T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
S O N   D A K İ K A 7 TEMMUZ 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ok: Danıştay saldırısı, faşist barbarlık

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, Danıştaya yönelik saldırıyı "faşist barbarlık" olarak nitelendirerek, "Tarihimizde kimileri için kara leke olarak yerini alacak bu olayı Cumhuriyet ve demokrasinin gerçek sahibi ve koruyucusu halkımızla birlikte bir Kubilay olayı gibi anmak ve böylece uyarıcı ve caydırıcı olmak için unutturmamak bizlere düşen görevdir" dedi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok
Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı tarafından düzenlenen "Bir Adli Organ Olarak Savcılık" konulu uluslararası sempozyum, Dedeman Oteli'nde başladı.

Sempozyumun açılışında konuşan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Ok, sempozyumun konusu itibariyle Türkiye'deki ilklerden olduğunu belirterek, sempozyumun konuyla ilgili Türkiye'deki eksikliklerin giderilmesinde büyük bir başlangıç oluşturduğunu ifade etti.

Ok, sempozyumun Türkiye'deki savcılık kurumu hakkında bilimsel düzeyde tartışma ve değerlendirme ortamı hazırlayacağını ve yetkililere, özellikle hükümetlere öneriler, kamuoyuna da mesaj verilmesini sağlayacağını kaydetti.

Konuşmasında Danıştay 2. Dairesine yönelik silahlı saldırıya da değinen Ok, saldırının yapıldığı 17 Mayıs tarihinin "hem yargı hem Türkiye için kara gün" olarak nitelendirilmesinin yanlış olmayacağını dile getirerek, şöyle konuştu:

"Danıştaya yönelik faşist barbarlık; unutulacak, geçiştirilecek, göz yumulacak sıradan bir olay değildir. Bu katliam girişimi, hedeflerine şiddet yöntemleri uygulayarak hatta katliamları göze alarak ulaşmak isteyen radikal çevrelerin, kışkırtıldıklarında, özendirildiklerinde, himaye duygusu verildiğinde neler yapabileceklerine, nelere cüret edebileceklerine en yeni ve canlı örnektir. Kararlarından ötürü görevi başında katledilen değerli arkadaşımız Mustafa Yücel Özbilgin, elbette şehittir; ölümlerden dönen değerli arkadaşlarımız, tesellimiz olmuştur. Tarihimizde kimileri için kara leke olarak yerini alacak bu olayı, yargının matem günü olarak her yıl aynı tepki, aynı duygu, artan inanç ve tek yürekle Cumhuriyet ve demokrasinin gerçek sahibi ve koruyucusu halkımızla birlikte bir Kubilay olayı gibi anmak ve böylece uyarıcı ve caydırıcı olmak için unutturmamak bizlere düşen görevdir."

Nuri Ok, Danıştay saldırısı sonrasında halkın kendiliğinden gösterdiği tepkinin de, Cumhuriyete, kazanımlarına, değerlerine ve demokrasiye sahip çıkıldığının bir göstergesi olduğuna dikkati çekti.

YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ

Hakim ve savcıların mesleki örgütlenmeleriyle ilgili düşüncelerini de aktaran Ok, hakim ve savcıların mesleki örgütlenmesinin Aralık 1985'te onaylanan Birleşmiş Milletler (BM) Yargı Bağımsızlığının Temel İlkeleri, BM Bangalor Yargı Etiği ve Avrupa Konseyi Tavsiye Kararlarıyla teşvik edildiğini vurguladı.

"Çağdışı kalmış örgütlenme yasağına" yeni Dernekler Kanununda yer verilmediğini ve bu suretle hakim ve savcılara meslek örgütü kurma imkanı sağlandığını ifade eden Ok, kanunun yürürlüğe girmesinden 1.5 yıl sonra aralarında yüksek mahkemelerin daire başkan ve üyeleri, HSYK üyeleri, tetkik hakimleri, raportörler, adli ve idari hakim ve savcılar ile Yargıtay Cumhuriyet Savcılarının bulunduğu 501 kişinin Yargıçlar ve Savcılar Birliği'ni (YARSAV) kurduğunu hatırlattı.

Birliğin kurulmasını "çok olumlu ve memnuniyet verici" olarak gördüğünü söyleyen Ok, kurucu üye sayısındaki fazlalığın yargının bu derneği ne kadar istediğinin göstergesi olduğunu savundu.

YARSAV'ın tamamen siyaset üstü ve dışı, özel konumda bir meslek örgütü olduğuna işaret eden Nuri Ok, birliğin, siyasi ve ideolojik faaliyette kullanılmasının yasal olarak imkansız olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"Dernek yöneticileri ve üyelerinin, tüm etkinliklerini hakim ağırlığı, duruşu, sorumluluğu, etiği ve tutarlılığından sapma göstermeden, ama kararlılıkla ve cesaretle yerine getireceklerinden, her hal ve durumda muhataplarına saygı ile yaklaşacaklarından kuşku duyulmamalıdır. Bulundukları nokta ve adalet zemini de bunu gerektirmektedir.

Derneğimizden hiç kimse rahatsız olmamalıdır. Sayıları pek az da olsa kimi arkadaşlarımızda gözlemlediğimiz mütereddit tavrın kısa süre sonra coşku ve heyecan ile desteğe dönüşeceği, üye sayısının tüm hakim ve savcıların sayısına ulaştığında görülecektir."

Ok, Hakim ve Savcılar Birliği Yasa Taslağının, "tozlu raflardan çıkarılmasının" Adalet Bakanlığında bir endişenin var olduğu izlenimi yarattığını da belirterek, bu endişenin yersizliğinin kısa zamanda anlaşılacağını söyledi.

"Birliğin özel bir kanunla düzenlenmesine karşı olmak mümkün değildir. Ancak, Bakanlığın vesayet ve güdümünde bir birlik kabul edilemez" diyen Ok, bağımlı statünün, birliğin amacını yerine getirmeye engel olduğunu anlatarak, kanunla düzenlenmesi düşünülen birliğe, bağımsız bir statü tanınması halinde hem yargı camiası, hem de dernek olarak destek olunacağının bilinmesi gerektiğini kaydetti.

BAŞSAVCI OK'TAN HÜKÜMETE SUÇLAMA

Nuri Ok, kamuoyunda büyük tartışmalara neden olan Şemdinli ve Rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın davaları ile Danıştay soruşturmasıyla ilgili olarak hükümete sert çıktı. Ok, hükümetin kendini yargı yerine koyduğunu iddia etti.

Nuri Ok, “Yargıda yaşadığımız şoke edici olaylar, savcıların adli ve idari yönden kurulmasını önerdiğimiz Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı’na bağlanması fikrine kuvvetle taraftar olmamıza neden olmuştur” dedi.

Ok, yargıda siyasallaşma iddialarını haklı kılan izlenim ve gözlemlerin savcılık sisteminin, soruşturmanın tarafsızlığı yönünden sorgulanmasını gündeme getirdiğini belirtti.

“SİSTEMİN SİYASAL ETKİYE AÇIK YÖNÜ GÖZLER ÖNÜNE SERİLDİ”

Başsavcı Nuri Ok, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Sadece son 1 yıl içinde ülke gündemini işgal eden sarsıcı olaylar, rektör soruşturması Şemdinli olaylarıyla bağlantılı Van İddianamesi ve son olarak da Danıştay baskını soruşturması, sistemin dıştan özellikle siyasal etkiye açık yönünü gözler önüne sermiştir.

Kamuoyunda sadece soruşturmayı yapan, iddianameyi düzenleyen savcı veya savcıların hedef alınması, etkilemeye ve müdahaleye izin veren sistemin adli kolluk ihtiyacı da dahil esaslı bir şekilde sorgulanmaması önemli bir eksiklikti.

Ama bir televizyon programında tanınmış bir stratejik araştırma uzmanının Danıştay baskını soruşturmasıyla ilgili olarak sarf ettiği ‘Hükümetin yargı gibi çalıştığı’ sözünün her şeyi ifade ettiğini düşünüyorum.

Çarpıcı ve uyarıcı mesajı hepimiz anlamalıyız, düşünmeliyiz ve önlemlere yönelmeliyiz. Uzman, başka şeyler de söyledi, polisin özel amaçlarla haber servisi yaptığını, soruşturmanın gizliliğinin iradi olarak ihlal edildiğini, savcının aciz kaldığı gibi tamamıyla doğru gözlemlere dayanan bu sözler sistemin tarafsızlık yönünden zaafına da işaret etmektedir.

Eğer politik güç kimi olaylarda yargı gibi çalışıyorsa, yani soruşturmaları etkiliyor, yön ve yol veriyorsa nedenlerini önce sistemde, yani savcıların bağımlı ve teminatsız olmalarında, soruşturma görevi verilen kolluğun idare bünyesinde yer almasında, açıkçası adli kolluğun kurulmamasında ve sayıları az da olsa mesleki formasyon eksikliği ve kişisel tutum zaafı içerisindeki yargı mensupları da dahil olmak üzere ülkemizde hukuk bilincinin gelişmemesinde aramak gerekir.

Bugün de yargıda siyasallaşma ve yargıya müdahale söylemleri devam edebiliyorsa biliniz ki bu sistemle gelecekte de aynı söylemlerle karşılaşacağız.“

  • ANKARA (AA/ANKA)

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi