T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 4 TEMMUZ 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Akif EMRE

Sadece İsrail mi suçlu?

İsrail yine bildiğini okuyor: ne uluslararası hukuk, ne insani ölçüler ne barış; bu kavramların hiçbir anlamı yok. Önemli olan gücünün yettiği oranda sonuna kadar bunu kullanmak. "Gücünüz varsa karşı koyun" diyen bir meydan okuma.

İsrail'in stratejik hedeflerini bir kez daha tekrar etmek yerine küçük bin hatırlatma yapmakla yetineceğim. İsrail'in ister barış görünümlü ister askeri güç görünümlü olsun tüm stratejik ve taktik hesaplamalarında 'zaman' önemli bir sabitedir ve bunun sürekli göz önünde bulundurmak gerekir. Çünkü işgal politikalarının zamana ihtiyacı var ve stratejik hedeflerinin geniş bir zamana yayarak ancak ulaşabileceğini çok iyi biliyor. Atılan barış adımlarını, provoke edilen girişimleri bu gözle okunduğunda ne demek istediğimiz çok rahat anlaşılır.

Kendi 'efsane'lerini tarihi hakikat gibi tüm dünyaya kabul ettirmeye, tüm insanlığa bir tür anakronizm yaşatmaya çalışan Siyonist projenin kalıcı olabilmesi için zamana oynamaktan başka seçeneği yok. "Topraksız bir halka insansız toprak" aldatmacasıyla realize edilen bu anakronizm ancak zaman içinde, zamana sığınılarak 'tarihi bir gerçeklik' haline alabileceğini çok iyi biliyorlar.

"Barış süreci"nden bu tarafa gelinen noktayı ve İsrail'in uyguladığı taktikleri yakından takip edenler 'zamana oynamak'tan neyi kastettiğimizi çok iyi anlayacaktır.

İsrail'in hedeflerini zamana yayarak gerçekleştirme stratejisi, tarih ve insanlık önünde kendini meşrulaştıracağı yegane araçsal imkan olarak duruyor. "İnsansız topraklar"da milyonlarca insanı sürgüne göndererek realize edilen efsane ancak zaman içinde tarihsel bir gerçeği dönüştürülmek istenmektedir. Dünyanın dört bir yanından toplanan "topraksız millet" ancak zamanla "vaat edilmiş topraklar"ın sahibi olacaklarının farkındadır. İster barış yanlısı ister sertlik yanlısı olsun tüm hükümetlerin özenle kolladığı stratejinin ana eksenlerinden biridir zamana oynamak. Yeri geldiğinde en uzlaşmacı Filistin girişimlerini bile tahrip edebilir, yeri geldiğinde kendini savunma adına acımasız katliamları gerçekleştirebilir: önemli olan toprak kazanmak kadar zaman kazanmaktır.

Ortadoğu haritasında küçük bir adaya sığınmış görüntüsü veren İsrail tüm bunları tek başına mı gerçekleştiriyor dersiniz?

Aslında İsrail'i bu denli pervasızlaştıran Amerikan desteği olduğu kadar, bölge ülkelerinin tutumlarının da cesaret verdiğinin altını çizmek gerekir. Kendi bölgesindeki rejimlerle açık ya da gizli işbirliği olmadan, politik, lojistik destek almadan İsrail'in tarihin akışına ters düşen bu stratejiyi gerçekleştirmesi ne kadar mümkün olabilirdi? Sürekli acındırma politikasıyla Batı'da destek toplayan Siyonist projeyi cesaretlendiren bizzat bölgenin İsrail karşıtı görünümlü politikacıları olduğunu unutmamak gerekir.

Tüm varlıkları İsrail karşıtlığı üzerine kurulmuş bir tür tiranlık görünümü veren kolonyal dönemin mirasçısı rejimlerin iktidarları karşılığında İsrail'le gizli işbirliği yaptıklarını artık bir sır değil. Kudüs'ü, Batı Şeria'yı elden çıkaran Ürdün Kralı Hüseyin'in İsrail'le gizli görüşmelerinin gizli ittifak anlamına geldiğini bilmeyen var mı?

Birçok bölge devletinin kral ve yöneticilerine karşı muhtemel suikast girişimlerini önceden bildirerek hayatlarını kurtaran İsrail'e karşı minnet borçlarını nasıl ödemişlerdir dersiniz?

Kendi halklarını İsrail korkusu ile bastırmaya çalışırken iktidarlarını İsrail desteği ile koruyan yöneticilerle dolu Ortadoğu... Her taşın altında Yahudi parmağı arayan, İsrail korkusunu körükleyerek iktidarlarını sağlamlaştıran sözde Filistin dostu ülkelerin liderleri halkına karşı iki yüzlülük yaparak gizli ilişkilere girmekten çekinmedikleri bir siyaset yürütüldü bu zamana kadar.

İsrail'i bu denli pervasız hale getiren dikta yönetimlerinin iki yüzlü politikaları olduğunu kavramamız gerekir.

Her ne kadar soğuk savaş sonuna kadar dünyada pek çok ülke için İsrail'le ilişki içine girmek bir insanlık ayıbı sayılsa yine İsrail'in baltaladığı Barış Süreci sayesinde bu da aşıldı.

Bölge ülkeleri İsrail'e karşı iki farklı tutuk izledi genelde. Kendi iktidarlarını besleyen her türlü dikta uygulamalarını meşrulaştırma adına İsrail karşıtlığı üzerinden korku siyaseti yürütenler. Bunların büyük kısmı aynı zamand6a İsrail'le gizli işbirliği yapmaktan da geri kalmadılar.

İkinci grup ise, İsrail'le diplomatik ilişkiler geliştirip işgalci uygulamalara en azından sessiz kalanlar. Böylelikle Amerika'nın desteğini almak adına pasif kalarak dolaylı suç ortaklığı yapanlar.

İsrail, düşman görünüp gizli işbirliği yapan, barışçı görünüp insanlık suçlarına sessiz kalan iki yüzlü politikacılarla çevrili bir coğrafyada en açık ve net strateji uygulayan tek devlet.

NOT: Perşembe günkü yazımda, Mehmet Genç'e atfen aktardığım ifadenin sahibi İhsan Fazlıoğlu olacaktı; düzeltiyorum.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi