T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 24 TEMMUZ 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Televizyon seyrediyorum...

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Van Öğretmenevi'ndeki basın toplantısını tamamlamış, salonu terketmek üzere... Ekranda genç bir erkek beliriyor. Teknik Eğitim Fakültesi Tesisat Bölümü mezunu olduğunu öğrendiğimiz bir genç bakana kendi branşları için niçin kadro açılmadığını soruyor. Hüseyin Çelik sorulara kayıtsız biçimde yoluna devam ediyor. (Olayın ekrana yansıyan halini aktardığımı unutmayın.) Tam bu sırada genç adamın biraz öfkeli olarak farklı bir soru yönelttiğine şahit oluyoruz: "Biz İran'a mı gidelim, orada mı öğretmenlik yapalım?"

Şimdi sıra "korumalar"da. Biliyorsunuz zaten, "korumaların" başta gelen görevlerinden birisi de bu, yani korudukları kişiye yönelik "rahatsız edici" laflar edenlere müdahale etmek. Ama Hüseyin Çelik bu sefer soruyu kendisini cevaplamak istiyor ve cevaplıyor da: "Git (hakkını) nerede ararsan ara!"

Sonraki sahne daha bir ilginç: Bakan salonu terkedip öğretmenevinin üst katına çıkarken tartışmaya bu kez bakanın ağabeyi karışıyor. Ağabeyin "Cehenneme kadar yolun var!" (sözcüklerin yerleri değişik olabilir) dediğini duyuyoruz.

Nihayet beklenen son: Sonradan adının Niyazi Şen olduğunu öğrendiğimiz genç sorgulanmak üzere gözaltına alınıyor.

Görüyorsunuz, "eğitim ve öğretim"den nasibini almamış bir sahne... Bakanın ve ağabeyinin (ona ne oluyorsa?) yakışıksız konuşmaları, bakanın korumalarının yakışıksız müdahaleleri, arkasından gözaltı ve sorgu.... Bütün bu "güç gösterisi" (yersiz kaçmasa "İsrail gibi" diyeceğim) ataması yapılmayan yüzlerce Teknik Eğitim Fakültesi mezunundan birisinin dile getirdiği son derece yerinde bir soruya cevap. Hele de işin "gözaltı ve sorgu" faslı? Ne yani bu memlekette bir bakana bu derece yerinde bir soru yöneltmek de mi suç? Ekranda tam seçemedim ama tecrübelerimizden hareketle hikayeye, "korumalar"ın (öğretmenlik bekleyen) Niyazi Şen'in ağzını kapatmaya çalıştıklarını da ekleyebiliriz herhalde...

İnsan sormadan edemiyor: Bu ne hiddet bu ne celâl böyle? Bakan bu tarz tepkiler göstereceği yerde Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarını da mağdur eden şu "kontenjan" sorununa nasıl bir çözüm getireceğini anlatsa daha iyi olmaz mı?

Haberler devam ediyor... Bu sefer Eşkişehir'de kaydedilmiş görüntüler... Bir bankanın önünde bir patırtı gürültüdür gidiyor. Polisler kimseyi kendisine yaklaştırmayan ve astsubay olduğu söylenen bir kişiye dert anlatmaya çalışıyorlar. Bankada "sıra" meselesinden dolayı tartışma çıkmış ve söz konusu astsubay olay yerine gelen polis memurunu (ertesi günün gazetelerindeki haberlere göre) "tokatlamış". Nihayet olay yerine askeri üniformalı görevliler geliyor ve astsubayı alıp uzaklaşıyorlar.

Olay tahmin ettiğiniz gibi, doğrudan, basında "Askeri Kişiler'e ilişkin genelge" olarak yer alan genelgenin bir ürünü. Emniyet Genel Müdürlüğü'nun yakında, 6 Temmuz'da uygulamaya soktuğu bu genelge "ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda suçüstü hali olsa dahi", polisin bir askeri ya da TSK'da görevli bir sivili gözaltına alması engellenmiş bulunuyor. Peki böyle durumlarda ne yapılacak? Genelge'den: "...şüpheli askerlerin olay yerinde tutulması veya en yakın askeri inzibat karakoluna, yoksa askeri makama teslim edilerek yetkili cumhuriyet savcısına gecikmeksizin haber verilmesi..."

(Yeri gelmişken buraya milletvekillerinin dokunulmazlıkları çerçevesinde getirilen şu istisnayı sıkıştırayım ki mukayese imkanı doğsun: "... Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali (...) bu hükmün dışındadır." Madde 83)

Söz konusu "genelge"nin Adalet Bakanlığı'ndan alınan görüş doğrultusunda hazırlandığını da hatırlatalım. Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü, "genelge"den bahisle bu konuda şu bilgileri veriyor: "...Askeri şahıslarla ilgili Adalet Bakanlığı'nın genelgesi vardı. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'na göre hazırlanmış bir genelge. Askeri şahıslar askeri nezarette gözaltında tutulabiliyor. Genelgeyle askeri şahıslar polis nezareti yerine askeri nezarette kalacak. Sadece kalacağı yer değişti. Uygulamada bazı sıkıntılar yaşanıyordu, bu tereddütlere açıklık getirmek için genelge yayınlandı."

Sözcü'nün söz ettiği "sıkıntılar"ın neler olabileceği üzerine tahminde bulunmayacağım, çünkü bunun ne olabileceğini hepiniz zaten tahmin ediyorsunuzdur... Sözcü'nün bu açıklamasında benim dikkatimi özellikle iki husus çekti: Birincisi genelge ile ortaya çıkan durumun son derece sıradanlaştırılarak "Sadece kalacağı yer değişti" şeklinde tasviri... İkincisi ise, açıklamada "İç Hizmet Kanunu"ndan söz edilmesi. Biliyorsunuz, Allah'a şükür kendinden epeydir söz edilmeyen bu "Kanun" hiç de hoş şeyler hatırlatmaz bu memleketin vatandaşlarına....

"Sadece kalacağı yer değişti."

Az şey midir bu? Hem ayrıca kim istemez böyle bir ayrıcalığı? Sorgulanmak üzere "gözaltına" alınan Niyazi Şen de isterdi mutlaka... (Hani şu, yani bakana "cansıkıcı" bir soru yönelttiği için sorgulanmak üzere gözaltına alınan Nizayi Şen.)

Yemek vakti geldiği için televizyonu kapattım, bu kadar haber yeter de artardı zaten...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi