Başlığımızın içeriği kadın ve eşitlik adına büyüleyici… Ancak yolculuk aşama aşama gerçekleşecek. Tam 10 yılda global ekonomik çark 100 milyon kadınla yeni bir çehre kazanacak. Yepyeni bir küresel düzen geliyor, yeni küresel düzen 'transparanlık' istiyor. Şimdi biraz soluklanalım. Öncesinde kendimize bir bakalım. Dünya bizi izliyor, irdeliyor, yaptığımız iyi işleri takdir ediyor, yapamadıklarımızı da yeriyor. Biz ise birbirimizi yemekle meşgulüz. “Biz" değiliz, “ben"iz! Haliyle iri değiliz, diri değiliz. İşte bu tablo Türkiye'ye yakışmıyor. Kutuplaşma, terör, sürekli özgüvenimizi törpülüyor. İnsanız, umutsuzluğa kapılıyoruz! Oysa böyle bir dönemde bile dünyanın en önemli organizasyonlarına ev sahipliği yapıyoruz.
Küresel krize ortak çare bulmaya çalışıyor. Küresel finans krizinin aşılması için çaba harcıyor. Bankacılıkta yeni düzenlemeleri konuşuyor. Dünya nüfusunun üçte ikisini, AB'yi de içine alan dünyanın en büyük 20 ekonomisini, dünyada yaratılan gelirin yüzde 85'ini, dünya ticaretinin yüzde 75'ini temsil ediyor. Uluslararası ekonomik işbirliğinin ve buna bağlı kararların alındığı forum bu defa 14-16 Kasım'da Antalya'da yapılıyor.
Üyesi olan 19 ülkenin yarattığı milli gelir, dünyada ilk 31'de. İsviçre, Norveç, İran, Venezüella gibi ekonomisi büyük pek çok ülke, birinci ligi temsil eden bu forumda kendine sandalye bulamıyor. Atlamayalım. Geçen yüzyılın bu yüzyıla geçerken içi boşaltılmış kurumları da burada. Uluslararası Para Fonu (IMF), Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Ticaret Örgütü (WTÖ) gibi kuruluşlar da, misafir ülkeler de forumun ağır topları.
G-20'nin en büyük derdi, finansal istikrarın artırılması. O yüzden Maliye Bakanları, Merkez Bankası başkanları forumun müdavimi. Ancak dünya liderlerini atmayalım. Onlar da çoğu kez G-20'ye katıldı, katılıyor. Antalya'ya kimler gelecek? Doğrusu bu jeopolitikte merak ediyorum.
Malum alfabede sadece G yok, B de var, Y de var. 20 aynı kalsa da bu forumda organizasyonların içeriğini temsil eden harfler bir hayli fazla. Çalışanları temsil eden L20, gençleri temsil eden Y-20, sivil toplum örgütlerini temsil eden C20'yi atlamayalım.
Gelişmiş 20 (G-20) için başlayan geri sayımda ilk sınavı geçen ay Ankara'da İş Dünyası 20 (B20) verdi. B20'nin aktörleri siyah, gri takım elbiseli erkek egemen dünyanın temsilcileri. Çoğu, “Old Boys Club" yani “Yaşlı Adamlar Kulübü" üyesi. Kol ve kas gücüne dayalı sanayiyi temsil eden asık suratlı küresel aktörler, küresel nizamcılar… Üstelik bir türlü içinden çıkamadığımız kriz girdabının sorumlusu da bizzat onlar? G-20 Türkiye başkanlığının genel teması, kapsayıcı ve güçlü büyüme yönünde ortak eylem gerçekleştirmek.
G-20, 10 trilyon dolarlık bir ekonomiyi temsil ediyor. Dünyada dolaşan her bir 100 doların 85 doları bu 20 ülkede gerçekleşiyor. Geri kalan 198 ülke geri kalan 15 dolar ile ekonomilerini çevirmeye çalışıyor. Ve yine bu 15 doların içinde çokuluslu şirketler var. Onlar da pay almaya devam ediyor. Peki, bu ülkelerde halk ne yapıyor? Onlar hizmet sektöründe çalışıyor.
Ekonomik aktörlerle ilgili kısaca bilgi verelim. Dünyada 700 sektörde faaliyet gösteren 3 bin 500 şirket var. Bu şirketler kadını güçlendirmek için el ele verdiler. Biliyoruz ki, kalkınma kadın olmadan olmuyor. Kadını görmezden gelerek büyümeye çalışan ülkelerin yarattığı dengesizlik ortada. Eşit ve adil dağılımın olmadığı yerde şiddet kendini gösteriyor. Kadının üretime katılması o yüzden bir zorunluluk. Fakat parayı ve gücü eline geçiren erkek bunu bırakmak ister mi? Yıllardır, “Güç benim, para benim" diyor.
Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği kurucusu, aktivist Halime Güner hem G-20'den hem de küresel şirketlerden “ samimiyet" bekliyor. Bilhassa az gelişmiş ülkelerde içi boş söylemlerle kadın girişimciliğinin bir noktaya varamayacağını düşünüyor. Bu noktada Türkiye'yi de uyarıyor.
Çok haksız değil elbette. Küresel aktörler bir çeşit samimiyet testinden geçiyor. Çünkü kadın hakkına saygı, insan hakkına saygı demek. Üretimde fırsat eşitliği, toplumda kadını birey olarak kabul etmek demek. Kadın yoksulluğunun başka türlü önüne geçilebilir mi? Kadını ekonomiye katmak için eğitmek şart.
Gelin görün ki, eğitimli de olsanız, zengin de olsanız, ayrımcılık, fırsat eşitsizliği, erkek egemen dünyanın kurduğu kalın bariyerlerle çevrili, dikenli tellerle örülü. Kırıp atamıyorsunuz. Albert Einstein, “Önyargıları yıkmak atomu parçalamaktan zor" demişti geçen yüzyılda. İnanın, erkeklerin kurduğu bariyerleri atlamak da öyle.
İşte bir örnek.
Sivil Toplum (C20) Başkanı. Sanayici. İstanbul Sanayi Odası Meclis Başkanı. Kale Grubu'nun patronu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Kadın Girişimciler Grubu Başkan Yardımcısı. Çok şapkası var. 5 bin 200 kişiye iş ve aş veriyor. Yaşadıklarını anlatıyor.
“Sekiz yıl önce doğum yaptım. O dönem İstanbul Sanayi Odası'nın başkan vekiliydim. Bir süre hem yönetim kurulu toplantılarına hem de aylık meclis toplantılarına katılamadım. Biliyorsunuz, görevli olduğunuz bu tip durumlarda imza atma zorunluluğu var. Bir gün başkan aradı. Dedi ki, “Ya bu toplantıya gelip imza atacaksın, ya da biz senin evine gelip, toplantıyı orada yapacağız. Aksi takdirde görevin düşecek.' Buna hem şaşırdım, hem üzüldüm. Demek ki imza doğum iznini kapsamıyormuş dedim kendi kendime… '
Yaşadığı olay Okyay'ın kadın hareketine, iş hayatına bakışını bile etkilemiş. “Eskiden kotaya karşıydım. Şimdi değilim, kotayı savunuyorum" diyor.
Sanayide kadının güçlü olması gerektiğine inanıyor. Böyle düşünmesinin nedeni babası İbrahim Bodur'un “ticaret bireyleri, sanayi toplumları geliştirir" cümlesi. O yüzden sanayide kadın konusunda ciddi bir çalışma yürütüyor. Türkiye gibi sanayi odalarında kadın meclis üyesi sayısı 20'yi geçmeyen ülkelerde atılan bu adım anlamlı. Anadolu'nun geleneksel dokusuyla bütünleşmiş Kale Grubu'nda her aileden bir kişiye iş veriliyor. “Erkek çalışanlar, eşlerimiz de iş istiyor" diye talepte bulunuyormuş .
Okyay için kadının üretime katılmaması israf ile eşdeğer.
Buna ister dini açıdan, ister pür-ekonomik açıdan bakın, fark etmeyeceğini düşünüyor.
Kadının ekonomiye katılımında yerel yaklaşımlar mı öne çıkmalı, ortak hazırlanan reçeteler mi?
Okyay, “Her ülke kendi kültürel motifleriyle çözüm aramalı" düşüncesini taşıyor.
Okyay, C20'de ekibiyle birlikte 18 ay boyunca gece gündüz çalıştı. Sivil toplum örgütlerini çatısı altında buluşturdu. “Söyleyecek sözümüz var" mottosuyla kadın - genç ve çocuk eşitsizliği, sürdürebilirlik, kapsayıcı büyüme ve iyi yönetişimle farkındalık yarattı. Diyeceğimiz, tüm 20'lerde kadın var. O halde neden W20 kuruldu? Sonuçta W20 cinsiyet ayrımcılığı değil mi?
Haksızlık etmeyelim. BM, yıllardır kadını güçlendirme programı üzerinde çalışıyor. Fakat 2013 yılı kadınların tarihinde bir dönüm noktası. Bugün yaşanılan heyecanın nedeni o yıl BM Vakfı'nın “2030 vizyon" toplantısında alınan kararlar.
Buna göre, “CE0, üst düzey kadın yöneticinin iş hayatındaki etkinliği yüzde 35, 2030 ve sonrasında yüzde 51 olacak." Yani çok uluslu şirketler yöneticilerini kadınlardan seçecek.
Dünyanın en büyük sivil toplum destekçisi Caterpillar çoktan harekete geçti. Arkasından Coca Cola, Pepsico, GE ve diğerleri… Çalışıyorlar. Şirketler demokrasisini tartıştığımız bir dönemde, bu ulus ötesi şirketlerin yolculuğunu da iyi irdelemeliyiz.
Çünkü hepsinin bayileri, yerel ortakları, temsilcilikleri, tedarik zincirleri var. Bu kararı hiç vakit kaybetmeden onlara da dikte ettiler. Alınan karar zincirleme sistemi etkiledi. Her ülke fırsat eşitliği için çalışıyor. Sertifikalar bile hazırlandı. Türkiye'de de KAGİDER, “fırsat eşitliği" sertifikası veriyor. İş dünyası ile birlikte çalışmalar sürüyor.
Bu noktada 2013'teki G-8 Zirvesine davet edilen, BM Vakfı'nın 2030 toplantılarına “mutfak toplantıları" adını veren ve katılan G-20 Vakfı Türkiye Direktörü Barış Zafer Öner, “Kadın yüzyılı geliyor. Yeni dünya kadının ekonomiye önceliğini zorunlu kılıyor" diyor.
Diyeceğimiz, tüm 20'lerde kadın var. O halde Neden W20 kuruldu? Sonuçta W20 cinsiyet ayrımcılığı değil mi?
Öner diyor ki, “Açıkçası, sivil değişimler, ekonomik değişimlerin hep gerisinde kalıyor. G-20, W20 ile fırsat eşitliği adı altında açılım yaptı. G-20 eylem planını kabul etti. Bu Türkiye'nin başarısı. Çocuk doğdu. W20'nin felsefe başlığı oluştu. Yerel ihtiyaçlara göre şekillenmek. "
Peki, W20 nasıl denetlenecek? Nasıl izlenecek? Yapılması gereken belli, felsefe, mantık ve matematikten oluşan üçlü filtre sistemi çalışacak.
Öner'in bir önerisi var. Acilen kadın kalkınma ajanslarının kurulmasını istiyor. Gerçekten kadın ajanslarının fırsat eşitliğine faydası olur mu? Kadınlar ortak bir iletişim dili kuracak. Kadın yöneticiler birbirlerini anlayacak. Sonuçta varolan kalkınma ajansları ayakkabı tabanına da, tarladaki buğdaya da, güneş enerjisiyle çalışan otomobile de destek veriyor. Ortada bir odak kirliliği var. Oysa Türkiye kadın kalkınma ajanslarıyla “küçük güzeldir" diyebilir. Dünyaya bir model sunabilir. Böylece sloganlarla yaşamaktan da vazgeçer. Bu noktada Öner, en çok akademisyenleri eleştiriyor. “Beklentileri anlamadan artık reçete yazmayı bıraksınlar" diyor.
Gelin görün ki, Türkiye'nin dönem başkanlığında filizlenen cıvıl cıvıl Kadın 20'yi (W20) ayrı bir kefeye koyacağım. Üstüne ayrımcılık yapacağım. Çünkü W20 yeni ekonomik üretim modelini, geleceğimizi temsil ediyor. Güler yüzlü, sıcak. Kadının üretimdeki gücünü, sesini dünyaya duyuracak. O yüzden kesinlikle W20'nin, B-20'nin gölgesinde kalmaması gerektiğine inanıyorum. Çünkü ilk defa G-20 liderleri, 2025'e kadar işgücü piyasasına kadın ve erkek katılımı arasındaki uçurumu yüzde 25 oranında azaltma kararı alacak. Yani her ülke kadın ile erkeğin ekonomideki varlığı arasındaki farkı yüzde 25 azaltmayı taahhüt edecek. Fırsat eşitliği bu, atılan somut bir adım.
Ben de yeni kapitalist küresel düzene damgasını vuracak üretim modelinde yavaş yavaş duymaya başlayacağımız kadının ayak sesini W20 Türkiye Başkanı Gülden Türktan ile konuştum.
Dünya ekonomik krizden çıkmaya çalışırken, yapılan araştırmalar gösteriyor ki, kadın ekonomide iyi bir oyuncu haline geliyor. Geçen yıl Avustralya'da yapılan G-20'de, “Brisbane Sonuç Deklarasyonu'na" kadın için net ve ölçülebilir bir hedef kondu. 2025'e kadar her ülkede kadın ile erkeğin ekonomideki varlığı arasındaki farkı yüzde 25 azaltma taahhüdü bu. Arkasından da W20'nin kurulması bekleniyordu.
G-20 bir açılım grubu olarak, “Türkiye'nin dönem başkanlığında yapabilir miyiz?" dedi. 20 ülke arasında kabul turları yapıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, görevlendirdiği dönemin Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, büyükelçi ve G-20 Sherpa'sı Ayşe Sinirlioğlu ile sivil inisiyatif KAGİDER, KADEM ve TİKAD dersini çalıştı. OECD Genel Sekreteri Jose Angel Gurria'nın “Türkiye'nin alkışlanacak başarısıdır" dediği Kadın 20, G-20 Türkiye Dönem Başkanlığı'nda kuruldu. Açıkçası Türkiye'den daha maço bir beklenti vardı. İmtihanı verip vermeyeceği izleniyordu. Başardık.
G-20 mevzuatında kadının aleyhinde hiçbir negatif söylem yok. Tüm sözler güzel, yaklaşımlar pozitif. Hikâye ekonomik krizle başlıyor. İşte 2012, G-20… Meksika'da sosyal ve ekonomik kapsayıcılık konuşulmuş. 2013'te St. Petersburg. Küresel ekonomi için daha sert kontroller, vergi cennetleriyle mücadele, kadın ve erkeklerin banka hesaplarıyla ilgili tutumlar gündeme taşınmış. 2014'te Avustralya'da ise temenni ve niyet cümlesi yerine hedef iradesi kondu…
100 milyon kadın iş dünyasına dahil olacak. Kadın ile erkeğin ekonomideki varlığı arasındaki farkı yüzde 25 azaltma hedefi, aradaki fark açık olan ülkelerde daha çok istihdama yol açacak.
Ülkeleri bilemem… Ama kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğine erişim, kadın istihdamının artırılması şart… Eğer kadın ve erkek bir evde yaşayacaksa sorumlulukları da paylaşmalı. Erkekler evde daha az sorumluluk alıyor.
Çocuk bakımı, yaşlı bakımı gibi bakım yükümlülüğü gündeme geldiğinde işi bırakıp giden hep kadın oluyor. Ücretsiz bakım emeğinin önemi, değerli görülmemesi, karar alma mekanizmalarında yetersiz kadın temsiliyeti kadın istihdamının önündeki engeller... Ayrıca kadınların iş yaşamından dışlanmalarının en büyük sebebi iş yerinde cinsiyet eşitsizliği.
Bir kere Çin'in dünyada farkı yaratabilecek nüfus avantajı var. Çok büyük bir ülke. Ön yargıdan uzak. Çocuk sayısı sınırlı bir ülke. Okullara kız çocukları yerine erkek çocuklar gönderiliyordu. İlk defa Çin'de de bu değişti, fırsat eşitliği geldi. Fırsat ülkesi oldu Çin…
Japonya'da yüksek eğitimli kadınların işgücüne katılımı düşük… Japonya bu sorunu çözmek istiyor. IMF Başkanı Lagarde dedi ki: “Japon kadınları 30'lu yaşlarda eğitim i için harcadıkları 14 yıldan fazla zamanı geride bırakıp, çalışmamayı tercih ediyor. Bu konuda Yeni Zelanda'nın hemen arkasında yer alıyorlar." Erkenden iş hayatına veda ediyorlar…
IMF Başkanı'nın verdiği bilgiye göre Japonya'da işgücüne katılım cinsiyet farkı 25 puan. Önemli gelişmiş ekonomilerle karşılaştırıldığında ise bu ülkelerin ortalaması sadece 10 puanda seyrediyor…
Japonya'da kadınların ortalama okullaşma yılı erkeklerden daha fazla fakat iş hayatında göreceli olarak yer almıyorlar. Kadınların istihdamdaki yerini arttırmak için kadınların önündeki teknik ve yasal engellerin kaldırılması büyük önem taşıyor.
Japonya bu konuda bir dizi tedbir aldı elbet. İlk adım erken çocukluk dönemi yuvalarının sayısını arttırmak. Bu yuvalara teşvik verme kararı aldı. Çocuk bakımı hem kadın, hem aile, hem de işveren için kadın istihdamının en önemli engellerinden biri. Japonya bu konuyu aşmayı hedeflediğini açıkladı.
W20'de de bir dönem başkanlığını yaptığım KAGİDER'de de şiddeti değil, kadınların ekonomik ilerlemesini sağlamak için gerekli argümanları konuşuyoruz. Bunun için çalışıyoruz. Biraz çelişiyor gibi görünse de elimizden gelen ekonomik özgürlüğü sağlamak, ekonomiyle uğraşıyoruz. Kadın cinayetlerine bakarsak, en büyük etken eğitim düzeyi. Karşı cinsin hem eğitimi, hem de parası yoksa iletişim dili dayak oluyor. Batı bunun üzerinde çalışmış, psikolojik tedavi yoluyla çözüm üretmiş. Biz ise kadını yaşadığı yerinden uzaklaştırıyoruz. Koruma yoluyla sorunu çözmeye çalışıyoruz. Eğer benim fikrimi soruyorsanız erkekler için rehabilitasyon merkezleri açılmalı.
Tabii ki devlet. Tabii Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı açacak…
Ne diyeyim… İki ucu da yaşıyoruz… Bize özgü… Türkiye'nin mozaiğinde de bu yok mu? Hem çok fırsat var hem hiç fırsat yok. Türkiye'de eğitimli kadınların bir bölümü hak ettiği yere gelmiş. Uluslararası şirketlerde de üst düzeyde görevler alıyorlar. Kilit noktalara kadın yönetici ihraç eder durumdayız. Pek çok kadın uluslararası arenada büyük başarılar yakaladı. İstihdamda belki 20 ülke içinde iyi bir yerde değiliz, ancak kadınlarımız aldıkları görevi başarılı biçimde taşıyor.
“Kadın, kadının kurdudur" denilir… Kadınlar duygularını hemen ifade eder. Duygusal ve sert görünürler. Ama arkalarına yaslanınca da hemcinslerine yardım ederler. Türkiye'de kadınların birbirini desteklemediğini görmedim ben… Haksızlık etmeyelim. Kadın kucaklayıcı, hemen iletişim kuruyor. Kim ne derse desin, kadın için eğitim şart. Eğitimi sağlayacak olan devlet, bilgisayar kullanmayı öğretecek kadına. Kadın maliyet sıfır olan bu eğitim sayesinde internet üzerinde satış yapmayı öğrenecek. İnanın, aklını kullanan kadın para kazanmayı da öğreniyor. Birbirine de destek oluyor.
Bir kavram notumuz var. Ona göre çalışacağız. Kadının ekonomiye dahil olmasının yol ve yöntemlerine kafa yoruyoruz.
Küçük işletmelerin krizler karşısında dayanıklılığı artıyor. Küçüklük ve maliyet kontrolü krizde sübvansiyon görevi görüyor. Ayrıca kadın bugün zengin olmaktansa ömür boyu aynı gelire sahip olmayı tercih ediyor. İstikrar, gelirin devamlılığı kadın için önemli. Kadın tasarruf etmeyi de biliyor, verimliliği de…
W20'de iklim değişikliğini konuşuyoruz. 11 öncelikli ilkemiz var. İklim değişikliği dünya çapında istihdam üzerinde derin etkiler bırakmaya hazır. Ve, iş kayıplarının yanı sıra yeni iş fırsatları da yaratacak. Sadece kadınların şirket yönetim kurullarına alınması bile bambaşka bir açılım getirecek. Yönetimdeki karar verici kadın, doğaya saygılı olmayı hatırlatacak hep. Erkekler iş, aş diyor. Yani sürekli “yes sör"cü bir bakış açıları var ve maliyeti ön planda tutuyorlar. Onlar için çevre ikinci planda…
Kabul, erkekler dünyayı bir noktaya taşıdı… Fakat krizlere de açık hale getirdi. 2007'de batan dünyanın en büyük finans-yatırım şirketi Lehman Brother's'ın batışı krizi tetikledi. Lehman Brother's & Sister's olsaydı belki de batmazdı. Şirketlerdeki biraderler batırıyor ekonomiyi…
Erkekler riski, kadınlar ise riskten kaçınarak büyümeyi seviyor. Kadınlar muhafazakar. Denge ve transparanlık yüzyılındayız. Kadın tasarruf etmeyi biliyor. Kadın verimliliği sağlıyor.
Şahsi görüşüm, sığınmacı ile göçmeni ayırıyorum, ucuz işgücü olarak görmüyorum. Doğru imkanlarla yollardaki kadın ve erkeklerin ülkelerine geriye dönmelerini sağlamak gerektiğine inanıyorum. Eğer ülkeden ayrılmak bir tercihse farklı. Savaş ve yoksulluk yüzünden göçe zorlanmışsa istem dışı bir durum var demektir. Onlara kucak açılması gerekir. Sığınmacı olarak ağırlananların ekonomiye hiçbir katkısı olmaz.
Kadınların küresel statüsünü daha da artırmak istiyoruz. Cinsiyet kapsayıcılığı konusunda daha fazla desteğe ihtiyacımız var. Uluslararası organizasyonlar ve ülke temsilcileriyle bir araya geldik, sorunları dinledik. Hâlâ ders çalışıyoruz. Bu çalıştayda aramızda erkekler var, onlar gelecek. Çok etkin kadınlar gelecek. Dünya uzmanları da burada olacak. Kadının ekonomiye dahil edilmesi için yapılan en önemli bir çalıştay ve ilk. Sonucu G-20'de hep birlikte göreceğiz.