|

'Ankara'nın zor seçimi'

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Mehmet Acet köşesinde 'Ankara'nın zor seçimi' başlıklı yazısını kaleme aldı. Yasin Aktay, Fatma Barbarosoğlu, Kemal Öztürk ve Taha Kılınç da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
09:45 - 11/04/2018 Çarşamba
Güncelleme: 09:54 - 11/04/2018 Çarşamba
Yeni Şafak
Fatma Barbarosoğlu, Kemal Öztürk, Taha Kılınç, Yasin Aktay ve Mehmet Acet.
Fatma Barbarosoğlu, Kemal Öztürk, Taha Kılınç, Yasin Aktay ve Mehmet Acet.

Mehmet Acet, Yasin Aktay, Fatma Barbarosoğlu, Kemal Öztürk ve Taha Kılınç'ın yazılarının dikkati çeken bölümleri:

Mehmet Acet: Ankara'nın zor seçimi

Bu hafta odak noktamızda yine Suriye var. Yazarken uygun tabir bulmakta zorlandığımız, kuru bir yazıyla tarif etme çabası içinde olmaktan utanç duyduğumuz yeni bir trajedi yaşandı Suriye’de. Küçücük bedenlerin sudan çıkan balıklar gibi çırpına çırpına can verdiği, bir taraftan da etrafa “Bana bu yapılan nedir” bakışı fırlattıkları, zulmün, zorbalığın son raddesini temsil eden, insana “İyi ki cehennem var” dedirten görüntüler…

O yüzden eğer bugünlerde Suriye’ye bir füze düşecekse, o füzenin doğrudan Beşar Esad’ın tepesine inmesini gönlümden geçiriyorum. Dün, Meclis koridorlarında Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ’la karşılaşınca, aklımdan geçen bütün soruları arka arkaya sormaya başladım. 

Bozdağ, Duma’daki kimyasal saldırı için, “Emareler rejimi gösteriyor” dedi. “Yok eğer biz yapmadık diyorlarsa, ne yapılacağı belli. O bölgeyi denetime açsınlar. Birleşmiş Milletler’in bu konularda çalışan uzmanları var. Giderler, neyin ne olduğunu tespit ederler” diye devam etti. 

7 yıllık Suriye politikasını daha fazla insanın ölmesi, daha fazla insanın mülteci durumuna düşmesi, daha fazla şehrin yıkılması, İsrail’in yüksek menfaatleri için Suriye halkının bütünüyle mecalsiz kalması üzerine inşa eden ABD yönetimi, bu son saldırı üzerine rejime dönük müdahale hazırlıkları yapıyor.

Yasin Aktay: Laf üstüne laf değil, taş üstüne taş oymak

Türkiye AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana ekonomisini 3,5 kat büyütmüş, ihracatını ise 4,3 kat artırarak 37 milyar dolardan 160 milyar dolara yükseltmiş dünyada emsali az görülebilen bir gelişme kaydetmiş durumda. Bu sayede dünya ülkeleri arasında büyüklükte 27. Sıradan 17. sıraya kadar yükselmiş. Baştan itibaren dünya ekonomi ve finans derecelendirme kuruluşlarını defalarca yanıltmış, onların bütün ölçülerini şaşırtmış olması başlıbaşına bir başarı öyküsü. 

IMF’ye borcunu, IMF’ninn kılavuzluğunu devre dışı bırakarak belirlenen vakitte, 2013 Mayıs’ında sıfırlaması, IMF ile ilgili emsali görülmemiş bir hikaye olarak kayıtlara geçti. IMF’nin borçlandırdığı ülkelere şart koştuğu ekonomik kılavuzluğun gereği yatırımları kısmak, sosyal politikalardan vazgeçmek, istihdamı kısmak idi. 

Bunun bir ülkenin ekonomisini geliştirmek bir yana daraltıcı bir etki yapacağı çok açık. Türkiye sosyal politikalardan da vazgeçmedi, hatta emsali görülmemiş bir sosyal politika modeli geliştirdi, yatırımları da hiç kısmadı, buna rağmen ekonomisi canlanarak büyümeye ve borcunu fazlasıyla ödemeye devam etti.IMF’nin yüzde 2,9, Dünya Bankasının yüzde 3, OECD’nin yüzde 3,4, değerlendirme kuruluşlarının ise yüzde 2,6 olarak öngördüğü 2017 büyüme tahminlerini yılın sonunda altüst etti Türkiye. Yüzde 7,4 ile bu tahminleri iki katının üzerine çıkararak G-20 ülkelerinin tamamını geride bıraktı. 

