|

Tukididis kapanında Çin-ABD gerilimi

“Tukididis Kapanı” kavramı, bugün Çin ve ABD’nin Asya-Pasifik’teki rekabetini açıklamak için de kullanılabilecek önemli bir metafordur.

Yeni Şafak ve
04:00 - 27/03/2016 Pazar
Güncelleme: 01:20 - 27/03/2016 Pazar
Yeni Şafak
Eşref Yalınkılıçlı

Avrasya Analisti


Batı kamuoyu ve ülkemizin küresel ve yerel terör, Suriye Sorunu, mülteciler ve Amerikan seçimlerine fazlaca odaklandığı bugünlerde Asya-Pasifik coğrafyasında ortaya çıkan krizler genelde bölgesel ölçekli gündemler olmaktan öteye gidemiyor. Hâlbuki dünyanın çatışma riski en fazla olan alanlarının başında gelen bu coğrafyada son yıllarda öne çıkan bir sorun özelde bütün bölgesel güvenlik kompleksini çökertebilecek, genelde ise Asya-Pasifik'in kırılgan politik ve askeri fay hatlarında İkinci Dünya Savaşı'ndan beri birikmiş olan enerjiyi tetikleyebilecek gelişmeleri içinde barındırıyor. Güneydoğu Asya'da yedi ülkenin, küresel ölçekte ise birkaç ülkenin aynı anda taraf olduğu böylesine ciddi bir konu ister istemez bizleri de üzerinde dikkatlice düşünmeye sevk ediyor. Başını küresel ölçekte Çin ve ABD ile dolaylı olarak onun Pasifik'teki büyük ortakları Japonya ve Avustralya'nın çektiği bahsi geçen bu sorun, bölgesel olarak ise, Çin ve tamamına yakını Güneydoğu Asya Uluslar Birliği'ne (ASEAN) üye komşuları arasındaki kara, deniz ve hava egemenliği anlaşmazlıklarından oluşan bir hayli çetrefilli ve tansiyonun da gittikçe tırmandığı Güney Çin Denizi (GÇD) Bunalımı'dır.



ANLAŞMAZLIKLARININ GEÇMİŞİ VE KAPSAMI


Güney Çin Denizi, sorunun birincil tarafları olan Çin, Tayvan, Filipinler, Vietnam, Malezya, Endonezya ve Brunei'nin tam ortasında yer alan ve dünyanın en önemli su-ticaret yollarından biri olan Malakka Boğazı yoluyla Büyük Okyanus'un Hint Okyanusu'na bağlandığı ana arter konumundaki geniş bir su kütlesidir. Sorunun temelinde GÇD'nin tam ortasında ve fakat Çin karasularından yüzlerce kilometre uzakta kuzey ve güney ucuna yayılmış olan çoğu meskûn olmayan Paracel ve Spratly takımadaları ve bunların doğal uzantıları sayılan birçok kayalık, resif ve sığ sularda Çin ve bu diğer altı ülkenin egemenlik iddiaları yatmaktadır.


GÇD krizlerinin geçmişi uzun tarihsel dönemlere gitmekle beraber, esas gerilimi tırmandıran gelişmeler 1970'lerden sonra ortaya çıkmış ve Çin'in bölgede gittikçe artan askeri ve politik yayılmacı adımlarından bölge ülkeleri fazlasıyla rahatsız olmuştur. Zira geçmişte ve bugün statüsü halen belli belirsiz olan bu adaların kime ait olduğu ve karasuları ve münhasır ekonomik bölgelerin nerde başlayıp nerde bittiği konusu tarafların tezleriyle temelden çatışmaktadır. Her bir devlet başta Çin'i ve birbirlerine denizden komşu oldukları için en yakınındaki ülke ve/veya ülkeleri Birleşmiş Milletler'in 1982 tarihli Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni ihlal etmekle suçlamaktadır.



