|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 23 ŞUBAT 2006 PERŞEMBE | ||
Benim neredeyse bir yaşımdan beri konuşmamı, anlaşmamı, kendimi ifade etmemi, hayatı hissetmemi sağlayan kelimelerim var. Bunca yıl ben bedenimi taşırken, kelimelerim de benim anlam dünyamı, duygularımı, varlığımı taşıdılar. Onlar olmadan insan olamayacağımı, çevremdeki diğer canlı varlıklardan bir farkım ve fazlalığım kalmayacağını biliyorum. O kelimeler bir bütün olarak benim ana dilimi oluşturdular. Ben o anadille yaşamaya merhaba dedim, o anadille gün be gün kim olduğumu, nerede olduğumu, neyi yaşadığımı öğrendim. Bir insan olarak beni diğer insanlardan ayıran şeylerin neler olduğunun farkına o dille vardım. O dil, o kelimeler bir gün elimden alınıverse, dünyanın ortasında yapayalnız kalırım. Konuşamam, söyleşemem, hayatı ve insanları bir daha hiç anlayamam. Çünkü o dil benim aynı zamanda ruh dilim, duygu dilim, akıl dilim. Dilimi kaybedersem, kendimle ve dünyayla muhabbetimi yitiririm. Sadece dilsiz kalmam, hayatsız da kalırım. Dilsiz kalmak nasıl bir şey, bunu hissetmeye çalıştınız mı hiç? Yapamazsınız, çünkü hayatı anlamaya kelimelerle başladınız. Başka şeyleri olduğu gibi dilsizliği de ancak kelimelerle anlayabilir, anlamlandırabilirsiniz. Dolayısıyla kelimelerle yaşayan her insan gibi siz de kelimesiz ve dilsiz kaldığınızda aslında hiç kalmazsınız. Varlığınızı da kaybedersiniz. Sadece o an değil, geçmişiniz ve geleceğiniz de avuçlarınızdan kayıp gider. Belleksiz ve hayalsiz kalakalırsınız. Peki ya anadilinizden bir başka dile taşınmanın sizi ne kadar eksilteceğini, ne kadar yok, ne kadar yoksul bırakacağını düşündünüz mü? İşte bunu yapabilirsiniz. Çünkü etrafınızda anadilinden kaçmak, bir 'yabancı' dilin kuyruğuna yapışmak için çırpınan pek çok zavallı yaşıyor. Anne babalarının anlayamayacağı kadar yaban kelimelerle konuşurlarsa, anne babalarından farklı bir hayata kapağı atacaklarını zannediyorlar. Dilleriyle birlikte, üstlerine çöken ağır hayat yükünü de üstlerinden çıkarıp atabileceklerine inanıyorlar. İşte onlara, onların dilsizliklerine, onların kişiliksizliklerine bakabilirsiniz. İnsan ağzında bir başka dilin kelimelerini biriktirebilir hiç kuşkusuz, durmadan onları geveleyebilir de, ama onlarla varoluşunu değiştiremez. Kendini vareden değerlere yabancılaşarak başka biri olamaz. Sadece ârafa mahkum olur. Onlar da öyle, anadillerinden kaçmalarını sağlayan her adım onların içlerini boşaltıyor. Bütün bunları okuduğum tüyler ürpertici şu haber yüzünden yazıyorum: UNESCO, dünyada konuşulan 6 bin dilin yarısından fazlasının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu bildiriyor. Şaka değil, korkunç bir gerçek! İnsanlık, her iki haftada bir dünya dillerinden birini kaybediyormuş. Bizi bu acı gerçekten haberdar eden UNESCO Başkanı Koichiro Matsuura, "dilin bireyin kimliğiyle derinden ilişkili olduğu"na işaret ediyor, bir dilin yok oluşunun, bir dünya görüşünün kayboluşu anlamına geleceğini vurguluyor. Dünyanın doğal kaynaklarını tehdit eden küresel kirlenme insanlık için ne kadar büyük bir felaketin habercisiyse, inanın bu dilsizleşme de en az o kadar büyük bir küresel felaketin habercisidir. Kelimeleri, türküleri, ninnileri, nidaları, nâraları, çığlıkları, neşeleri çalınan toplumlardan sözediyoruz. O toplumların bireyleri başka birileri olmuyorlar, hiçkimse oluyorlar. Onların çocukları kim olduklarını bilmeden, ödünç kimliklerle büyüyecekler, hayatın sığıntıları olarak yaşayacaklar. İşte bu gerçekten çok büyük, çok ürkütücü bir felaket! Buzulların erimesi karşısında kara kara düşünenler, çok daha kısa vadeli bu dilsizleşme felaketinin farkındalar mı acaba?
|
![]()
| ||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |