|

KKTC’de siyasi kriz kasıt mı inkâr mı?

KKTC’de en büyük sorun, şüphesiz siyasi istikrarsızlıktır. Ülkenin bağımsızlığından bugüne her yıla neredeyse bir hükümet düşmektedir. Böyle bir siyasi yönetim modeli, bir taraftan KKTC’ye yönelik aidiyet bağları ve Türkiye’ye duyulan güveni erozyona uğratırken diğer taraftan da Kıbrıs Türklerinin müzakere masasındaki gücünü ziyadesiyle zayıflatmaktadır.

00:00 - 18/05/2022 Çarşamba
Güncelleme: 00:04 - 18/05/2022 Çarşamba
Yeni Şafak
KKTC Meclisi
KKTC Meclisi
Doç. Dr. İsmail Şahin
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi

Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, 15 Kasım 1983 tarihinde oybirliğiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) kuruluşunu ve bağımsızlığını ilan ettiğinde, Türkiye dışındaki ülkeler adada bağımsız iki devletli çözümü kabul etmeyeceklerini bildirmişlerdi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) de Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir devletin tanınamayacağını 18 Kasım’da aldığı bir kararla üyelerine duyurmuştu. Bu tarihten sonra Konsey, Kıbrıs’a ilişkin almış olduğu kararlarda, “iki bölgeli, iki toplumlu federal çözüm” formülünün tek çıkış yolu olduğuna atıfta bulunan ve KKTC’nin tanınmasına ilişkin tüm kapıları sıkıca kapatmayı tercih etti. Zaman içerisinde, uluslararası düzeyde alınan bu kararların iki toplumu birbirine yaklaştırıp kalıcı bir çözüme hizmet etmek yerine, adayı çözümsüzlüğe ittiği ve Kıbrıs Türklerini de Rumların insafına bıraktığı anlaşıldı. Sorunun ilk yıllarından itibaren devam eden “adanın tek sahibi olma” ve “Türkleri yok sayma” şeklindeki dayatmacı Rum tavrının, aslında pek de değişikliğe uğramadığı, Doğu Akdeniz kriziyle bir kez daha görüldü.

YAPISAL SORUNLAR

Küresel ve bölgesel jeopolitik denklemlerde tektonik kaymalar ortaya çıkmadıkça, Rum tarafının ve uluslararası aktörlerin Kıbrıs’ta iki devletli çözüme sıcak bakmayacağını tahmin etmek çok güç olmasa gerek. Bölgesel ve küresel statükonun da kısa zaman zarfında köklü bir değişikliğe uğramayacağı çok açık olduğuna göre, bu durumda Kıbrıs Türkleri adına atılması gereken en hayati adım, KKTC’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal geleceğine ilişkin sürdürülebilir stratejik bir planlama yapmak olmalıdır. KKTC’de en büyük sorun, şüphesiz siyasi istikrarsızlıktır. Ülkenin bağımsızlığından bugüne her yıla neredeyse bir hükümet düşmektedir. Böyle bir siyasi yönetim modeli, bir taraftan KKTC’ye yönelik aidiyet bağları ve Türkiye’ye duyulan güveni erozyona uğratırken diğer taraftan da Kıbrıs Türklerinin müzakere masasındaki gücünü ziyadesiyle zayıflatmaktadır. Kaldı ki siyasi istikrarsızlıklarla beraber gelen ekonomik istikrarsızlık ve toplumsal refah kaybı, Avrupa Birliği’nin (AB) Kıbrıs Türk halkı üzerindeki yumuşak gücünü hızla artırmakta; Rum kesiminin cazibesini de körüklemektedir. Tüm bunlara bir de küreselleşmenin ulus devlet üstündeki olumsuz etkisi eklendiğinde, yakın gelecekte KKTC’deki koşulların daha da ağırlaşacağı şimdiden öngörülebilir.

Bu nedenle, ivedi bir şekilde hem Türkiye’nin hem de KKTC’deki siyasi partiler ile yüksek otoritelerin, ülkenin kendine özgü bölgesel ve küresel pozisyonunu dikkate alarak, siyasi yönetim modelini istikrara kavuşturacak bir formül üzerinde uzlaşmaları önem arz etmektedir. KKTC’de yaşayan her vatandaş, göreve gelen partilerin büyük çoğunluğunun partizanca gündelik işlerin peşinde koştuğunu ve bu durumun ülkeyi felakete götürdüğünü çok iyi bilir. Jeopolitik risklerin ve belirsizliklerin çoğaldığı bir dönemde, gündelik hesaplar ve kaygılar ile şahsi çıkar ve menfaatler artık geride bırakılmalı ve KKTC’nin kendi siyasal koşullarını, vatandaşlarının beklentilerini, rakiplerini, faaliyette bulunduğu coğrafyayı esas alan vizyon, misyon ve stratejik hedeflere odaklanmasını sağlayacak siyasi reformlar yapılmalıdır.

YA REFORM YA ÇÖKÜŞ

Teorik olarak devletlerin günübirlik değil uzun soluklu politikalar üretmesi gerektiği kabul edilir. Bu, oldukça önemli bir ilkedir. Zira devletlerin iç ve dış koşullara uygun güncellemeler yapması, en hayati ulusal çıkardır. Nitekim devletin varlığını ve bütünlüğünü tehdit eden gelişmeler dışarıdan gelebileceği gibi içerideki kötü şartlardan da doğabilir. Hemen fark edileceği üzere günümüzde KKTC, yapısal sorunlarından dolayı içeriden; Rum tarafının uzlaşmaz politikalarından ötürü de dışarıdan ciddi bir tehditle karşı karşıyadır. Bu nedenle KKTC’nin varlık nedenini ve gelecekte ulaşmak istediği milli hedefleri belirlemek ve ardından farklı siyasi bölünmelerin yol açtığı oldukça kırılgan siyasi yapıyı ortadan kaldıran yeni bir siyasi düzenin inşasına soyunmak, Kıbrıs Türklerinin yüksek menfaatlerine uygun bir yaklaşım olacaktır. Artık bu hâl bir zorunluluktur. KKTC’yi güvenli bir geleceğe taşıyabilmek için ülkenin zayıf yönlerini güçlendirmekten başka bir çıkar yol kalmamıştır. Ülkenin yapısal sorunlarını görmezden gelen siyasiler ile istikrarsızlıktan kâr sağlayan hiziplerin, adadaki olumsuzlukları Kıbrıs sorununa veyahut KKTC’nin tanınmamasına bağlamaları ve halkı da bu yönde ikna etmeye çalışmaları, tabirin en hafif şekliyle sorumsuzluktur. Bu haliyle KKTC’nin kendi istikrarsız siyasi yapıları nedeniyle, vatandaşları nazarında inandırıcılığını ve güvenini hızla yitirmektedir. Şayet ülke içerisindeki bataklıklar kurutulmaz ve sorunların büyümesine sorumsuzca müsaade edilirse, siyasi istikrarsız bakımından KKTC’nin Lübnan’la benzer bir kaderi paylaşması kaçınılmaz olacaktır.

#Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
#KKTC
2 yıl önce