Çin ve Vietnam arasında 1974'te vuku bulan ve 70 kadar Vietnamlı askerin hayatını kaybettiği askeri çatışma sonucu Paracel adalarının fiilen Çin hâkimiyetine geçmesi bu iki ülkeyi 1980'lerin sonunda Spratly takımadalarının egemenliği konusunda da karşı karşıya getirmiş ve Vietnam yine kaybeden taraf olmuştur. Yüzlerce ada, resif ve kayalıklarla beraber balıkçılık alanları üzerinde bu ülkelerin hukuki egemenlik haklarının başta Çin ve birbirleri tarafından de facto ihlalleri, sorunu artık kontrol edilemez bir safhaya taşımıştır. Çin'in 2012 yılında Filipinler açıklarındaki Scarborough mercan kayalıklarında hak iddia etmesi ve egemenliği tartışmalı ve ortada olan Paracel takımadalarında bir yönetim merkezi kurarak fiilen bu adaları Pekin'in denizaşırı toprakları olarak ilan etmesi özellikle Çin ve Vietnam-Filipinler ikilisi arasındaki ipleri iyice germiştir. Bu gelişmelerden sonra Filipin Devleti Çin'i BM Lahey Adalet Divanı'na şikâyet ederek, bölgede gerginliği tırmandıran baş aktör olarak lanse etmiştir. Bardağı taşıran son gelişme ise, 2015 yılının Nisan ayında uydu fotoğraflarından elde edilen istihbarat bilgilerinin Pekin yönetiminin Spratly adaları yakınındaki sığ sularda inşa etmeye başladığı yapay adaların ifşa olmasıyla ortaya çıkmıştır. Dahası Çin'in GÇD'nde gittikçe artan petrol ve doğalgaz arama sondaj çalışmaları ve taraf ülkelerin balıkçı teknelerinin sürekli birbirlerinin kara sularına girmeleri ve sahil güvenlik güçlerinin taciz ateşleri sorunun daha ne kadar sıcak çatışmaya dönüşmeden çözülebileceği konusunda büyük şüpheler doğurmaktadır.



ASYA-PASİFİK'TE PEKİN-WASHINGTON REKABETİ


Uluslararası İlişkiler'in bir alt kolu olan güvenlik çalışmalarında, yükselişte olan askeri bir gücün hâlihazırdaki egemen gücü endişeye sevk etmesi ve güvenlik ikilemine düşürmesini anlatmak için kullanılan “Tukididis Kapanı” kavramı, bugün Çin ve ABD'nin Asya-Pasifik'teki rekabetini açıklamak için de kullanılabilecek önemli bir metafordur. Yunanlı savaş tarihçisi Tukididis'in Atina'nın başını çektiği ve Yunan şehir devletlerinden oluşan Delos Ligi'nin büyümekte olan gücünün Sparta üzerinde yarattığı korkunun sonucunda ortaya çıkan Pelopenez Savaşı'nda (M.Ö. 431-404) Sparta'nın Atina'ya saldırmasını anlattığı kroniklerinden yola çıkılarak türetilen bu kavram bugün GÇD anlaşmazlıklarının gidişatına dair de ipuçları sunabilir.



Çin'in gittikçe artan askeri ve ekonomik gücü karşısında varoluşsal bir tehdit hisseden ABD'nin Irak işgali sonrasında askeri gücünü bariz bir şekilde Ortadoğu'dan Asya-Pasifik bölgesine kaydırmayı hedeflemesini bu bağlamda değerlendirebiliriz. GÇD problemine ASEAN müttefiklerinin yanında müdahil olmaya başlayan Washington'ın, Pekin'in bölgedeki yayılmacı siyaseti ile Amerikan yayılmacılığını sınırlandıracağının farkında olması ve ön alıcı proaktif bir dış politika izlemesi tamamen kendi varlık nedeni ile ilgilidir. Zira jeopolitik ilmine biraz aşina olanlar, ABD'nin genel dış politika saikleri açısından ticari çıkarlarını korumak ve yaymak adına temelleri Amerikan donanmasında bir amiral olan Alfred Thayer Mahan (1840-1914) tarafından atılan Deniz Hâkimiyeti Teorisi'nin ne kadar önemli olduğunu bilirler.



Bu minvalde her sene deniz yolu ile beş trilyon dolarlık ticaretin doğu-batı ekseninde taşındığı GÇD koridorunun önemi ve güvenliği her iki taraf için de yadsınamaz durumdadır. Obama yönetiminin yedi senelik müzakereler sonucunda Çin'i dışarda bırakarak, ABD ile birlikte diğer 11 Asya-Pasifik ve Okyanusya ülkeleriyle bu sene Şubat ayında imzaladığı Trans-Pasifik Ticaret Ortaklığı (TPP) anlaşmasını da bu kapsamda okumak gerekir. Diğer taraftan GÇD'de saptanan 10 milyar varilin üzerindeki petrol ve 4 trilyon metreküp civarındaki doğalgaz rezervleri gelişmekte olan ekonomisinin tatmin edilemeyen enerji bağımlılığına çare arayan Çin için bu suları ve içindeki yüzlerce ada ve resifleri vazgeçilmez kılıyor. Aynı vazgeçilmezliğin bölge ülkeleri için de geçerli olduğundan hareketle, Filipinler ve Vietnam gibi ülkelerin Amerikan donanmasına kucak açarak Washington ile artan bir şekilde ikili tatbikatlar gerçekleştirmesi ve büyük enerji şirketlerini bölgeye davet ederek sondaj çalışmaları yapmasını da riski tetikleyen somut veriler olarak yorumlayabiliriz.



ÇİN ORDUSU KASLARINI GÖSTERİYOR


Tam da bu gelişmelerin ortasında Şubat ayında Çin ordusu Spratly Adaları ve inşası devam eden yapay adaların bazılarındaki askeri üstlerine savaş uçakları ve yerden havaya güdümlü füzelerin konuşlandırıldığını duyurdu. Bu gelişme şimdiye kadar Çin'e uyarıları diplomatik söylemin ötesine geçmeyen Obama yönetimi ve Çin'in en büyük ticareti partnerleri arasında yer alan Avustralya, Japonya, Tayvan ve Malezya ile beraber, bu konuda Pekin yönetimiyle 180 derece zıt olan Vietnam ve Filipinler'in canını fazlasıyla sıkmış görünüyor. Lahey Adalet Divanı'nın Scarborough balıkçı resifi konusundaki kararını beklemeye tahammülü olmayan Manila'nın geçenlerde Washington ile imzaladığı genişletilmiş askeri savunma anlaşması Amerikan güçlerinin Filipin adalarında konuşlanması ve bölgede askeri operasyonlarına izin vermesi GÇD gerilimin artık diplomatik sınırlarının sonuna geldiği izlenimini doğurmaktadır.



Meselenin büyüklüğünü bölgede ABD, Japonya, Güney Kore, Avustralya ve ASEAN ülkelerinin geleneksel Asya-Pasifik ittifakı ve bunun karşısında Çin ve Kuzey Kore'nin komünist askeri doktrin müttefikliğinin günden güne belirginleşen kamplaşmasının penceresinden daha iyi görebiliriz. Her iki blokun da birbirlerini Asya'nın doğusunu güvenliksizleştirmek (de-securitization) ile suçladığı ve GÇD'ndeki egemenlik sorunlarının yol açtığı gerginliğe ek olarak, Kuzey Kore'nin nükleer tehditlerinin yarattığı panik havası içerisinde bölge, jeopolitik ve askeri risklere açık hale gelmiştir. GÇD'ndeki çatışma potansiyeli Japonya ile Çin arasındaki Senkaku Adaları sorunu ve yine Japonya ile Rusya arasındaki Kuril Adaları'nın egemenlik savaşlarını da fazlasıyla tetiklemektedir. Moskova'nın Kuril Adaları'nı silahlandıracağını açıklaması da bu riskleri daha da büyüten gelişmeler olarak karşımıza çıkıyor.




#Tukididis Kapanı
#de-securitization
#Kuril Adaları
#Spratly Adaları
8 yıl önce