|

Plazadan indik tarlaya

İstanbul ofislerinde fiyatı belirlenen tarım ürünlerine inat girişimciler, üretici ve tüketiciyi biraraya getiriyor. Herkesin kazandığı bu model aynı zamanda plazadan sıkılanlara alternatif sunuyor. "Düşler para eder, yeter ki sevdiğin işi yap"

Yeni Şafak ve
04:00 - 28/03/2016 Pazartesi
Güncelleme: 11:54 - 28/03/2016 Pazartesi
Yeni Şafak
Tuğba Bayburtluoğlu ve arkadaşları sebzeli makarnaları üretiyor.
Tuğba Bayburtluoğlu ve arkadaşları sebzeli makarnaları üretiyor.
ORHAN ORHUN ÜNAL/ SERBEST PİYASA

Türkiye, özellikle tarım ürünlerinde, tarla ile reyon arasındaki fiyat uçurumunu tartışadursun, birileri üretici ile tüketiciyi çoktan biraraya getirdi. Üstelik bunu çok basit bir şekilde başarıyorlar. Onlar sadece, aracıların fiyat mekanizmasındaki tekelini ortadan kaldırırken, üretici ve tüketici aynı anda kazanıyor. Tarlada kilosunu 1 liraya ürettiğini, toptancıya 80 kuruşa satmak zorunda kalan köylünün ürünü de piyasa da kendine yer buluyor.







ALIP BAŞINI GİDENLERİN HİKAYESİ

Şehir koşturmacasından alıp başını gidenler şimdilerde çok şey başarıyor. Özellikle internet ekonomisinin büyük sermayeler gerektirmemesi yeni nesil girişimcilerin sayısını artırıyor. Kimisi insan kaynakları müdürü iken basmış istifayı atmış kendini tarlaya; kimisi de, binmiş bisikletine başlamış teslimata. Bazıları üretici ile tüketiciyi, bazıları kerevizi makarna ile buluşturarak hayallerinin peşinden gitmiş. Kısacası fikriniz ve biraz da şansınız varsa, kim demiş düşler para etmez diye? Bu haber, arada sırada başını alıp gitmek isteyenlere gelsin.







iK müdürlüğünden İSTİFA

Ilgın ve Serhat Sayıcı, 'Tohumdan Sofraya' isimli sitede köylerindeki ürünleri satıyor, üstelik kapıya teslim. Ilgın Sayıcı, “Şehir hayatından kaçma isteğim hep vardı. 6 ayda bir iş değiştiriyordum; insan kaynakları müdürlüğünden asistanlığa birçok iş yaptım. 'Burada ne işim var' diye kendime hep sordum... Aralık 2013'te herşey değişti" diyor.



BİLDİĞİN MARABA OLDUK

“Bir şeyler yapabileceğimize inandık ama gelin görün ki para yoktu" diyen Serhat Sayıcı, hepimizin yarasına parmak basarak söze devam ediyor: “10 bin liramız vardı cebimizde. Planı yapıp, istifa etmeye karar verdik. İnanın, ailelerimizi ikna etmek istifadan daha zordu. Bir arabanın arkasına sığdırdığımız eşyalarımızla köy köy, o çiftlik senin bu çiftlik benim gezdik. Çapa salladık, hasat yaptık, salça kaynattık. Sonra Çanakkale'de Bayramiçi köyüne vardık."



BU HİKAYEDE ÜRETİCİ VE TÜKETİCİ HEP UZAK KALMIŞ

Ulaştıkları yerdeki hikayeleri şöyle devam ediyor: “Gördük ki, üretici tüketici birbirine pek uzak kalmış bu hikayede. Kime satacağım, diye üretmekten korkanla, kime güveneceğim, diye market raflarına sıkışıp kalmışlar. Sosyal medyada sayfa açtık, birkaç günde binlerce kişi beğendi. Sipariş almaya başladık. Bir bakıma sisteme çomak soktuk." Aileleri marketten, köylüyü korkaklıktan kurtardıklarını belirten Ilgın ve Serhat'ın mesajını iletmek boynumuzun borcu: “Yanında çalıştığımız insanların ürünlerini pazarlıyor. 'Bütünün hayrına' diye yola çıkıyoruz."



Bize gelince, hayalleri yakalamakla ıskalamak arasındaki ince çizgide 'umut bulaşıcıdır' deyip aracıları da aradan çıkarıp onları size ulaştırdık.







Anadolu'nun kayıp masalları kayıt altında

Filiz Gülez ve Rüzgar Benli, ise ikinci el kitapları bisikletleriyle satıyor. Onlar da kitap piyasasındaki aracıları devre dışı bırakarak sevdikleri işi yapıyor. İşlerini ekolojik bir girişim olarak tanımlayan Gülez ve Benli, çevreye sıfır karbon salarak bisikletli ulaşım seferberliğine katkı sağlama derdinde. İkinci el kitapları adrese teslim satarak insanların yeni kitap almak yerine tasarruf etmesini amaçlıyorlar. İkilinin hikayesi bununla da bitmiyor, bizimkiler sonraki yıllarda atlamışlar bisiklete köy köy gezerek evladiyelik yerli tohumları toplamışlar. Üstüne bir de Anadolu'nun kaybolmakta olan masallarını kaydetmişler.







Bisikletli kurye iş başında

Tarlada bunlar olurken, bazı girişimciler de kurye ve dağıtım sektöründeki masrafları aradan çıkarmış. Dünyada 50 yıldır uygulamaları yapılan bisikletli kuryenin Türkiye'deki kurucusu Sercan Ercan da, yapmış bir delilik ve 'Bisiklet Kurye' adında bir işletme kurmuş. Bu işi, 'olabilecek en düşük fiyatlarla çalışan sürdürülebilir bir model' olarak tanımlıyor ve ekliyor: “Fiyatlarımız benzin fiyatı karşısında herhangi bir değişiklik göstermiyor. Asla sizden yakıt ücreti talep etmiyoruz. Hem trafik hem artan karbon emisyonları açısından fayda sağlıyoruz."



Kerevizli eriştenin zaferi

Girişimci Tuğba Bayburtluoğlu, “Elimin hamuruyla marka kurdum, pek güzel yaptım" diyerek söze başlıyor: “Hikayem 2011'e dayanır. Başta yapmak istediğim şey, ailemin beslenmesine daha fazla sebze katmaktı. Ayrıca, annelik adına ara verdiğim 15 yıllık gıda mühendisliği kariyerime güzel bir dönüş yapmak istiyordum. Bizim evde kerevizi, brokoliyi sadece ben yiyordum; bir çözüm bulmak lazımdı. Kerevizi bir güzel haşlayıp, püre haline getirdim, tam buğday unu ile karıştırıp ev eriştesi yaptım. Kerevizin kokusunu evi havalandırıp kaybettim, akşama erişteyi çok soslamadan sofraya koydum. Ve zafer! Kerevizli eriştem, baş gurmem eşim tarafından pek beğenildi."





Köyün bereketi sayesinde marka

Sonrası bir film misali hızla gelişmiş. Tuğba Bayburtluoğlu, ürünlerini bir marka altında birleştirmiş, anneliği mühendislikle birleştirip biraz da girişimciliği ekleyince, kendi şirketini kurmuş. Bayburtluoğlu, bununla da yetinmeyerek, aracılar olmadan yerel üreticiler ile bağlantıya geçmiş. Kısacası o da köyü şehirle yeniden buluşturmuş. Şimdilerde kadın emeği ile geliştirilen makarna çeşitleri , üretim, internet sitesi derken bizim kerevizli makarna olmuş size kocaman bir marka. Tuğba Bayburtluoğlu, "Türkiye'de bir ilk sayılabilecek makarnalarımızın yanı sıra gıda sektöründe beraber çalışma fırsatını yakaladığımız adil ve iyi ürün sunan üretici dostların da ürünlerini paylaşmaya karar verdik" diyor.



At şuraya 3-5 tabure tamam

Çoğumuzun dost meclislerinde ah çektiği kimimizin cesaret bile edemediği şeyleri birileri başarıyor. Onlar evle iş arasında başka bir yol olduğunu görüp peşinden gitmiş. Oysa ki ülkemizdeki girişimcilik hikayesi biraz daha farklı şekilleniyor. Hayalleri, yakalamakla ıskalamak arasındaki ince çizgi şöyle çiziliyor: "Nurettin, çekeceksin bankadan krediyi. Atacaksın şuraya 3-5 tabure, kapatacaksın saat 3'te, yazın 3-5 hafta tatil." Çoğunuzun bildiği üzere bu hayallerin gerisi gelmiyor. Yan gelip yatma üzerine kurulu planlarımızda, neden her yere bir tabure atıldığı ise bilinmezliğini koruyor.





#plaza
#tarla
#yaşam
8 yıl önce