T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 4 TEMMUZ 2006 SALI | ||
|
|
Perşembenin gelişi, çarşambadan bellidir" sözü aslında sayfalarla anlatılacak bir konuyu dört kelime, bir cümleyle ifade eder. Dünya Kupası 2006'ya "Perşembe" deyin, "Çarşamba" da 2004 Avrupa Şampiyonası oluyor doğal olarak. Bugün oynanan futbolun kalitesini, seyir zevkini beğenmeyenlere aslında o günlerde uyarı çoktan yapılmıştı. O günlerde yaptığım yorumları dinleyen ve yazdıklarımı okuyanlar şu başlığı unutmamışlardır; "Yunanistan şampiyon, futbol tehlikede." Bu yargıya varmak için öyle fazla uzak görüşlü olmaya da gerek yoktu. Ortalama bir futbol bilgisine sahip herkesin futbolun önündeki tehlikeyi görmesi kaçınılmazdı. Çünkü Yunanistan savunma yaparak Avrupa Şampiyonu olmuş, bir anlamda kötü örnek oluşturmuştu. Üstelik ne yazık ki ülkemizde hücum futbolu savunucuları olduğunu söyleyip, "Keh, keh" gülenler bile bu başarıya alkış tutmuştu. İşte o gün ekilen kötü tohumlar bugün biçilmeye başlandı. Dünya Kupası'nda oynayan takımlar, gol atmayı ikinci plana itip, gol yememe felsefesini öne çıkardı. Kadrolarında dünyanın en iyi hücum oyuncularını bulunduran teknik direktörler bile, skorun nasıl olduğuna bakmaksızın, savunma içgüdülerinin esiri oldu. Sözgelimi Almanya-Arjantin maçında Arjantin Teknik Direktörü Pekerman, takımı 1-0 öndeyken ve Almanya tüm riskleri almışken, forvetten Hernan Crespo ve oyun kurucu Riquelme'yi çıkartıp, Cruz ve Cambiasso'yu oyuna alarak, skoru korumayı düşündü. Kenarda Messi ve Saviola gibi iki çabuk ve kontratağı iyi yapabilen oyuncu varken. Brezilya Milli Takımının tanıdık teknik direktörü Parreira'nın Fransa maçına kalabalık bir orta alanla çıkmasının ardında yatan düşüncenin ne olduğu malum. Parreira, Robinho ve Adriano gibi oyuncuları kenarda tutup, Ronaldo ile tek forvet oynayarak, aslında ülke futbolunun gerçeklerine ihanet etmedi mi? "Almanya 2006'da en sempatik takımının Fildişi Sahilleri olmasının ardında yatan gerçek ne?" diye düşündünüz mü hiç. Yanıtı gayet basit. Bu Afrika ülkesi, Dünya devleriyle boy ölçüşecek bir kadroya sahip olmamasına karşın, yürekli ve pozitif futboluyla futbolseverlerin gönlünde taht kurdu. Keza, Gana'nın durumu da farklı değil. Buradan bir sonuca varmamız gerekirse, Almanya'da, futbolun çağdaş ülkelerin ellerinde ki mükemmel silahları kullanmak yerine, savunmaya yönelirken, üst lige hamle yapmak isteyen bazı ülkeler pozitif futbol oynamak için çaba harcadı. Ayrıca, Dünya Kupası'nda herhangi bir yıldızın öne çıkmamasındaki asıl pay teknik adamların oynattığı korkak ve silik futbol değil mi? Geçmiş Dünya Kupaları'nda ortaya çıkan yıldızlara bakın, genellikle ofansif yapılı oyunculardır. Pele, Maradona, Zico, Rossi vs... Oysa bugün Riquelme, Ronaldinho, Zidane ve Ballack gibi oyuncular bile savunma düşüncesiyle şartlandırıldılar. Sakın buradan "onlar savunma yapmasın" düşüncesinde olduğum sonucu çıkmasın ama bu oyuncuların öne çıkması için onların oynadığı takımların daha pozitif oynamasının şart olduğu bir gerçek. Sonuç olarak bir uyarı yapalım; 2004'te Avrupa Şampiyonu olan Yunanistan nerede? "Bizim gurubumuzda dördüncü olabildi, Dünya Kupası'nda yok." Bu tablodan ibret almayanları böyle bir sonun beklediğini söylemeye bilmem gerek var mı?
Gözler şimdi Giresunlu yüzücülerde
Yıllarca şu popülist politikaları dinledik; "Ülkenin 4 bir yanı deniz ama uluslararası bir rekortmen çıkaramıyoruz" Yüzme sporunun denizle değil, havuzla bağlantılı olduğunu bilmeyenlerin ilk adresi de Karadeniz'di. "Her yer doğal plaj ama yüzücü yok." Karadeniz'den şampiyon sporcular bekleyenleri mutlu edecek süreç şimdi başladı. 12 yıldır yapımı süren Giresun Kapalı Yüzme Havuzu faaliyete geçti. Giresun ziyaretim sırasında İl Müdürü Soner Mağden'le tesisi gezdik. Etkileyici bir tesis olmuş. Karadeniz oyunlarına da ev sahipliği yapması beklenen havuz şimdiden dolup taşmaya başlamış. Tam 450 çocuk yaz okuluna kayıt yaptırmış. Artık mazeret yok, emeği geçen herkesi kutluyor, Giresun'dan şampiyon bekliyoruz.
Zico ve kriterler
Fenerbahçe teknik direktör arayışlarında rotayı Zico'ya çevirince, aklıma Manchester United kulübünün "Teknik Direktör Kriterleri" geldi. İngiliz kulübü bir teknik direktör ararken, aşağıda yazdığım kriterlere uyum sağlamasına özen gösteriyor. Antrenörlük kariyeri, vizyonu, lisan bilgisi, otoritesi, ülkeye uyumu, ülke futbolu ve oyuncuları hakkında bilgisi, futbol felsefesi, oyuncularla ilişkisi, genç oyunculara verdiği önem, aile yapısı vs... Böyle uzayıp giden bir liste var. Kuşkusuz bunların tamamını karşılayacak bir teknik adam bulmak kolay olmuyordur. Belki de Sir Alex Ferguson'un, Manchester'den emekli olma yaşına gelmesinin nedeni bu. Fenerbahçe de bu ülkenin en büyük kulüplerinden biri olduğuna ve kurumsallaşma adımları attığına göre, teknik adam seçerken, benzer kriterleri aramak zorunda. Ya da şark zihniyetine devam edip, "Ya tutarsa" adımlarına yeni bir halka eklemeye razı olmalı. "Zico, Fenerbahçe'de başarılı olur mu?" Sorusuna yanıt arayanlara küçük bir uyarı yapmak istedim.
|
![]()
| ||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |