|

Kudüs’te bir arada yaşamanın tarihsel kodları

İslâm devletlerinin yöneticileri tarafından herhangi bir mevzuda alınan kararların ve uygulanan politikaların arka planında ilahî hükümler ve bu hükümlerin ilk uygulayıcısı olan Hz. Muhammed (sas)’in hayatından izler görülür. Bu durum, gayrimüslimlere tanınan inanç ve ibadet hürriyeti bakımından da böyledir; Hz. Muhammed (sas)’den başlayarak ondan sonra gelen bütün İslâm yöneticileri tarafından tarihin her döneminde kesintisiz olarak uygulanmıştır.

00:00 - 15/02/2022 Salı
Güncelleme: 22:28 - 14/02/2022 Pazartesi
Yeni Şafak
 İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Dr. Abdullah Çakmak
Afyon Kocatepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi

İsrail işgal yönetiminin Kudüs’te Müslümanlara uyguladığı zulüm, bugün her Müslümanın dilindedir. Zulme karşı elbette sessiz kalınmamalı... Ancak hamaset dolu sözlerle bastırmaya çalıştığımız öfkemiz, acaba Kudüs’teki Müslümanların acılarını ne kadar dindirmekte? Bunun yerine, İslâm hâkimiyeti boyunca bu kutsal beldede adalet nasıl tesis edilmiştir sorusunu cevaplayabilmek ve bunu her platformda dile getirmek daha etkili sonuçlar verecektir. Gelin öyleyse Kudüs’te bir arada yaşama bilincinin nasıl oluştuğuna tarihî gerçeklerden hareketle bir göz atalım...

EVRENSEL BOYUTLU AHİTNAME

İslâm devletlerinin yöneticileri tarafından herhangi bir mevzuda alınan kararların ve uygulanan politikaların arka planında ilahî hükümler ve bu hükümlerin ilk uygulayıcısı olan Hz. Muhammed (sas)’in hayatından izler görülür. Bu durum, gayrimüslimlere tanınan inanç ve ibadet hürriyeti bakımından da böyledir. Tevbe suresi 29. ayette meâlen “Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlü’nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” buyrulmaktadır. Bu ilahi hükümden hareketle Müslümanlar, hâkimiyet kurdukları bölgelerde diğer din mensuplarının can ve mal güvenliklerini teminat altına almışlardır. Böylelikle Müslümanların hâkimiyetini tanıyan, ancak kendi inancında kalmayı tercih edenler, ödedikleri cizye karşılığında inanç ve ibadet hürriyetine sahip olmuşlardır. İşte gayrimüslimlere tanınan inanç ve ibadet hürriyeti, Hz. Muhammed (sas)’den başlayarak ondan sonra gelen bütün İslâm yöneticileri tarafından tarihin her döneminde kesintisiz olarak uygulanmıştır.

Kadim şehir Kudüs, Müslümanların hâkimiyetine ilk olarak Halife Hz. Ömer zamanında geçmiştir. 638 yılında şehre giren Hz. Ömer, ilk icraat olarak Zeytin Dağı’nda bulunan Patrik Sophronios’a Hıristiyan halkın inanç ve ibadet özgürlüğünü tanıyan bir ahitname vermiştir. Buna göre zimmilik hükümlerine uydukları müddetçe Hıristiyanların başta Kıyamet Kilisesi olmak üzere Kudüs’te yer alan bütün kutsal mekânları ziyaret edebilmeleri teminat altına alınmıştır. Hz. Ömer, bu ahitnamede yer alan hükümlerin Hz. Muhammed (sas) zamanındaki uygulamalara dayandığını ve kendisinden sonraki bütün Müslüman devlet adamlarının bu hükümlere uyması gerektiğini açıkça ifade etmiştir. Böylelikle geçmişteki dayanak noktası bildirilen bu hak ve imtiyazların geleceğe yönelik de geçerli olduğu vurgulanmış ve uygulama evrensel bir boyut kazanmıştır.

İKİ FERMAN

Peki, bu aşamada tarih projeksiyonumuzu yedinci yüzyıldan on altıncı yüzyıla, yani Osmanlı Devleti’nin Kudüs’ü ilhak ettiği döneme çevirdiğimizde neyle karşılaşıyoruz, bir bakalım. Yavuz Sultan Selim, 1516 Mercidabık zaferinin ardından Memlüklere karşı harekâtına devam etme kararı almış ve Han Yunus zaferiyle birlikte Filistin bölgesini tamamen ilhak etmiştir. Remle’de üç gün kaldıktan sonra yanına aldığı muhafız birliği ile birlikte 31 Aralık 1516’da Kudüs’ü ziyaret etmiştir. Kudüs’e girdiğinde âlimlere ve fakirlere bolca ihsanda bulunmuştur. Mescid-i Aksa, Kubbetü’s-Sahre, Halilurrahman ve diğer kutsal mekânları ziyaret etmiştir.

Yavuz Sultan Selim, Kudüs’e yaptığı bu ziyaretleri esnasında Ermeni Patriği Serkis ve Rum Patriği Attalia’nın talebi üzerine iki ferman hazırlatmıştır. Bu iki fermanın Hz. Ömer’in ahitnamesinden ayrılan tek yönü, iki milletin Kudüs’te kutsal saydıkları mekânların birtakım farklılıklar göstermesinden dolayı bunların her iki fermanda ayrı ayrı zikredilmesidir. Hz. Ömer’in ahitnamesindeki Hıristiyanların inanç ve ibadet özgürlüğüne dair tanınan hak ve imtiyazların geçmişte bir dayanağı olduğu ve geleceği de kapsadığı hususları, Yavuz Sultan Selim’in bu iki fermanında da aynı şekilde yer almaktadır. Geçmişteki dayanak noktası Ermenilere verilen fermanda “Hazret-i Ömer radıyallahu teâlâ anh hazretlerinden olan ahidnâme-i hümâyûn ve merhûm Melik Selâhaddin zamânından berü verilen evâmir-i şerîfeleri mûcibince zabt u tasarruflarında olan” şeklinde; Rumlara verilen fermanda ise “Hazret-i Ömer radıyallahu teâlâ anh hazretlerinden olan ahidnâme-i hümâyûn ve selâtîn-i mâziyyeden olan evâmir-i şerîfeleri mûcibince zabt u tasarruf eylemek” şeklinde ifade edilmektedir. Verilen bu hakların gelecekte de tanınmasına yönelik ifadeler ise küçük bazı farklarla yine her iki fermanda da yer almaktadır. Buna göre veziriazamdan sipahilere kadar hiç kimsenin her ne sebeple olursa olsun bu hükümlere aykırı davranmaması emredilmiştir.

KENETLENMİŞ ZİNCİRİN HALKALARI

Hz. Ömer’in ahitnamesi ve Yavuz Sultan Selim’in fermanıyla ilgili vurgulamak istediğimiz husus, Kudüs’te yaşayan gayrimüslimlerin inanç ve ibadet özgürlüğüne dair kendilerine tanınan hak ve imtiyazların temel dayanağının ilahî hükümler olduğudur. Bunun yanında her iki devlet başkanı da kendilerinden önce gayrimüslimlere verilen hak ve imtiyazları aynen tanımış ve kendilerinden sonra gelecek olan devlet adamlarına da aynı hususun devam ettirilmesine yönelik tavsiyelerde bulunmuşlardır. Elbette Kudüs gayrimüslimlerine tanınan inanç ve ibadet özgürlüğüne dair örnekler bu ikisiyle sınırlı olmayıp Eyyûbî Sultanı Selâhaddin, Memlük sultanları Tahir es-Seyfî ve Eşref es-Seyfî, Osmanlı sultanları Fatih Sultan Mehmed, Kanuni Sultan Süleyman, IV. Murad, III. Mustafa ve II. Mahmud’a ait fermanlarda da bürokrasideki bu ortak dili görmek mümkündür. Adeta bir birine kenetlenmiş bir zincirin halkaları gibi teselsül eden bu uygulamanın asırlar boyu sürdürülmüş olması İslâm devlet geleneğinin bir tezahürü olarak görülebilir.


#​Kudüs
#Hz. Muhammed
#Hz. Ömer
#Osmanlı Devleti
#Mescid-i Akse
#Yavuz Sultan Selim
2 yıl önce