|

NATO Liderler Zirvesi: Yeni küresel kutuplaşmalar

Bir G-20 ülkesi ve bölgesel güç olan, bununla birlikte özellikle savunma sanayiinde emin adımlarla ilerleyen Türkiye, Rus tehdidini engelleyebilecek en önemli güçtür. Yurt içerisinde kısır çekişmeler sebebiyle görülemeyen Türkiye’nin gücü, dünyanın yeniden ve büyük ölçüde kutuplaşma ayrışmasına döndüğü bu günlerde, güçlü ülkeler tarafından pek ala görülebilmektedir. Azerbaycan’ın dahi bölgede daha rahat hareket edebilmesinde, Rusya’nın Türkiye faktörünü göz önüne almaması mümkün değildir.

00:00 - 4/07/2022 Pazartesi
Güncelleme: 17:51 - 3/07/2022 Pazar
Yeni Şafak
 İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Prof. Dr. Celalettin Yavuz
İstanbul Topkapı Üniversitesi Öğretim Üyesi

NATO’nun Madrid Liderler Zirvesi 28-30 Haziran 2022 tarihlerinde önemli gelişmelere sahne olarak tarihteki yerini aldı. Aslında daha başlamadan günlerce önce Türkiye’de görülmemiş ölçüde yorumlanmaya başlanan zirvede Türkiye açısından en önemli hususlar; İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliği meselesi ve Ukrayna’ya saldırısıyla Avrupa için büyük bir tehdit haline gelen Rusya idi.

Türkiye’nin terörle mücadelesinde bırakın destek vermeyi, tam tersine terör örgütlerine destek verdiği için Türkiye bu iki İskandinav ülkesine bazı şartlar koşmuştu. İki ülkenin teröre verdikleri desteğin Türkiye’nin endişelerini giderecek şekilde ortadan kalkmaması halinde zirvede dalgalanmalar yaşanabilecekti. Öncelikle zirvenin Türkiye açısından önceliklerine ve ardından da küresel ölçekte NATO stratejisindeki yeniliklere değinelim.

MEMORANDUM ZAFER Mİ YENİLGİ Mİ?

Türkiye Madrid’e giderken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ajandası belki de önceki hiçbir NATO zirvesinde olmadığı kadar doluydu. Öncelik kuşkusuz İsveç ve Finlandiya’ya karşı gösterilen haklı bir direnç idi. Otuz üye ülkenin ve misafir katılımcıların bulunduğu oturumda bu tutumun sürdürülmesi Türkiye’ye hasar verebileceği gibi, aynı zamanda ittifakın birlik ve beraberliğine de halel getirebilirdi. Bu husus dikkatlerden kaçmamış olacak ki İngiltere’nin “arabuluculuk” rolüne soyunduğu görüldü. İngiliz Dışişleri Bakanı Elizabeth Truss ve Savunma Bakanı Ben Wallace’ın zirve öncesi Ankara ziyaretleri ile zirvede olası hasarlar giderilmeye çalışıldı.

Neticede zirve başlamadan önce NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in diplomat kimliği altında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ve İsveç Başbakanı Magdalena Andersson arasında 28 Haziran 2022 akşamı gerçekleştirilen Dörtlü Zirve sonrasında üç ülke arasında Üçlü Muhtıra imzalandı. 10 maddelik bu muhtıra veya memorandumda dikkat çekecek hususlardan en önemlisi; Finlandiya ve İsveç’in Türkiye tarafından belirtildiği üzere PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD/YPG ile Türkiye’de 2016’dan beri terör örgütü olarak bilinen ve ısrarla anons edilen FETÖ’ye destek sağlamayacak olmalarıdır. Keza her üç ülkenin “aralarında artık hiçbir milli silah ambargosu bulunmadığını teyit etmeleri” de önemli bir maddeydi. Bu maksatla zaman zaman Türk savunma sanayii için ara üretim malzemesi tedarikinde ihtiyaç duyulabilen İsveç, “NATO müttefiklerine yönelik silah ihracatına ilişkin milli mevzuatını tadil etme” taahhüdü ile gene her iki ülke de savunma sanayii ihracatını ittifak dayanışmasına ve “Washington Anlaşması’nın 3. Maddesi’nin ruhuna ve lafzına uygun biçimde” yürütüleceği taahhüdünde bulunmuşlardır.

Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirve sonrası açıklamasında İsveç’in, Türkiye’nin istediği 73 teröristin iadesi için söz verdiği de bildirilmiştir. Memorandum her üç ülkenin en yetkili devlet adamlarının bulunduğu bir ortamda ve NATO Genel Sekreteri’nin tanıklığı altında ülkelerin dışişleri bakanları tarafından imzalanmıştır. Bu mutabakat, ülkelerin meclisleri tarafından imzalanarak yürürlüğe giren antlaşmalar gibi olmadığı için Türkiye’de bazı kesimler tarafından “dış politika yenilgisi” olarak eleştirilmiştir. Bir antlaşma olmadığı tespiti doğrudur. Ancak, kısa bir süre içerisinde bu metinlerin İsveç ve Finlandiya meclislerinde onaylanması da mümkün değildir.

İsveç ve Finlandiya bu konuda irade beyanında bulunmuşlardır. Ayrıca bu metinler içinde, ülkelerin gelişmeler konusunda “iş birliği” içerisinde bulunacakları da şart koşulmuştur. Yani Türkiye, mutabakatta yazılanların yerine getirilip getirilmediği konusunda karar aşamasında son sözünü söyleyecek koza sahiptir. Eğer ikna olmaz ise iki ülkenin üyelik süreci içerisinde TBMM’ye bu tasarıyı geç gönderebileceği gibi, Meclis’te onaylanmamasını da sağlayabilir. Nitekim zirve sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konu hakkında “Üzerlerine düşenleri yapmazlarsa mutabakat Meclis’e gitmez!” diyerek, bir bakıma sürecin devam ettiğinin altını çizmiştir.

Kısacası şu ana kadar süreç, Türkiye’nin istediği şekilde ilerlemektedir ama henüz bitmemiştir. Süreç devam ederken bu gelişmelere “yenilgi” de, “zafer” de demek çok erken hüküm vermek gibidir. Ne yazık ki kamuoyunda giderek keskinleşen kutuplaşmanın sonucu bardağın sadece boş tarafı ya da dolu tarafı görülmek istenmektedir.

DÜNYA TÜRKİYE’NİN GÜCÜNÜN FARKINDA

Aslında Rus tehdidi Ağustos 2008’de Rusya’nın Gürcistan’a girmesiyle anlaşılmış, 2014’te Kırım’ın kopartıldığı Ukrayna olayları ile pekişmişse de soğuk savaş sonrasının rehavetine kendini kaptıran Avrupa ülkeleri kafalarını kuma gömerek görmezlikten gelmişlerdi. Ne zaman ki 24 Şubat 2022’de Rusya Ukrayna’ya saldırdı işte o zaman ayaklar yere değdi ve bir Rus tehdidi olduğu sonunda kabullenilebildi.

Bu saldırı sonucunda İsveç ve Finlandiya kamuoylarında NATO üyeliği istekleri artış kaydetti. Her iki ülke de NATO’nun büyük ülkeleri tarafından “NATO’ya güç katar!” denilerek kucaklandılar. Bu iki ülke de fert başına gelir ve teknolojik gelişme açısından Türkiye’den önde iseler de, milli güç unsurları açısından Türkiye’nin açık ara gerisindedirler. Her iki ülke belki NATO’nun kuzey kanat ülkelerinden Norveç, Danimarka ve Baltık Ülkeleri (Litvanya, Estonya, Letonya) açısından moral düzeltici olabilirler ama NATO’ya katabilecekleri fazla bir güçleri olduğu da söylenemez. Bazı “uzmanlar” bu iki ülkenin Arktik bölgesinde (Kuzey Kutba yakın sular) sebebiyle Rusya’yı deniz yoluyla engelleme kapasitesinden bahsetmektedirler. Ancak iki ülkenin de Arktik’te kıyıları olmayıp, sadece Baltık Denizi sahildarıdırlar.

Oysa Türkiye, NATO’nun Güney/Güneydoğu kanadında Rusya’yı durdurabilecek en önemli, hatta tek güçtür. Bir G-20 ülkesi ve bölgesel güç olan bununla birlikte her şeye rağmen özellikle savunma sanayiinde emin adımlarla ilerleyen Türkiye, tarihinde olduğu gibi yeniden Çarlık Rusya hedefi güden bu “tehdidi” engelleyebilecek en önemli güçtür. Yurt içerisinde kısır çekişmeler sebebiyle görülemeyen Türkiye’nin gücü, dünyanın yeniden ve büyük ölçüde kutuplaşma ayrışmasına döndüğü bu günlerde, güçlü ülkeler tarafından pek ala görülebilmektedir. Azerbaycan’ın dahi bölgede daha rahat hareket edebilmesinde, Rusya’nın Türkiye faktörünü göz önüne almaması mümkün değildir.

TÜRKİYE’NİN TERÖRLE MÜCADELE RESİTALİ

Öncesinde edinilen bilgilere göre NATO Zirvesi sırasında Türkiye’nin endişelerine cevap niteliğinde “NATO’nun güney kanadında terörle mücadele” adı altında bir oturum düzenlenmesi planlanmıştı. Türkiye bu fırsattan istifadeyle özellikle Suriye ve Irak’ta başta ABD olmak üzere müttefiklerinin Türkiye’ye verdiği zararın büyüklüğünü çarpıcı bir şekilde açıklama fırsatı buldu. Bu fırsattan istifadeyle sadece İsveç ve Finlandiya’nın değil, ABD gibi diğer NATO ülkelerinin teröre verdiği destek de en üst düzeyde hatırlatılmış oldu.

Terör konusunda Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis bile zirve sonrası yaptığı basın toplantısında “Türkiye’nin terör örgütleri ve Avrupa’daki uzantıları konusunda hukuki ve haklı gerekçeleri var!” diyerek, Türkiye’nin haklılığının altını çizdi. Benzer şekilde İsveç Başbakanı ve Finlandiya Dışişleri Bakanı da zirve sonrasında terörle mücadelede Türkiye’nin ısrarcılığına hak veren yeni açıklamalarda bulundular.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Biden 29 Haziran akşamı gerçekleştirilen ikili görüşmede bir araya geldiklerinde ağırlıklı olarak değinilen konular arasında Ukrayna’daki tahılın dışarıya taşınması, Suriye’deki PYD/YPG terörü, Yunanistan’ın Ege’deki provokasyonları ile F-16 muharip uçağı tedariki de vardı. Görüşmenin ardından iki ülke arasında son yıllarda limonileşen havanın biraz yumuşadığı hatta Biden’ın F-16’ların satışı konusunda Kongre’den istekte bulunacağı ifade edildi. Üstelik bu durum Türkiye muhalifi Cumhuriyetçi Lindsay Graham tarafından da desteklendi.

RUSYA VE ÇİN’E DAİR DÜŞÜLEN NOTLAR

Rusya – Ukrayna savaşı liderler zirvesinin en önemli konusu iken, bunun alt konu başlıkları altında Ukrayna’ya askeri yardımlar, Ukrayna tahılının dış dünyaya taşınması, Rusya’ya uygulanacak yaptırımlarda “ittifak birlikteliği”, savaşın NATO ülkelerine sıçraması halinde olası hareket tarzları da tartışıldı. Bu tartışmalar veya görüşmeler çoğunlukla zirveye katılan ülke liderleri arasında “ikili görüşmeler” yoluyla da pekiştirildi. Kuşkusuz, Rusya Lideri Putin’i de çok yakından ilgilendiren NATO liderler zirvesi onu yanıltmadı. Zira NATO’nun yeni politikasında Rusya, “güvenliğe yönelik en önemli ve doğrudan tehdit” olarak yerini aldı.

Zirveye ilk kez “Pasifik Dörtlüsü” olarak bilinen Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda ve Avustralya’nın liderleri de katıldılar. Bu ülkeler aynı zamanda Çin tehdidini en yakından hisseden ülkeler olup, ABD ve İngiltere ile birlikte Çin’i çevreleme konusunda işbirliği halindedirler. NATO zirvesine katılarak bu işbirliğinin NATO’ya da taşınmasında katkı sağladılar.

Zirvenin stratejik sonuç bildirisinde Çin de “politikalarının NATO’nun çıkarlarına, güvenliğine ve değerlerine meydan okuduğu” açıklanmak suretiyle payını aldı. Çin’in “kötü niyetli hibrit ve siber operasyonları ile çatışmacı söylemi ve dezenformasyonu”nun, müttefikleri hedef aldığı ve ittifakın güvenliğine zarar verdiği ifade edildi. Ve gene Çin ile Rusya’nın ortak girişimleriyle “kurallara dayalı kuralları yıkmak” maksadına yönelik derin bir ortaklıkları bulunduğuna, bu alanların da “uzay, siber ve deniz alanları dahil olmak üzere uluslararası düzenler” olduğuna dikkat çekildi. Benzer şekilde Çin’in “şeffaflığı artırmadan veya silah kontrolüne iyi niyetle girmeden ve ‘stratejik bağımlılıklar yaratmak ve etkisini artırmak’ maksadıyla ekonomik kaldıraç kullanmadan nükleer kapasitesini hızla genişlettiği” konusunda da uyarılarda bulunuldu.

DÜNYA HIZLA YENİDEN KUTUPLAŞIRKEN

Soğuk savaş sonrası en önemli kararların alındığı ve yeni bir soğuk savaşın düğmesine basıldığı son NATO zirvesinin ardından silahlanmaya hız verilmesi ve dünyanın daha da gerilmesi mukadder gibidir. ABD’nin istediği şekilde, Avrupa ile Pasifik’teki ortaklarını bir araya getiren bir büyük kutup bir tarafta toplanırken, bu kutuplaşmayla Çin ve Rusya da “zoraki” şekilde bir araya getirilmeye çalışılmaktadır. İlginçtir ki, Avrupa’nın doğusunda cereyan eden savaşın devamı için gayretler arttırılırken, kalıcı barış için Türkiye dışında çırpınan yok gibidir.

Sonuç itibarıyla NATO’nun tarihi zirvesi geride kalırken, yeni bir dünya düzeni kurulmakta, saflar daha belirginleşmekte ve bu durum Türkiye’yi Karadeniz’de ve bölgesinde yeni kararlar alma durumuyla karşı karşıya bırakmaktadır. Her ne olursa olsun, mevcut gücüyle Türkiye mutlaka ağırlığını hissettireceği bir konuma kavuşabilecektir. Ancak yurt içindeki kutuplaşmanın azaltılması ve safların sıklaştırılmasının Türkiye’nin gücüne pozitif olarak yansıyacağı da unutulmamalıdır. Buna da ihtiyaç vardır…

#G-20
#Azerbaycan
#Madrid
#NATO
#Jens Stoltenberg
#Recep Tayyip Erdoğan
#Finlandiya
#Sauli Niinistö
#İsveç
#Magdalena Andersson
2 yıl önce