Aslında Türkiye’nin fert başına gelirini 11 bin dolara çıkardığı ve IMF’ye borcunu sıfırladığı 2013 Mayıs’ından itibaren Türkiye ekonomisi uluslararası çapta sayısız saldırıya maruz kalıyor. O tarihte başlayan Gezi hadiseleri, arkasından 17-25 Aralık, Kobani olayları ve nihayetinde 15 Temmuz darbe girişimlerinin hepsi hükümeti devirmek kadar Türkiye ekonomisini çökertmek gibi bir hedefe de yönelmişti. Bu darbe teşebbüsleriyle paralel olarak Türkiye ekonomik açıdan binbir türlü görünmeyen saldırıya maruz kaldı.

Fatma Barbarosoğlu: Geçmişimize geç kalmadan, hemen şimdi dikkat ve rikkat

Dün ile bugünü, müze paydası üzerinden görmeye ne dersiniz?Ülkemizde son yıllarda çok değerli özel müzeler ve devlet müzeleri açılıyor. Özel müzelerin açılmasının, devlet müzelerinin çağdaş bir çehreye bürünmesi konusunda ciddi bir rekabet ortamı oluşturduğunu düşünüyorum.

Size bugün Şahinbey Milli Mücadele Müzesi’nden bahsetmek istiyorum. Şahinbey Milli Mücadele Müzesi’nin, Türkiye’nin diğer bütün müzelerinden çok farklı bir anlamı var. Bu farkın kapanması ise hiç söz konusu değil. 

Neden mi? Çünkü Gaziantep Milli Mücadele Müzesi Antep Müdafaasının nasıl yapıldığını anlatan doğal bir mekana sahip.Doğal mekandan kast ettiğim nedir? Milli Mücadele Müzesi’nin altında bulunan ve İhsan Bey Kasteli’ne uzanan mağara. Mağara hattında silikon heykeller yardımıyla Antep savunması görsel olarak sahneleniyor. Mağaralarda, aç, susuz aylarca işgale direnen Anteplilerin hikayesini dinlerken/okurken Müze Görevlisi Fatih Çınar’ın yardımıyla müze duvarındaki bilgilerin satır aralarına girmemiz de mümkün oldu. Benim için en dikkat çekici olan, Antep’e açılmış olan Amerikan Koleji’nin dağın başında koca bir alana inşa edilmiş mimarisi oldu. Boğaziçi Üniversitesi’ni andıran mimari yapı, Robert Kolej’den sonra Anadolu’da açılmış ilk Amerikan Koleji.

Kolej, Antep’in İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edildiği dönemde karargah olarak kullanılmış.Savaş Müzesinde biz 1920’nin Antep’inin acılarına bakıyoruz. Geçmiş geçmedi oysa. Daha birkaç gün önce Afganistan’da ABD füzeleri hafızlıklarını tamamlamış merasime hazırlanan çocukların üzerine füze attı.200 hafız çocuk cennete uçtu. Doğu Guta kimyasal silahlarla vuruluyor. Velhasıl,Gaziantep Milli Mücadele Müzesi’ndeki görüntüler, bugün Suriye’den Filistin’e, Afganistan’a yaşanmaya devam ediyor.

Fatma Barbarosoğlu'nun yazısının tamamını okumak için tıklayınız

Kemal Öztürk: Suriye harap olduktan sonra…

Sözün orijinali şudur: “Ba’de harâbu’l-Basra” (Basra harap olduktan sonra). Guta’da kimyasal silah kullanıldı diye ABD Suriye’ye müdahale ediyor. Önceki gün askeri tesisleri İsrail aracılığı ile vurdu. Şimdi de daha büyük operasyon yapacakmış! Ülke harap olmuş, her yer yıkılmış, yüzbinlerce insan ölmüş, milyonlarca insan evsiz, yurtsuz kalmış bu aşamadan sonra müdahale edecekmiş ABD. Etsen ne olur?

KANSER HER YANI SARDIKTAN SONRA OPERASYON 

Durumu şuna benzetiyorum. Vücutta habis bir ur tespit edilmiş. Kanserli hücreleri almak için ameliyat kararı alınmış. Hasta ameliyat masasına yatırılmış, karnı açılmış. Tam o esnada doktor operasyon yapmaktan vazgeçiyor. Kanserli hücre alınmıyor, hastanın karnı dikiliyor ve öylece bırakılıyor. Enfeksiyon kapıyor, kanserli hücre vücudun her yanına yayılıyor, tüm organlar perişan oluyor. 

Obama döneminde, Guta’da kimyasal silah kullanıldığında (ki ABD’nin kırmızı çizgisiydi), operasyon kararı alan ABD, tam olarak bunu yaptı ve son saatlerde kanserli hücreyi almaktan vazgeçti. Türkiye ve müttefiklerini yüzüstü bıraktı. Suriye’nin enfeksiyon kapmasına, kanserli hücrenin her tarafa yayılmasına neden oldu. Trump ‘korkak ve beceriksiz’ dediği Obama’nın bu tavrını önceki gün sosyal medya hesabından resmen duyurdu. Esed’e ‘hayvan’ diyerek hem de.

Taha Kılınç: Adil hafızayı diriltmek için

Yakın ve uzak tarihi okurken, şu soruyu hep sormaya çalışırım: Günümüzdeki olayları, içinde yaşayan bizler bile türlü şekillerde aktarır ve yorumlarken, acaba tarihin derinliklerinden bugüne nakledilen olaylar, hakikatle ne kadar örtüşüyor? Daha dün yaşanan şeylerin birbirinden öylesine farklı rivayetlere dönüşmesine şahit oluyoruz ki bazen, ister istemez, daha uzak zamanlarda geçen hadiselerin sıhhatinden de şüphe etmek kaçınılmaz hale geliyor. Özellikle tarihteki ihtilâflar, kavgalar, gerilimler, hatta savaşlar söz konusu olduğunda… 

Bugün böyle rivayet farklılıkları girdabında dönüp duran meselelere en iyi örnek, Suriye’deki savaş. Herkesin kendine göre açıklamalar getirdiği, herkesin başka bir yerinden tuttuğu, sebepler ve sonuçlar yönünden birbiriyle tamamen alakasız izahlara konu olan bir süreç bu. Geleceğin tarihçileri, acaba 2011 sonrası Suriye tarihini hangi bakış açısıyla yazacaklar? En az üç-dört farklı versiyonun kayıtlara geçeceği şimdiden kesin gibi. 

Adaletli bakış açısını ayakta tutmak ve adil hafızayı diriltmek adına, Suriye olaylarının serencamını sıklıkla yeniden hatırlamak, neler olduğunu düşünmek ve kronolojik akışta boşluklara mahal bırakmamak önemli. Yoksa hafızalarımızın zayıflığına yeni gelişmelerin rüzgârı eşlik eder, hakikatten kopmuş ve uzaklaşmış oluruz. Böylece, etkilerini daha uzun yıllar hissedeceğimiz ciddi bir kriz, zihinlerimizde sebep-sonuç ilişkisini yitirerek anlamsızlaşır. İşte tam bu noktada, unutmaya başladığımız bir şeyi, “Her şey nasıl başlamıştı?” sorusunun cevabını bize hatırlatacak bir film, bu cuma günü (13 Nisan) vizyona giriyor: “Kardeşim İçin-Der’a”.

Yapımcılığını Halis Cahit Kurutlu’nun üstlendiği filmin yönetmen koltuğunda Murat Onbul oturuyor. Tamamen gerçek olaylara dayanan senaryo ise Halis Cahit Kurutlu, Taha Kurutlu ve Fatih Mutlu’nun imzalarını taşıyor. Filmin başlıca oyuncuları: Cem Uçan, İlker Kızmaz, Mehmet Çevik, Berna Koraltürk ve Umut Karadağ.

#Mehmet Acet
#Yasin Aktay
#Fatma Barbarosoğlu
#Kemal Öztürk
#Taha Kılınç
6 yıl önce