T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 22 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hz.Peygamber'e hakaret ve gerilen İslâm Dünyası

  • NEJDET GÖK*
    Son yıllarda İslam dünyası üzerinde oynanan korkunç oyunlardan biri de, belli aralıklarla onların nabızlarını yükseltecek, sinirlerini gerecek, belki de gayr-i ihtiyari tepkilere yönlendirecek söz ve eylemlerle sürekli bir sinir harbine sokma çabasıdır. Böylece akl-ı selim sahibi, sağduyulu, hoşgörü taraftarı, barışsever geniş islâm kitleleri her geçen gün bilinçli bir şekilde, mukaddeslerine dil veya el uzatılarak veya benzeri yöntemlerle provoke edilmekte, sonu önceden belirlenmiş bir felaketin zavallı ve çaresiz figüranları yapılmak istenmektedir.

    Teknolojik hâkimiyet, zenginlik ve ezici askerî üstünlüğün verdiği pervasızlık ve insafsızlığın bir tezahürü olan bu sorumsuzluk ve hoyratlık; hiç kuşkusuz, eninde sonunda iki dünya arasındaki bağları germek ve koparmakla sınırlı kalmayacak, belki de tamir olunamaz vahim sonuçlara neden olacaktır. İslam ülkeleri lider ve temsilcilerinin tüm anlayış ve müsamahalarına rağmen başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın sergilediği bu kayıtsızlık, hatta fitne ve fesadı teşvik eden umursamazlık başka türlü nasıl izah olunabilir?

    Oysa biz, İstiklal marşı şairi M.Akif'in yaklaşık bir asır önce, domdom kurşunu dahil, çeşitli kimyasal silahların da kullanıldığı Çanakkale'de, medeni Avrupa'nın sergilediği vahşet karşısında, tüyleri ürperten bir dehşet içinde;

    Ah, o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
    Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
    Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
    Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
    Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
    Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz.
    Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
    Öyle müthiş ki: eder her bir mülkü harab.

    şeklinde dile getirdiği iğrenç sahneleri unutuyor, tarihteki çekişme ve savaşları yine onun tozlu raflarına bırakıyor, yeni nesilleri evrensel insani değerler çerçevesinde bir arada yaşatabilmenin yollarını arıyor, akıllarımızı, beyinlerimizi onların avuçlarına bırakıyor, sesimiz kısılana, kalbimiz sıkışana dek " ne olur bizi de medenileştirin!" güfteli barış ve hoşgörü türküleri söylüyor, bir bakışlarından, bir göz süzüşünden ne derin anlamlar çıkarıyorduk.

    Ama heyhat ki heyhât.. Akif'in hayal bile edemeyeceği sahnelerin daha korkuncu yıllardır Filistin'de, Afganistan'da Irak'da ve dünyanın daha bir çok köşesinde "medeniyet denilen kahpe"nin tekrar hortladığının en çarpıcı örnekleri değil mi? İşin en garibi de bunların baş müsebbiblerinin tüm bunları her zaman "medeniyet" adına yapıyor olmaları değil mi?

    Birkaç yıl önce Hz.Peygamber'e "en büyük terörist" diyen güyâ rahip, Hıristiyan fundamentalist, Jerry Falwell'le Amerikan CBS televizyonu'nda başlayan saldırılar, çok geçmeden Hindistan'da yankı bulmuş, Müslüman- Hindu çatışmasının fitilini ateşlemişti. Yaptığı çıkışla, kısa sürede amacına ulaşan sözkonusu rahib, 15 milyon mensubu bulunan Güneyli Baptist Kilisesi'nin önemli bir lideri olarak, "vur - kaç" taktiği çerçevesinde güyâ müslümanlardan özür de dilemişti. Oysa onun düşüncelerine göre, Hz. Muhammed (S.A.V.) -hâşâ- "terörist", Hz.Musâ ve Hz.İsâ (As.) ise birer sevgi ve şefkat peygamberidirler.

    O günden bu yana patlak veren olaylar ve ortaya çıkan gelişmeler, önce Danimarka'da daha sonra Fransa, İspanya ve diğer Avrupa ülkelerinin en önemli gazetelerinin manşetlerinde Hz. Peygamber ve müslümanları küçük düşürmeyi hedefleyen hakaretler, ABD Başkanı Bush'un bu uzun sessizliğinin en çarpıcı seslendirilmesi midir? 11 Eylül saldırılarının hemen akabinde güya ağzından kaçırdığı "haçlı seferi" sözü, bir dil sürçmesi değil de, tarihî bir kinin ve nefretin etkisi altında "anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az" îmalı bir tarihî komut veya parola mıdır?

    "Dinler ve kültürlerarası diyalog" söylemlerinin bir çok olumlu yansımalarıyla, belli çevrelerde dikkat çekici bir ivme kazandığı şu günlerde, İran ve Ortadoğu üzerinde odaklanan siyasî oyunlar veya dolaşan kara bulutlar nasıl izah olunabilir? Tüm iyimser yorum ve gayretlere rağmen, Bush hükûmetinin senatodan ısrarla onayını istediği dev savaş bütçesi hangi ülke veya ülkelere demokrasi ve medeniyet götürecek acaba?

    Aslında yapılması gereken şey, -sıradan işportacı veya perakendeciler gibi- bir veya birkaç ülkeye, taksit taksit, parça parça medeniyet değil, dünyamızın büyük bir katastrof ve kaos çemberinden geçtiği şu karmaşık zaman diliminde, herkesi kucaklayacak ve aydınlatacak medeniyet nurlarını dünyanın en karanlık köşelerine dek ulaştırabilmektir. Birileri vakit kaybetmeksizin önce Londra'ya selam vermeli, sonra Amerika'ya seslenmeli ve bu parlak fikri Bush'a bir güzel anlatmalı, her şeyden önemlisi dünyayı fesada bulamak isteyen işbirlikçi taşeron ve zangoçların gönlüne su serpmeli ya da tabutlarında bekleyen vampirlere taze kan bulmalıdır.

    Yard. Doç. Dr. Nejdet Gök, Bilkent Üniversitesi, Tarih Bölümü.

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi