|

Sömürgeci aklın dili

Her dilin toplumsal karakter ve yaşam tarzı ile olan bağlantısı dikkate alındığında farklı farklı oldukları izahtan varestedir. İtalyanca ve İngilizce gibi dillerde kendini gösterdiği üzere konuşulduğu halkların karakter yapıları hakkında ayırt edici bilgiler verir. Milletler ile diller birbirlerine çelik halatlarla bağlıdır; her milletin karakteri dilinden anlaşılmaktadır.

Yeni Şafak ve
04:00 - 6/12/2016 Salı
Güncelleme: 20:57 - 5/12/2016 Pazartesi
Yeni Şafak
Yılmaz Dönmez

Araştırmacı Yazar


Dünya imparatorluğu, hammadde ve zenginlik peşindeki sömürgeci akıl, ticari/kültürel ilişkiyle başlatıp işgalle sonlandırdığı emperyalizmi tabii bir şekle sokmak ve kendi ihtiyaçlarına göre yorumlamak için yeni bir sahneye ihtiyaç duydu. Her daim savunulabilecek elastikiyette bazı yönetim prensipleri geliştirmeli, işgal ve sömürüyü soylu düşüncelere dönüştürmeliydi. Derin İngiliz aklı bahsedilen ölçülerde bir zemin bulmak için 'faydacılık' adını verdiği bir yönetim felsefesi geliştirdi. Artık kendi çıkarlarını uyruklarının da çıkarı olduğuna ikna edeceklerdi. Bu teze göre Hindistan'daki ticaret ve Batı uygarlığının ürünleriyle tanışmaları yerli halkın çıkarınaydı. Tabii kaynaklardan vazgeçme karşılığında hayat garantisiyle birlikte işlenmiş modern ürünlere de küçük bedeller karşılığında ulaşarak mutlu olunacaktı. Emperyalizmin mutlu sonuçları onları da refaha taşıyacaktı.



Sömürgeci akıl Doğu'nun zenginliklerini daha az maliyetle ve daha uzun süreli kontrol altında tutmanın ekonomik istikrar açısından önemini biliyordu. Direnişin kıvılcımını çaktığı bir isyan karşısında çekilmek zorunda kalsa dahi elde ettiklerini gelecekte koruyabilecek bir yönetim sistemi inşa etmenin gerekliliğini anlıyordu. Tek başına fetihçi güç kullanımı, aşağılama, korku ve sosyal mühendislik operasyonlarıyla ayakta duran ve ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve buna bağlı olarak hoşgörüsüzlükle sonuçlanan bir keyfi boyunduruğu daha ne kadar devam ettirebilirlerdi?



YENİ BİR 'BEYAZ ADAM' TİPİ


Ana omurgayı (Finans piyasası, askerî-sınaî kompleks ve kitle iletişim araçlarının kontrolü) oturttuktan sonra gerçekleştirecekleri yeni sistemin en temel koşulunu da toplumsal karakterin derinliklerine yaptıkları sondajlar sayesinde belirlemişlerdi. Bu koşul yerli gerçekleri karşıya almadan ona uyum sağlayarak dizginleri hafif tutmaktı. Bu uyumun kazancıyla neredeyse farkına varmanın imkânsız olduğu yeni bir gem takılacaktı. Beyaz kötülük tüm bu koşulları sağladıktan sonra artık omuzlarındaki ağır yükü (!) yerli işbirlikçilere bırakabilirdi. Kendileri ile yerli halk arasında bağ kurabilecek sınıf aracılığıyla bu uyumu mükemmel şekilde sağlayabilirdi. Öngördükleri işbirlikçi sınıf kan ve ten rengi bakımından Hintli; zevk, kanaat, ahlâk ve anlayış bakımından İngiliz görünümlü yerli bir memur kitlesiydi. Güvenilir memurları kolejlerinde eğitim verdikleri İngilizce konuşan elit tabakadan imal edeceklerdi. Asimilasyon ve eritme pratikleri ile ortaya çıkaracakları şey aslında milletinin geriliğinden utanan yeni bir 'Beyaz adam' tipiydi.



Bilgi ve kültürel zenginlikleri keşfetmek, düşünce derinliklerine erişmek ve tarihini ele geçirmek için Doğuyu tanımak gerekiyordu. Onları köle tutmaya yarayacak mesajları dillerinde aktarmak ve zihinlerini etkilemek bakımdan da elzemdi bu. Üniversitelerde kurulan araştırma merkezleri (Oxford'da Doğu Fakültesi, Princeton'da Doğu Etütleri Bölümü gibi) ile dernekler (Societe Asiatique-Asya Derneği, Paris Asya Derneği, Royal Asiatic Society-Kraliyet Asya Derneği, Deutsche Margenladische Gesellschaft-Alman Doğu Ülkeleri Derneği ve American Oriental Society-Amerikan Doğu Derneği gibi) o ruhu çözmek için çalışıyor, yerinde gözlem/araştırma için geziler düzenliyordu. Devlet koordinesinde üniversite ve derneklerin desteğiyle birçok doktor, hukukçu, bilim adamı, ansiklopediysen, tüccar ve edebiyatçı görünümlü ajan Doğu'da görevlendirildi. Ne hikmetse bir bilim dalına diğerlerinden daha fazla önem veriliyordu. Bu dal filoloji yani dilbilimiydi. 19. Yüzyıl'dan itibaren dilbilimle ilgilenen kimseler Hindistan ve Mısır gibi ülkeleri incelemek için yollara düşmüştü. Silvestre de Sacy Arapça, Süryani, Kalde ve İbranice dillerinde uzmanlaşma işine girişmişti. Anquetill Duperron ile William Jones da Avesta ve Sanskrit dilinin derinliklerinde iz sürmüştü. Eseri ödüllendirilecek olan Ernest Renan, Sami dillerini araştırmak üzere Mısır gezisine katılmıştı. Gerek filologların gerekse diğer saha uzmanlarının getirdikleri ile geniş bir 'Doğu Kütüphanesi' oluşturulmuştu.



DİLİN İŞLEVİ NEDİR?


Batı, sömürdüğü Doğu ile kontrol ettiği ülkelerin dilinden ne istiyordu? Ruhlarını anlamak için neden dile özel bir önem veriyor, kendi dillerinde sözlüğe döküyordu? Avuçlarına aldığı kelimeler ne işine yaracaktı?



Bu serüveni bir kısa cümle ile ifade edecek olursak, dil, toplumun ürettiği düşünceleri dolayısıyla ruh dünyasını kelimelere dökerek ifade etmektir. Düşünceyi dilin ucuna taşıyan kelimeler zaten

bu sebeple '
fikirleri asmaya yarayan çengeller' şeklinde nitelendirilmiyor mu?

Batılılar bu sebeple dil bilimcileri 'düşünceleri icat eden kimseler' olarak anmıyorlar mı? Düşüncenin fethi ile toplumların dayandığı psikolojik hakikatleri çözüyor, onları düşüncelerindeki hayali fikre bağlayarak dizginlemeye çalışmıyorlar mı? Dili çözerek ona kaynaklık eden düşüncelere ulaşmak bu sebeplerle her sömürgecinin hayalinde öncelikli bir konuma yerleşmiştir.



Konuşmak dediğimiz şey bir kültürü özümsemek, bir medeniyetin yükünü dilinin ucuna taşıyabilmektir. Taşınan bu dil, düşünce dünyasını gösteren bir ayna gibidir. Hatta bir elmanın iki yarısıdır.

D

ilin genişliği ve hitap ettiği alan genişledikçe düşüncenin de alanı genişleyecek, düşünce genişledikçe dil de yayılacaktır. Öyleyse bir toplumun kullandığı dil çözüldü mü düşüncesinin de kapıları ardına kadar açılacaktır.



Her dilin toplumsal karakter ve yaşam tarzı ile olan bağlantısı dikkate alındığında farklı farklı oldukları izahtan varestedir. İtalyanca ve İngilizce gibi dillerde kendini gösterdiği üzere konuşulduğu halkların karakter yapıları hakkında ayırt edici bilgiler verir. Milletler ile diller birbirlerine çelik halatlarla bağlıdır; her milletin karakteri dilinden anlaşılmaktadır.



BİR AYRIŞTIRMA POLİTİKASI ÖRNEĞİ: SSCB


SSCB döneminde çok uluslu bir devlet kuran Ruslar, kırılgan yapıdaki bütünlüğü korumak için iki ayaklı bir politika izlemişti. Bu politikanın bir ayağı imparatorluk içinde yaşayan diğer etnik unsurları Ruslaştırmak, mümkün değilse bölmek, diğer ayağı da bütün Slavları kapsayan bir Panslavizm hareketi başlatmaktı. Birinci ayağının en önemli aracı da dil politikasıydı. Ve bu politika Rusça'nın bütün imparatorluk sınırları içerisinde ortak iletişim dili olarak kullanılmasını sağlamak ulusal kimlik bilincini Ruslaşmaya çevirdi. Dil farklılıklarını kimliğin içine giydirmek de tabii bir ayrışmanın önünü açtı. Türkolog Nikolay İvanoviç İlminski'nin geliştirdiği proje uyarınca yazılı dil hüviyetini kazanamamış Türk dili, lehçe ve şivelere ayrılarak çok sayıda yeni yazı dili üretildi. Türkler için açılan Rus okullarında her Türk boyunun kullandığı lehçe ayrı bir dil gibi öğretildi. Böylece Gaspıralı İsmail Bey'in Cedit okullarıyla oluşturmaya çalıştığı dil ve kültür birliğinin önüne geçildi. Yeni lehçe ve şiveleri kullanarak yeni diller üreten Ruslar böylece Türk halklarının aynı dili kullanarak iletişim kurmasını engelledi. Bağımsızlık (!) sonrası ulusal dillerini ilân eden cumhuriyetler, kendi aralarında anlaşmak için Türk dili yerine Rusçayı kullanmak zorunda kaldı. Ayrı bir dil gibi öğretilen yerel lehçe sebebiyle birbirleriyle ve Türkiye ile iletişimi engellenen Türk halkları 'müşterek dil' olarak Rusça'ya mahkûm edildi. Üniversiteler sadece Rusça eğitim verdiğinden, ilk ve orta öğrenimini yerel dillerinde yapan öğrenciler Rusça öğrenmeye mecbur bırakıldı. Birçok farklı dilden gelen oturmuş kelimelerin yerine unutulmuş eski Türkçe ve Rusça kelimeler ile sunî ve köksüz kelimeler ikâme edildi. Kullandıkları terminolojiden 'Türk' sözcüğü çıkarılarak yerine Kazak, Türkmen, Azeri gibi yenileri tedavüle sokuldu.



Emperyal güçlerin dil operasyonları hayli teferruatlı bir yazıyı hak etse de bu kısa metin gerçek niyetleri açıklamaya yetecek kifayettedir. Düşüncenin önünü açmak isteyen her ülke, önce dilinin manipüle edilip edilmediğini anlama yükümlülüğüyle karşı karşıdır. Unutmayalım ki dilimiz düşüncemiz, düşüncemiz geleceğimizdir.



#Sömürgecilik
#Dil
#Sovyetler
#Yılmaz Dönmez
7 yıl önce