Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de gerek kendisinin gerek KKTC'nin milli çıkarlarını koruma kararlılığına bir tepki de Avrupa Birliği'nden geldi.
AB'nin Türkiye'nin bölgedeki faaliyetleri karşısında 'taslak' bir yaptırım listesi hazırladığı öğrenilirken, Türk tarafının arama ve sondaj faaliyetlerine devam etmesi halinde daha sert adımlar konusunda girişimler bulunacağı ifade edildi.
Yenisafak.com AB'nin taslak kararının ne anlama geldiğini, muhtemel sonuçlarını ve Türkiye'nin hangi adımları atması gerektiği sorusunu Maltepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal ile konuştu.
Mali boyutu değil ancak siyasi mesajı önemli
AB'nin söz konusu kararının taslak olduğunu ve henüz resmi bir yaptırım olmadığını anlatan Ünal, söz konusu listede Türkiye'ye 'aday ülke' olması sebebiyle verilen fonlar ve Avrupa Yatırım Bankası'nın verdiği krediler üzerinden bir baskı oluşturulmaya çalışıldığına işaret etti.
Bu adımlar Türkiye'yi mali açıdan çok fazla zorlayacak büyüklükte olmadığına işaret eden Ünal, "Ancak işin siyasi boyutu önemli. Kredi rakamları basit ancak AB'nin Kıbrıs Rumlarını ve Yunanistan'ı açıkça desteklemesi rahatsız edici" şeklinde konuştu.
AB uluslararası hukuku gözardı ediyor
Ünal, söz konusu girişime karşılık Türkiye'nin hemen karşı adımlar atması gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
"AB ülkeleri ile ikili diyaloglara şeklinde konu süratle ele alınmalı ve proaktif bir süreç yürütülmeli. Fransa şuan AB'de bize en karşı ülkelerden biri ancak Almanya ve İngiltere onlarla aynı şekilde düşünmüyor. Birlikteki ülkelerle Türkiye süreci konuşmalı.
AB'nin mevcut tutumu 'Üyelerimden biri taraf ise ben kimin haklı olduğuna bakmadan kendi üyemi desteklerim' şeklinde ilerliyor. Bu son derece yanlış bir tutum.
Yaşananları Kardak Krizi dönemine benzetiyorum. AB o zaman da böyle bir tutum sergilemişti. AB'ye üye olmak hiçbir ülkeyi uluslararası hukukun üstüne çıkarmaz. Kaldı ki AB'nin kendisi de uluslararası hukukun üstünde bir yapı değil.
Türkiye asker baskıyı daha da artırmalı
Türkiye'nin siyasi adımlar ve proaktif bir diyalog sürecinin yanı sıra sahada da bazı değişikliklere gidebileceğine işaret eden Ünal, sözlerini şöyle sürdürdü:
- "Türkiye'nin bir diğer seçeneği de askeri açıdan adımlar atması. Ne yapılabilir? Rumların üzerindeki askeri baskının dozu daha da artırılabilir. AB o zaman yaptığının yanlış olduğunu anlayacaktır. Eğer AB Doğu Akdeniz'de 'durdurma' çağrısı yapacaksa bunu hem Rumlara hem Türkiye'ye aynı anda yapmalı. Rum tarafına da verdiği ruhsatları iptal etmesi gerektiğini söylemeli.
Normalde AB'nin bu gibi durumlarda 'itidal' çağrısı yapan taraf olması gerekir. Ancak onlar bir taraftan yana tercihlerini yapan bir konuma düştüler.
Türkiye pazularını göstermekten çekinmez
Eğer bu yönde bir tercih yaparsa AB de bunun sonucuna katlanır. Avrupa şunu unutmasın ki Türkiye NATO üyesi. Sadece üye de değil birliğin en büyük ikinci ordusuna sahip ülke.
Rumlar, belki de son yıllarda ilk kez 'Sürece bodoslama dalmak ve Türkiye'yi doğrudan karşımıza almak yanlış oldu' tarzı yazılar yazmaya başladı.
Türkiye gücünü gösterdiği zaman bölgede dengeleri çok net bir şekilde değiştirebilecek bir konumda. Bunu ne AB'nin, ne Rumların ne de Yunanistan'ın göze alamayacağı inancındayım."
Ünal, 1998 yılında Suriye ile yaşanan 'Ekim krizi' hatırlatmasında bulundu ve "O dönemde Türkiye kararlılığını gösterdi. Suriye geri adım attı ve Adana mutabakatı imzalandı. Şimdi de benzer bir süreç yaşanabilir. Ancak Türkiye'nin de ideolojik yaklaşımları bir yana bırakarak ulusal çıkarları gereği İsrail, Suriye ve Mısır ile adımlar atabilmeli" şeklinde konuştu.