|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 23 ŞUBAT 2006 PERŞEMBE | ||
|
|
Bayburt'un düşman işgalinden kurtuluşu törenlerle kutlanıyor. Temsili düşman kuvvetleri ile temsili milis kuvvetleri karşı karşıya. Kuvvetler temsili ama silahlar gerçek. Göğüslerde çapraz fişeklikler asılı. Kıyafetler 21 Şubat 1918'dekine benzer nitelikte. İşgalden kurtuluşun ve düşman kuvvetlerinin püskürtülmesinin canlandırıldığı gösteri sırasında tüfekler ateşleniyor. Mermiler havaya sıkıldığı için (yahut kurusıkı olduğundan) vurulan, yaralanan olmasa bile törende gerçek silah kullanılması ve bu silahların ateşlenmesi savcının hoşuna gitmemiş. Törene katılanları toplayıp ifadelerini almış; ateşli silahlarla ilgili kanuna muhalefet etmekten. Böyle bir uygulamayla hayatları boyunca ilk defa karşılaşan Bayburtlular, bu durumu anlamakta zorlandıklarını belirtiyorlar. "Bayburt, Bayburt olalı böyle uygulama görmedi" ifadesiyle özetlenecek bir tablo. (Özellikle 'zulüm' demiyoruz ki savcı bize de dava açmasın.) Bunca seneden beri hep aynı şekilde kutlama yapılır; hem Bayburt'ta hem başka illerde. Fakat daha önce herhangi bir savcının müdahale ettiği görülmüş değil. Evvelinde benzer bir olay varsa da biz hatırlamıyoruz. Demek ki bundan sonra kurtuluş törenlerinde gerçek tüfekler kullanılmayacak. Belki mantar tabancası tercih edilmesi daha uygun düşer. Yahut su tabancası. MÜSAMERE Sözün burasında işi tamamen şakaya vurduğumuzu sanabilirsiniz. Fakat öyle değil. Fi tarihinden biraz berideki bir hatıramı anlatayım da işin şakaya gelmediğine siz de hak verin. Sene 72... İlkokul son sınıftayız. Okulda bir müsamere tertip edilmişti. Bana ve birkaç arkadaşa asker rolü düştü. Tahta ve sopalardan tüfek yapmış onlarla çalışıyorduk. Son genel prova günü geldiğinde, Askerlik Şubesi'nden asker kıyafetleri getirildi. Kıyafetlerin en ufakları seçilmesine rağmen hepimize bol geliyordu. GERÇEK SİLAH Oyunun yönetmeni müdürümüz evimizde tüfek olup olmadığını sordu, var dedik. "Gidin alın gelin." Gittik, aldık, geldik. Benim elimdeki çok eski bir dolma tüfekti. Ortasından kırılıp fişek konulan değil, barutu saçması namlunun ucundan tıkılan antika bir tüfek. Ateşleme için horoz kaldırılıyor, memesine kapsül konuluyor. Tıpkı eski filmlerdeki gibi. Önce bir miktar barut dökülüyor, araya paçavra tıkıştırılıyor, harbi ile namlu ucundan tepiliyor, sonra saçma konuluyor ve yanlış hatırlamıyorsam mantar gibi bir şeyle kapatılıyor. Gibisi fazla olsa gerek. TÜFEKLE OYUN OLUR MU? Aynı tüfekten birkaç arkadaşta daha vardı. Bazıları tüfeğin yanında ateşleme kapsülü de getirmiş. Bahçede bekleşirken kapsülleri takıp havaya ateş ediyor, çat pat eğleniyoruz. Saçma ve barut olmadığı için çıkan ses mantar tabancasından biraz hallice. Az sonra prova başlayacak. Arkadaşlardan biri bana da iki kapsül verdi. Birini taktım, tetiği çektim, "çat" diye bir ses. İkinci namlu doluymuş meğer. MUAZZAM BİR SES Onu ateşlediğimde muazzam bir ses çıktı. Kulaklarımın çınlaması uzun süre Tüfek beni geriye doğru itti, arkadaşlar tutmasaydı yere düşecektim. Havada uçuşan paçavraları gördüm. Farkında olmadan kuş mu vurdum diye düşünürken, okulun ikinci katının penceresini vurduğum anlaşıldı. Herkes toplandı. Öğretmenler, öğrenciler, hademeler kim varsa başıma üşüştü. "Ne yaptın sen?" Ne bileyim ben ne yaptım. Biri kapsül getirmiş, biri tüfeği vermiş, öbürü gidin getirin demiş, ben de ateşlemişim. Bir hata varsa, herkesin biraz payı var. Ayıptır söylemesi, organize bir durum. Cam kırıldığıyla kaldı ama olay aslında o kadar basit değil. Birinci namluyu ateşlerken o kırılan camda ortaokul müdürü Rıza Bey sırtını dışarıya dönmüş vaziyette dikilmekteymiş. Tam ikinciye sıra geldiğinde kenara çekilmiş. Çekilmese saçmalar sırtına doluşacak, hiç yoktan adam vurmuş olacağız. Hâlbuki ben havaya doğru tutmuştum tüfeği. Geri tepince biraz aşağı inmiş. CAM BEDELİ Cam bedeli ödemekle kurtulduk; eğer önce öteki tetiği çekseydim, bir de can bedeli ödemekle uğraşacaktım. Gerçi, yaklaşık yüz metrelik mesafeden öldürücü olmazdı ama hadise hiç yoktan büyümüş olurdu. O günkü heyecandan olacak, oynadığımız oyunun adını hatırlamıyorum. Yine de prova yaptık, oyunu seyirci karşısında oynadık ama benim tiyatro merakım orada noktalanmış oldu. SAVCI HAKLI Bu yüzden gösterilerde, oyunlarda gerçek silah yerine tahta silahların kullanılması daha uygun düşer. Bire bir ölçekli yaptırır, üstüne bir de boya çektin mi, olur sana mis gibi silah. Gerçeğini kullanıp da boşu boşuna kazaya sebebiyet vermenin ne gereği var? Hülasa, Savcı Bey haklıdır efendim. Savunanı ve saldıranı bütünüyle temsili iken, silahların gerçek olması bir şey ifade etmez. Ayrıca düşman işgalinden kurtuluşları fazla abartmaya da gerek yok. Düşman dediğin, hepimizin evinin içine kadar girebiliyor artık.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |