T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| S İ N E M A | 21 TEMMUZ 2006 CUMA | ||
|
|
Dönüşü muhteşem oldu
Yeryüzünde yaşayan milyonlarca çocuğun ortak kahramanı olmayı başaran 'Süpermen', özel efekt teknolojisinin de yoğun katkılarıyla yıllar sonra beyazperdeye gösterişli bir dönüş yapıyor. Onu bekleyen ise çeyrek yüzyıl öncesinden çok daha kanlı ve zalim bir dünya!
Sinema sevgime ilişkin olarak, daha çocukluğumun ilkbaharındayken belleğime kazınmış öylesine güçlü imajlar var ki bunların bazıları aradan ne kadar uzun zaman geçerse geçsin bütün netlikleriyle yerlerini koruyorlar. Tıpkı, 1979 yılında ilk "Süpermen" filmini tam dört saat kuyrukta bekleyerek izleme fırsatı buluşum gibi... Türkiye'de döviz sıkıntısının doruk noktaya ulaştığı günlerdi ve ithalatta yaşanan ciddi daralma nedeniyle Hollywood yapımı hemen her film ülkemiz sinemalarına asgarî bir yıllık gecikmeyle ulaşabiliyordu. Ben ve yakın çevremdeki akranlarım da işte tam o sıralarda ilkokulu bitirmek üzere yeni yetmeler olarak, görülmemiş inandırıcılıktaki uçma sahneleriyle bezeli, başrolünde de Christoper Reeve adlı genç ve yakışıklı bir adamın oynadığı müthiş bir "Süpermen" filmi çekildiğini kulaktan kulağa duymuştuk; ama bunu ne zaman izleyebileceğimize dair hiç bir fikrimiz yoktu. Gelişini sabırsızlık içinde beklerken adının çevresinde gitgide efsaneler oluşturduğumuz 1978 yapımı bu film, gösterildiği ülkelerde yarattığı büyük tantananın ardından nihayet ertesi yıl Türkiye salonlarına da uğradı. Beyoğlu'ndaki Fitaş (şimdiki çok salonlu AFM) sinemasının önünde binlerce çocuk ve gençle birlikte meraktan çatlayarak beklediğim onca saatten sonra yerime oturduğumda yaşadığım görsel deneyimi daha dün gibi hatırlıyorum. Perdede izlediklerim, "Vay be, bir daha böyle bir gösteri olsun, üşenmem bir daha beklerim" dedirtmişti bana. Bugün artık epeyce naif görünse de, çekildiği döneme göre gayet gösterişli olan özel efektleri, mensubu olduğum kuşağın bütün üyeleri gibi beni de büyülemişti. İyilerin ve iyiliğin yanındaki uzaylı bir adam, sahip olduğu bütün o üstün güçlerini hiç bir beklentisi içinde olmaksızın insanlığın emrine sunuyor, verdiği kahramanca mücadeleyle dünyayı yaşanmaz bir yere dönüştürmeye çalışanlara kan kusturuyordu. Üstelik, bu çabaları sırasında hiç bir ırk ve din ayrımı da göz etmiyordu Kriptonlu Süpermen. Öyle ki yaşadığı yer ilk anda ABD toprakları gibi görünse de hem çizgi romanlarında, hem de ondan uyarlanan filmdeki bütün mekânların milliyeti belli belirsiz bırakılmaktaydı. Sözgelimi, kahramanımızın günlük hayatını sürdürdüğü, göze ilk anda New York gibi görünen kentin adı bile "Metropolis"ti.
"küresel barış vizyonu"na sahip bir karakter oluşu...
Hatıralar eşliğinde bir buluşma "Süpermen"in 2006 yapımı yeni versiyonunu, Beyoğlu'nda yoğun bir sabırsızlık eşliğinde beklediğim o kuyruktan tam 27 yıl sonra, dağıtıcı şirketin basın gösteriminde, bu kez bir sinema editörü olarak ve çok daha konforlu koşullarda izlerken, çocukluk dönemime ilişkin daha bir sürü sinemasal anı gelip geçti gözlerimin önünden... Beyazperdenin bu kendine özgü kahramanı, mesleğimle ilgili veriler depolamaktan dolayı artık epeyce şişkinleşen belleğime en son çentiği de 2004 yılı sonlarında atmıştı. İlk dört uyarlamada Süpermen'i canlandıran, 1995 yılında geçirdiği bir at kazasından sonra ise felç olup sinemadan kopan Christopher Reeve'e -bağlı bulunduğu halkla ilişkiler şirketinin çıkardığı- türlü engelleri aşarak ulaşmış ve telefon/elektronik posta yoluyla çok kısa da olsa bir söyleşi yapabilme imkânı elde etmiştim. Ancak, Reeve ile görüşeceğimiz o hafta sonunda ünlü aktörün ansızın vefat etmesi, hem bir gazeteci hem de bir Süpermen hayranı olarak beni ciddi biçimde yaralamış ve hayatın cilveleri üzerine haftalarca süren yoğun bir sorgulamaya sürüklemişti. Gerçekleşemeyen söyleşimiz nedeniyle bir teselli mesajı aldığım Bayan Dana Reeves'in de eşinden kısa bir süre sonra kansere yakalanıp hayatını kaybetmesi, bu ilginç gazetecilik deneyiminin finaline âdeta boylu boyunca hüzünden yapılmış kocaman bir çelenk bırakacaktı. (Dileyenler, bu serüvenin ayrıntılı öyküsünü aşağıdaki linkten okuyabilirler) http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2004/ekim/17/g04.html Singer'dan yenilikçi bir yorum
Bereket versin ki Singer, "Süpermen" gibi bütün dünyada çok güçlü nostaljisi olan kült bir filmi bile yenileyebilecek çapta bir yönetmen. Herşeyden önce, müteveffa Reeve'in yerine bulunan Brandon Routh'un son derece isabetli bir tercih olduğunu belirtmek gerekiyor. Hem fiziksel görünümü hem de kamera önündeki rahatlığıyla batılıların "tailor-made" (terzi kesimi) dedikleri kadar rolüne uymuş olan bu genç oyuncuya en ödünsüz Reeve taraftarlarının bile karşı çıkabileceğini sanmıyorum.
