|

Tarih ideolojilerin hesaplaşma sahası değildir

Geçtiğimiz hafta Sultan II. Abdülhamid’in vefat yıl dönümüydü. Bir ‘takdim’ ve ‘görüş beyan etme’ mecrası haline gelen sosyal medyada Abdülhamid Han ile ilgili pek çok paylaşıma denk geldik. Yazılar yazıldı, fikirler beyan edildi ve şu görüldü: Herkesin bir tarih algısı, herkesin bir II. Abdülhamid’i var. Bu algı tartışmaların hangi kavramlar üzerinden sürdüğünün ipuçlarını vermektedir. Gelin, şimdi ‘ideolojilerin tarih algısına’ II. Abdülhamid Han üzerinden bakalım.

00:00 - 15/02/2022 Salı
Güncelleme: 22:30 - 14/02/2022 Pazartesi
Yeni Şafak
2. Abdülhamit
2. Abdülhamit
Gökhan Gökçek
Tarihçi-Yazar

Tarih, sosyal bilimlerin en eski disiplinidir. Son tahlilde insanın var olduğu her an’a dair bilgi ve malumatın değerli olduğunu düşünürsek, tarihin insan kadar eski bir geçmişe sahip olması olağan karşılanacaktır. Bunun yanında tarih, bilim olmakla beraber ideolojik sebeplerle çoğu kez düzleminden çıkartılmak istenen, politikaya bir anlamda malzeme yapılmak adına suiistimal edilen bir disiplindir. Türkiye’de tarih, tarihçilerden ziyade hemen hemen herkesin malumat sahibi olduğu –bilgi sahibi olmadan malumat sahibi olunmaz ama?- ve herhangi bilimsel bir zemine veyahut bilimsel bir kaygıya dayandırılmadan yürütülen sonu gelmez tartışmaların sahası olmuştur. Bu tartışmalarda bilimsel yeterlilik, metodolojiye saygı, anakronizme düşmeme kaygısı adeta yok sayılmaktadır. Bununla beraber Türk tarihinin bir hadisesinin veyahut karakterinin (ölüm vb.) yıl dönümünde bu gayr-ı ciddi tartışmalar, hat safhaya ulaşmaktadır. Bunlardan birisi de Osmanlı Devleti hükümdarlarından II. Abdülhamid Han üzerine mütemadiyen yapılmaktadır.

İDEOLOJİLERİN TARİH ALGISI

Geçtiğimiz hafta Sultan II. Abdülhamid’in vefat yıl dönümüydü. Bir ‘takdim’ ve ‘görüş beyan etme’ mecrası haline gelen sosyal medyada Abdülhamid Han ile ilgili pek çok paylaşıma denk geldik. Yazılar yazıldı, fikirler beyan edildi ve şu görüldü: Herkesin bir tarih algısı, herkesin bir II. Abdülhamid’i var. Bu algı tartışmaların hangi kavramlar üzerinden sürdüğünün ipuçlarını vermektedir. Gelin, şimdi ‘ideolojilerin tarih algısına’ II. Abdülhamid Han üzerinden bakalım.

İlk grup olan Abdülhamid Han muhaliflerine bakacak olursak: Onlara göre II. Abdülhamid; çok mütedeyyin bir kimliğe sahip ve bütün kararlarını bu ‘dogmatik’ zaviyeden almıştır. Lakabı “Kızıl Sultan”dır. Meclis’i tatil ederek baskıcı bir rejim ortaya koymuştur. Bu grup II. Abdülhamid’in bilimsel hiçbir çalışmaya izin vermediğini ve kurumsallaşmaya da karşı olduğunu iddia eder. Yine onlara göre II. Abdülhamid Han modernleşme karşıtıdır.

İkinci grup ise II. Abdülhamid taraftarlarıdır. Mütedeyyin kimliği baskındır. Sultan II. Abdülhamid bu zümreye göre örnek bir Halifedir. Ortaya koyduğu dehasıyla İslâm âleminde fiziki olmasa da İstanbul merkezli bir ruhani birlikteliği tesis etmiştir. Yine bu grup II. Abdülhamid’i gelenekçi addederek modernizmin karşısında konumlandırır. Ve onlar için Abdülhamid Han “Ulu Hakan”dır.

Diğer bir grup ise II. Abdülhamid’e hükümdar olarak iki grubun uçlarının aksine daha ortada yaklaşmakla beraber meseleyi biraz uzlaştırmacı bir boyuta taşır. II. Abdülhamid’in saltanatı boyunca şartlara göre hareket etmeye çalıştığını, kahramanca mücadele ettiğini söyler. Bu grubun genel kanısına göre II. Abdülhamid mütedeyyin olmakla beraber modernleşmeye yatkın, bilimsel çalışmalara ve kurumsallaşmaya önem veren bir kişidir ve “Gök Sultan”dır.

TARİH SADECE HAKİKATİ ÖĞRETİR

Bu tespitleri yaptıktan sonra “Tarihteki II. Abdülhamid” üzerine bir şeyler yazmak daha doğru olabilirdi ama bu kadar tartışmadan sonra, köşede yerimiz kalmadı. Biz, II. Abdülhamid Han’ı anlatmaktan ziyade onun üzerinden kısa bazı tespit ve tavsiyelerde bulunmak istiyoruz: Öncelikle ifade etmek gerekir ki algılarını aktardığımız Türkiye’deki üç büyük ideolojik grubun, II. Abdülhamid yorumları bir bakıma, tarihe olan yaklaşımlarına dair de ipucu vermektedir. İdeolojik beslenme kaynakları, grupları ‘tartışmalı’ isimlerde de belirli bir tarafa yönlendirirken tarih okumalarında da bu zaviyeyi doktrine etmektedir. Tarihi bir karakterin böylesi üç farklı açıdan ve neredeyse birbirinden bağımsız çizgilerle değerlendirilmesi tarihi gerçeklerin analojiye, anakronizme ve popülizme kurban edilmesinden başka bir şey değildir. Bir grubun sözümona ‘düşman’ bir başka grubun ‘kurtarıcı’ mesabesinde görmesi veyahut diğerinin de sürekli bir ‘ara yapma’ çabasına girmesi; belki dönemsel sosyo-politik bakışla açıklanabilir ancak tarihin ‘başkalaştırılmasına’ sebep olur ki bu da tarihten suni ‘husumetler’ doğurulmasının önüne açar.

Özetle ifade etmek gerekir ki; tarih ideolojik grupların hesaplaşma sahası olmadığı gibi bir çarpışma alanı, politika üretme merkezi, aklama/karalama mecrası hiç değildir. Bu anlamda tarihe, sadece (belge ve metodolojiyle yönelip) gerçeği öğrenmek ve gerekiyorsa geleceğe ışık tutmak dışında başka bir nedenle yaklaşmak doğru değildir. Tarihin asli vazifesi ve var oluş gayesi de budur.


#tarih
#II. Abdülhamid
#Ulu Hakan
#ideoloji
2 yıl önce