|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 23 ŞUBAT 2006 PERŞEMBE | ||
|
|
Dünya tarihi denince insanın aklına savaşlar, fetihler, suikastlar ve isyanlar geliyor. Atalarımızı bunlarla biliyor, çocuklarımıza bunları öğretiyor, bakışımızı bunlarla şekillendiriyoruz. Oysa tarih kitabının sayfalarını süsleyen bu görüntüler, buzdağının su üstünde kalan kısmından bile az binlerce yıllık insanlık tarihi içinde. Savaşlar şehirleri yıkmış; ama şehirler ticaretle büyümüş. Muzafferler fetihlerle, zaferlerle inşa etmiş iktidarlarını; ama o egemenlik üretimde istikrar sağlandığı müddetçe idame ettirilmiş. Anlaşmalar imzalanmış, nice pazarlıklardan sonra; pazarda pazarlık devam ettikçe barış sağlanmış. İhtiyaçlar isyan ettirmiş insanları; ihtiyaçları temin eden düzenlere ise tahammül etmiş insanlar. İnsanoğlu önceleri avcılıkla sağlamış geçimini. Ancak çok sürmemiş, araçlar geliştirmeyi, üretmeyi öğrenmiş. Bir müddet sonra toprağı işlemeyi keşfetmiş, göçebe topluluklar yerleşik hayata yönelmiş, köyler, kasabalar, şehirler gelişmiş. Üretim, toplumların zenginliğinin ve refahının ilk ve en meşru yolu. Tarih boyunca üretenler, üretimi teşvik edenler hep kazanmış. Üretim alternatifleri ve potansiyeli daralanlar, yok olmuş. Tabii kaynakları yetersiz olanlar ise ikinci bir yol bulmuşlar kendilerine: Ticaret. İlk dönemlerde, kabilelerin av peşinde bir bölgeden diğerine göçebe yaşadıkları günlerde dahi, birbirleriyle aynı dili konuşmuyor olsalar bile, kabileler arasında mal mübadelesinin gerçekleştiği sanılıyor. Bundan 10 bin yıl öncesinde Filistin, Anadolu, Mezopotamya gibi kimi merkezi bölgelerde ticaret artık yerleşik hayatın önemli bir parçasıdır. Kimi şehirler, ticaret sayesinde oldukça gelişir ve zenginleşirler. Bu zenginlik ve refah, rakiplerin ilgisini çeker. Tarih, üretim ve ticaret dışında ihtiyaçları temin etmenin bir yolu daha olduğunu gösterir bize: Savaş ve gasp. Vurgunculuk, kimi halklar için önceleri belki zorunlu bir yöntemdi. Ancak zor kullanma, başkasının kazancına el koyma ve vurgunculuk, tarih boyunca kıskançların ve tamahkârların geleneği olmuş. Batı'nın sanayileşmesi için gereken sermaye birikimi, Doğu'nun sömürülmesinden elde edilmiş. Hindistan, Uzakdoğu, Amerika ve Afrika, ucuz hammaddeyi ticaretle değil zorla temin etmek için işgal edilmiş. Batı'nın sanayileşmesi için Afrika'dan köleler taşınmış Batı'ya gemilerle. Yetmemiş, kendi nüfusunu şehirlere, fabrikalara taşımış Batılı ve asgari yaşam düzeyini en olumsuz şartlarda idame ettirebilecek bir pahaya çalıştırmış. Erkeğini çalıştırmış, kadınını çalıştırmış, çocuğunu çalıştırmış. 1934 yılında dahi ABD'de bir fabrikanın bordrosunda 2 ila 4 yaş arası çalıştırılan 4, 4 ila 6 arası çalıştırılan 10, 6 ila 10 arası çalıştırılan 54 çocuk vardır. Bu resim, çok değil bundan 80 yıl öncesine ait; 1930'ların Amerika'sına. Benzer bir resmi bugün Irak'ta görüyoruz. Irak bugün, dünyanın iktisadi süper gücü tarafından işgal altında. Bugün Irak'ta dünyanın en zengini, vurguncu ve talancı geleneği temsil ediyor. Tarihi bir de üretim ve ticaret gözlüğünden okumamız gerek. Bugünün iktisadi meselelerinin temel dinamiklerini tarihin tozlu sayfalarında bulabiliriz belki.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |