Beyza Karakaya’nın yazıları, Rengâhenk, Düşünce, İtibar, Dergâh, Nihayet dergilerinde ve Yeni Şafak gazetesi Pazar ve Kitap eklerinde yayımlandı. Vadi Yayınları etiketi taşıyan Babaannem Diyor ki: Dünya Yerinde mi? yazarın ilk kitabı oldu. Karakaya, kitabını eline aldığında önce kalbine bastırdığını, sonra alnına götürdüğünü söylüyor.
İnsan anla birlikte akıp gidiyor. Yazarken de o “anda” kendisinden bir parça bırakıyor. Bunu, eski yazılarımı okurken anlıyorum. O anda bıraktığım kendime yabancıyım, ben de akıp gitmişim sanki… “Bunu ben mi yazmışım” hissi… Öylesine bir hayret… İlk yazım yayımlandığında da bu hissi iliklerime kadar hissetmiştim. Oğuz Atay öykülerinde “mektup” metaforu üzerineydi… Bir yazar adayı olarak ben de “muhatabımı arıyordum” ve yazım yayımlandığında kendi yazımı okuyormuşum gibi değil de “muhatabını arayan yazardan” bir mektup almış gibi hissetmiştim.
KELEBEĞİ TUTAR GİBİ
Büyüklerimin yeni çıkan bir kitabı önce kalplerine sonra alınlarına götürdüğü bir ritüele defalarca şahit olmuştum. Ben de bu ritüeli devam ettirmek için çok sevdiğim fakat yıllardır görmediğim biriyle karşılaşmışçasına önce uzun uzun seyretmiş sonra kozasından yeni çıkmış bir kelebeği tutar gibi tutup, önce kalbime bastırmış sonra alnıma götürmüştüm…
İlk imzamı Üsküdar Kitap Fuarı’nda, ilk kez bir yazara kitap imzalatan arkadaşımın 10 yaşındaki yeğeni Büşra için imzaladım. İkimiz için de ilk olması hasebiyle çok özeldi.
Kitaptaki yazıların hepsi aslında hem birbirinden ayrı hem de bir bütünün parçası niteliğinde. Bu sebeple okur istediği yazıdan başlayabilir esasında. Fakat yine de kitaptaki babaanneye giriş mahiyetindeki ilk yazı “İnternet Eşeğin Heybesine Girdi”yi önce okumalarını tavsiye edebilirim.
KELİMELER YABANCI RİTMİN İÇİNDE
Yazmak benim için “anla” birlikte akıp gitme eylemiyken; okumak ve çalışmak “anı” dondurma eylemidir. Bu sebeple genellikle gündüzleri yazmayı, geceleri okuyup çalışmayı tercih ediyorum. En iyi metinlerimi kendimi ait hissetmediğim mekanlarda, kalabalık ve gürültülü kafelerde ve gündüzleri yazdım. Yabancısı olduğum o ritmin içinde buluyorum kelimelerimi. Fakat okumak için muhakkak yekpare bir zamana ihtiyaç duyuyorum bu da ancak gece vakti mümkün oluyor.
Her ne kadar ilk yazılarımı deftere yazmış olsam da, artık bilgisayar benim zihnimin içi haline geldi. Açılmış dosyalar hafızam, biten ya da yarım kalan yazılar hatıram… Ayda bir bilgisayarımın masaüstünü düzenlediğimde zihnimi derleyip, toparlamışım gibi hissediyorum.