|

'Antitez tartışmalarından bir an önce kurtulmamız lazım'

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Kemal Öztürk köşesinde siyasette ve medyada tez-antitez kavgasına ışık tuttu. İsmail Kılıçarslan, Hasan Öztürk, Abdullah Muradoğlu ve Hatice Karahan da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
09:08 - 14/02/2017 Salı
Güncelleme: 09:20 - 14/02/2017 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Kemal Öztürk, İsmail Kılıçarslan, Hasan Öztürk, Abdullah Muradoğlu ve Hatice Karahan'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:



Antitez tartışmalarından bir an önce kurtulmamız lazım

Seksen kuşağından olanlar iyi bilir.




Seksenli ve doksanlı yılların meşhur tartışmalarından biriydi bizim için: Düşüncede, siyasette, kültürde... yani hayatın en önemli alanlarında 'antitez' olmaktan kurtulup, 'tez' olmadan başarı elde edilemez.




O zamanın tartışmalarının iki önemli özelliği vardı.




1. Evrensel düzeyde kapitalizme, sosyalizme ve faşizme karşı alternatif olacak bir tez üretmek.




2. Dogmatik, statik ve kısır düşüncelerin esiri olmadan, özgürce tartışabilmek.




Tartışmalar bu iki nedenden dolayı üretken ve doğurgandı. Geleneksel İslami düşünceler de dahil, tabu sayılabilecek tüm fikirler tartışılıyordu.





'Yeğenim. Ezanı da yasaklasalar, namazı da...'

Müslümanların oluşturduğu bir ülkede okunan ezanların dini değil daha çok siyasi ve hatta bundan daha fazla olarak 'egemenlik' ile ilgili bir husus olduğunu düşünmüşümdür hep. En nihayet saate yahut güneşin hareketlerine bakılarak anlaşılabilecek olan vaktin ilanı için okunan ezan, aynı zamanda 'biz buradayız ve buranın sahibiyiz' cümlesini de ilan etmektir bir bakıma.




Medine'nin tam manasıyla bir 'İslam yurdu' olmasının başlangıcını da yine Mescid-i Nebevî'nin toprak damından okunan ilk ezanla eşitlemek doğru bir yaklaşım olacaktır.





'Halk hareketleriyle, ihtilal mi?' hadi oradan..!

1913/15 Balkan bozgunu, yıllar sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin zihin dünyasında hep yaşamıştır.




Ve o bozgunun travmatik etkileri zaman zaman cumhuriyetin ilk yıllarına yansımıştır.




Balkan Savaşları sonucu 400 yıllık “yurt” terk edilmiş, bunun neticesinde Anadolu'nun da elden çıkması korkusu baskın bir davranış modeline dönüşmüştür. Bu model zaman zaman trajik toplumsal olayların yaşanmasına neden olmuştur.




Balkan bozgununun bazen marazi yansıması olmuştur.




Ancak son sığınak, son kale Anadolu için “ölümüne” bir mücadele verilmiştir.





Unuttuk mu?

Yazının başlığını “başkasının hakkını savunmalı mıyız, yoksa ipleri koparmalı mıyız?” olarak da düşünebilirsiniz. Oysa 'başkasının hakkını savunmak' tercihten öte ahlakî ve ilkesel bir duruş. Hak ve hukuku bir kesime hasredemeyiz, adaleti sadece kendimiz için isteyemeyiz. 80 milyona yaklaşan nüfusuyla güzel ülkemizde farklı inanç, kanaat ve siyasi çizgilere sahip kesimler de yaşıyor. Farklı düşünenlerle ipleri koparmak bir tercih sonuçta ama doğruluğu tartışılır. Böyle bir tercihte bulunmak değerlerimizi sil baştan yorumlamayı gerektirir. Zira kişiliklerimizi oluşturan manevî-ilkesel değerler başkasının hakkını gözetmeyi de emrediyor.




“Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan, başkasına da öyle davran” gibi dilimize pelesenk olmuş bir güzel deyiş var. “Dün onlar bize çektiriyordu, bugün de biz onlara çektireceğiz” diyemeyiz. Hem biz dün acı çekerken, oraya buraya atılırken bizimle aynı inanç ve görüşte olmadıkları halde yanımızda saf tuttukları için 'mahalle baskısı' yaşayanlar vardı.





Bu hatta seferler sıkı tutulacak

Son Trump konulu yazımda Pasifik'te Matem başlığıyla araladığım pencereyi bugün biraz daha açmak istiyorum.




Öncelikle araladığımız kadarıyla gördüğümüzü hatırlayacak olursak; Trump'ın, TPP'den vazgeçerek Çin'e tepsiyle fırsat sunmasının ardından bölgede başka hamlelere imza atması gerektiğini kurgulamıştık.




Bunun yanı sıra, TPP iptaline dair Beyaz Saray açıklamasının, geride kalan potansiyel fayda ve zararların ötesinde daha da temel bir manası, tarihe düşülecek bir iması vardı: O da, küreselleşmenin bu hamleyle bir kez daha sersemlemiş olmasıydı. Buradan ABD özelinde çıkan sonuç ise, Washington'ın “ikili” anlaşmalara meyledeceği şeklinde zuhur ediyordu.





#Kemal Öztürk
#İsmail Kılıçarslan
#Hasan Öztürk
#Abdullah Muradoğlu
#Hatice Karahan
7 yıl önce