Oysa, çağdaş sinema endüstrisi kahramanımızı bir kuş zarafetinde uçurabilmek için artık her türlü bilgi birikimine sahip. Nitekim, filmin teknik yetkinlik anlamında 1978, 1980, 1983 ve 1987 tarihli dört eski çevrime açık ara fark attığını belirtmek gerekiyor. Bu filmdeki bütün efektler, öncülü örneklere göre çok daha "sahici" ve o oranda da etkileyici... Öyle ki geniş perdedeki bilgisayar cambazlıklarını gördüğünüzde "Pes doğrusu, bir adam gerçek hayatta da uçsa ancak bu kadar uçar; bir bina yıkılsa ancak bu kadar yıkılır" diyorsunuz. Hele de Süpermen'in gözbebeğine doğru yola çıkan merminin hüsrana uğraması gibi sahneler tek kelimeyle dört dörtlük... Aralarında yönetmen Singer'ın da yer aldığı senaryo ekibi öyküyü modern teknolojiyle modifiye etmelerinin yanısıra Süpermen'in beyazperdedeki dört filmlik özgeçmişine de saygıyla yaklaşarak onu özenle korumuşlar. Böylelikle, perdeye taşınan yeni öykünün de ilk çevrimlerin epeyce cilalanmış, ama izleyiciye yeni bir heyecan sunmayan kof bir kopyası olması önlenmiş. Bu tavır, aslında adı Süpermen ile özdeşleşmiş olan Christopher Reeve ve eşine de bir türlü saygı duruşu niteliğinde. Nitekim, yapımcılar bitiş jeneriğinde filmi Reeve çiftine ithaf ettiklerini belirterek bu vefa gösterisini iyice perçinlemişler. "Süpermen Dönüyor", bütün bir ana öyküyü tekrarlamak yerine, geçmişteki serüvenlerin geldiği en son noktadan başlıyor. Süpermen, vaktiyle anne-babası tarafından özel bir kapsül içinde gönderildiği Kripton gezegenin kalıntılarını bulabilmek için dünyadan beş yıllığına uzaklaşmış, uzayın derinliklerinde bulacağını bulmuş ve ardından da kendisini özlemle bekleyen insanoğluna geri dönmüştür. Bu arada, kıdemli sevgilisi Lois Lane'nin -onun bir daha asla dönmeyeceğini düşünerek- evlendiğini, dahası bir erkek çocuk sahibi olduğunu görmek hafiften dumura uğratır kahramanımızı. Ama bu durumu kabullenmekte gecikmez ve artık geçmişteki biçimiyle olmasa bile, eski bir dost olarak onun (ve sevdiklerinin) üzerindeki koruyucu tavrını sürdürür.
Daha ciddi bir Süpermen, daha sert düşmanlar
Bu arada, filmin ilginç sürprizlerinden biri de ilk filmde Süpermen'in babası Jor-El'i canlandıran büyük aktör Marlon Brando'nun, iki yıl önce ölmesine karşın bu yeni çevrimde de bir bilgisayar animasyonu şeklinde "konuk oyunculuk" yapması... Büyük bir bölümü Warner Bros'un Avustralya stüdyolarında çekilen "Süpermen Dönüyor", Lex Luthor'u -yaptığı bütün kötülüklere rağmen- hayatta tutan finaliyle, serinin yeni bölümlerinin de pek yakında beyazperdeye yansıyacağını haberliyor bizlere...
Dünyaya gerçekten de "Supermen"ler gerekli...
Kabul, Süpermen ancak hayâllerimizde varolan bir masal kahramanı; fakat insan dünyanın günden güne almakta olduğu vahim hali gördükçe, hele de Süpermen'i doğuran kültürün (ABD) denizaşırı müttefikleriyle (İngiltere ve İsrail) birlikte yeryüzünü nasıl yaşanmaz bir yere dönüştürdüğüne tanık oldukça, ister istemez "Keşke" diyor, "Keşke bu gezegene baştan aşağı çeki düzen verecek gerçek bir Süpermen gelse..." Emekli CIA ajanı ve acımasız Vahhabi Üsame Bin Ladin'i bile doğu coğrafyasındaki bazılarının gözlerinde kahraman mertebesine yücelten temel beklenti de bu aslında...
Küçük çocuklarınızı aydınlatmayı sakın unutmayın!
Fakat, sinemadan çıktıktan hemen sonra, 6-7 yaşından daha küçük çocuklarınıza perdedeki bütün bu uçma-kaçma numaralarının sinemaya özgü birer teknik hile olduğunu anlatmayı sakın ola ihmal etmeyin. 1978 yapımı ilk Süpermen'e ilişkin bazı gazete ve televizyon haberlerini hâlâ çok iyi hatırlıyorum. O filmin gösteriminden hemen sonra dünyada ve ülkemizde düzinelerce çocuk "uçabilme" ümidiyle evlerinin pencerelerinden atlamış ve feci şekilde hayatlarını kaybetmişlerdi. Erişkinler olarak bizlere komik gelen bu tür bir davranışın, çocuk algısı içinde son derece doğal olabileceğini unutmamak gerek...
|
![]()
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |