sürdüğü tezlerle BOP arasındaki paralelliklerin büyük teorisyenin ne kadar isabetli tespitlerde bulunduğuna yorumlanamayacağını söylemeye gerek yok. Teorik kapasite olarak hiç de parlak bir isim olmamasına rağmen Amerikan politika-yapım sürecindeki konumu nedeniyle gelişmelerin doğru okunması açısından dikkatle izlenmesi gereken bir isim. Dünkü The Guardian gazetesi, Fukuyama'nın önümüzdeki aylarda yayınlanacak olan "After the Neocons: America at the Crossroads" başlıklı kitabından bazı bölümleri alıntılayarak 'neo-con'ların hatalarına dikkat çekerek politikalarını gözden geçirmelerini öneriyor. Yeni Muhafazakarların başlattığı küresel savaşı temelden sorguladığı sanılmasın, zira bunu meşrulaştıracak teorik destek veren kendisi. Ancak Bush yönetiminin nerede tökezlediğine işaret ederek bu stratejinin gözden geçirilerek yeniden formüle edilmesi gerektiğini öneriyor. Daha doğrudan ifadeyle, küresel işgalin sürdürülebilir olması için dikkat edilmesi gerekenlere dair uyarılarda bulunuyor. İlk olarak Amerika'nın "terörle küresel savaş" söyleminin demilitarize edilmesi gerektiği uyarısında bulunuyor. Burada savaş kelimesinin yanlış bir metafor olduğunu, İslam dünyasında yanlış anlaşılmaya neden olduğunu belirterek; Müslümanların politik anlamda kalbini ve zihnini kazandıracak bir söylemin geliştirilmesi gerektiği önerisinde bulunuyor. The Washington Post'ta (21 Şubat 2006) çıkan bir haber de bunu destekler mahiyette: Irak'taki Amerikalıların kurduğu askeri okulda; savaş konsepti değiştirilerek, gerilla savaşına karşı kültürel savaş verilerek kazanılabileceği tezi işlenmekteymiş... Sonuçta, sınırsız Amerikan gücünün sınırını keşfetmiş bulunuyor büyük kuramcılarımız. Irak ve Afganistan deneyimi daha incelikli bir kuşatma harekatına girişilmesi gerektiğini gösterirken, zihniyet dönüşümü gerçekleştirilmeden İslam dünyasının adam edilemeyeceği stratejisine dönülmüş oluyor. "Fransa ve Danimarka örneği Avrupa'nın merkezi savaş alanı olacağını göstermektedir" Tarihin Sonu ile Batılı değerlerin tartışılmazlığını ilan eden Fukuyama bu değerlerin Müslümanlar söz konusu olduğunda fazla geçerli olmadığını, Batılı değerlerin evrensellik iddiasının sorgulanabilir olduğunu dolaylı olarak itiraf ediyor. Amerikan dış politikasındaki demokratik değerlerin önceliğini yeniden düşünmek gerektiğini savunması, 'Tarihin Sonunun Sonu' değil de nedir? "Radikal İslamcılık kimlik kaybı ve geçiş sürecindeki modern, çoğulcu toplumlarda güçlenir. Daha çok demokrasi daha çok yabancılaşma, radikalleşme ve terörizm demektir." Fukuyama'nın uluslararası alanda ne türden ittifaklar kurulması gerektiği, Willsoncu prensiplerin yeniden formüle edilerek hayata geçirilmesi türünden önerileri bir yana, söyledikleri özetle şunlar: 1- Amerika'nın uygulamakta olduğu askeri işgale dayalı stratejik konsept temelde değişmeyecektir. 2- Daha çok özgürlük ve demokrasi verilerek İslamcıların ehlileştirilmesi mümkün görünmemektedir. 3- "Ne yaparsak yapalım İslamcılar (Müslüman halklar da denebilir) bildikleri yolda devam edecekler;" o halde, biz de evrensel idealler gibi saçmalıklarla vakit kaybetmeyelim. 4- Neo-con'ların burnundan kıl aldırmaz tutumlarından vazgeçerek uluslararası düzeyde daha geniş ittifaklar oluşturmaları gerekir. 5- Fransa ve Danimarka örneğinde görüldüğü gibi Avrupa'yı yanımıza çekecek krizler tırmandırılmalıdır. 6- Küresel kapitalizme karşı direnişin kırılması ancak Müslümanlarda gerçekleşecek bir zihinsel dönüşümle mümkündür. Bu zamana kadar yazdıkları ile uygulamalar arasındaki ilişki göz önüne alındığında Fukuyama'nın söyledikleri yeterince ışık (!) tutucu değil mi?
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |