|

Katılım bankacılığı kavramının önemi

Katılım Bankacılığı kavramının iki önemli özelliği bulunmaktadır. Birincisi açık, anlaşılır, sade ve kısa olması; ikincisi kar ve zarara katılmayı esas alan bankacılığı tam ve doğru olarak ifade etmesidir.

Haber Merkezi
02:23 - 6/09/2021 Pazartesi
Güncelleme: 02:25 - 6/09/2021 Pazartesi
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
TEMEL HAZIROĞLU - TÜRKİYE KATILIM BANKALARI BİRLİĞİ (TKBB) DANIŞMA KURULU ÜYESİ

Katılım bankacılığı kavramı son zamanlarda tekrar tartışılmaya başlandı. Özellikle “banka” ibaresi faizi çağrıştırıyor, onun yerine “katılım finans” kavramını kullanmak gerekir deniliyor. Oysa ki “katılım finans” her ne kadar faizsizlik ilkesi ile çalışan tüm kurum ve kuruluşları kapsayan bir eko sistemin tanımı olarak kullanılabilse de, “katılım bankacılığı”nın ihtiva ettiği özel manayı içermemektedir. Çalışma hayatının büyük bir çoğunluğunu bu kurumlarda geçiren ve yaşanan sorunlara bizzat yakından şahit olan kişiler olarak birkaç hususun altını çizmek isteriz.

KAVRAM KARMAŞASI

Bir güven müessesesi olan bankacılık sırf isminden dolayı tasarruf sahipleri nezdinde itibar kaybediyor, gerekli ilgi ve alakayı görmüyordu. Yurtiçi ve yurtdışı teminat mektubu vermede muhataplardan bazıları bu mektubu kabul etmiyor ve başka bankalardan teminat mektubu istiyorlardı. Özellikle yurtdışı işlemlerde uluslararası sistem ve muhatap bankalar, içinde banka ismi geçmemesi ve Türkiye’ye has olması sebebiyle, bu kurumları banka olarak değil de adeta finansal kiralama (leasing), faktöring şirketleri, döviz büfesi ya da özel şirketler kategorisinde değerlendiriyordu. Bu durum birçok işlemde olduğu gibi dış işlemlerde de sıkıntılar oluşturuyor ve bu kurumların faaliyetlerini kısıtlıyordu.

Bu sorunların yanı sıra; yurtdışı işlemlerde muhatap bankalara açılan ithalat akrediflerinde, harici garanti ve teminat mektuplarında, avalli ve teyitli işlemlerde, aynı şekilde ihracat akrediflerinde, ihracat vesaik gönderimlerinde hazırlanan römiz mektuplarında (banka üst yazısı), SWIFT sistemi ve uluslararası dış yazışmalarda özel finans kurumu (special finance house) ifadesi kullanılması yapılan işlemlerde paranın kaynağının güvenilirliği konusunda soru işaretlerine neden oluyor, prestij ve güven kaybına yol açıyordu.

Hatta özel finans kurumlarının sermaye ve hacim bakımından sıralamasını merak eden yabancıların başvurduğu kaynaklardan olan Bankers Almanac’ta özel finans kurumlarının yeterli sermayesi ve hacmi olmasına rağmen isimlerinde banka ibaresi olmadığı için banka sıralaması dışında tutulmaktaydılar.

Daha da ilginç olanı ise devletin resmi kurumları, özellikle bazı mahkemeler bu kurumları banka olarak görmüyor ve bu kurumlardan gelen teminat mektuplarını dahi kabul etmiyorlardı. Bu durum da faizsiz bankaların bankacılık yapmalarına engel olmanın ötesinde faizli bankalar lehine açıkça haksız bir rekabete neden oluyordu.

Özel finans kurumlarının faaliyetleri esnasında yukarda belirtildiği üzere yoğun problemler yaşanması büyük bir ölçüde isimlendirme sorununa işaret ediyordu. Süreç devam ettikçe bu kurumların hem faaliyetleri kısıtlanıyor hem de büyümeleri engelleniyordu. İşte bütün bu şartlar altında özel finans kurumlarının isminden kaynaklanan bu sorunları aşacak, toplumda itimat ve güven oluşturacak, uluslararası piyasada güçlü bir kabulle karşılanacak ve bankalar sektöründe etkin bir şekilde yer alacak yeni bir kavram bulma ihtiyacı doğdu. Bu kavram bunları karşılamakla kalmayacak aynı zamanda yapılan işin nevini de açık ve net olarak yansıtacak bir algı oluşturmalıydı.

Böylece mevcut kavram ve tabirler, kar ve zarara katılmayı esas alan bankacılık sistemini tam ve doğru olarak ifade etmediği ve yapılan işin net anlaşılabilmesinin, her şeyden önce doğru ifade edilmesine bağlı olduğu gerçeğini ortaya çıkıyordu. İşte bu özellikleri ihtiva eden yeni bir kavram geliştirme zorunluluğu doğmuştu: “Katılım bankacılığı”

KATILIM BANKACILIĞI

Katılım bankacılığı kavramının iki önemli özelliği bulunmaktadır. Birincisi açık, anlaşılır, sade ve kısa olması; ikincisi kar ve zarara katılmayı esas alan bankacılığı tam ve doğru olarak ifade etmesidir. Nitekim bu kavramın mevzuata girmesi ile birlikte oluşan “güven” sayesinde bu kurumların sektördeki payı yüzde 2,4’lerden yüzde 7’lere çıkmıştır. Tabii ki bu yeterli değildir. Üstelik İhlas Finans ve Bank Asya’nın kendi dönemlerinde sektörün neredeyse üçte birine sahipken devre dışı kalmasının verdiği tahribat da atlatılmıştır. Yaşanan bu iki sorun olmasaydı en basit hesapla bugün sektörün payı muhtemelen yüzde 15,7 olacaktı. Sektörde iki bankadan kaynaklanan sorunun kalanlara verdikleri zarar hesaba katılırsa bu pay yüzde 20’yi aşabilecek düzeydedir. Bu da göstermektedir ki “güven” unsuru, finansal sistem için vazgeçilmez bir ilkedir. O yüzden daha sonra kazanılan “katılım bankası” isminin bile bu kurumlara nasıl bir itibar ve marka oluşturduğu, güven ve değer kattığı unutulmamalıdır.

#​Katılım Bankacılığı
#Temel Hazıroğlu
#TKBB
3 yıl önce