Bugün Büyük Çerkes Sürgün’ü ve soykırımının 153’üncü yıldönümü. Bundan 153 yıl önce Adigeler, Abazalar, Çeçenler, İnguşlar, Avarlar ve Karaçaylar ölüm ya da sürgün seçeneklerinden birini tercih etmeye zorladılar. Erkeklerinin çoğu 30 yıl kadar süren savaşta şehid olan Kafkasya halkları, kadın, çocuk, yaşlı ve hastaları da dahil bir buçuk milyon kişi olarak vatanlarından silah zoruyla çıkartıldı. Çoğunun bindirildiği balık istifi gemiler, Rus toplarıyla batırıldı. Gemilerde açlık ve salgın hastalıktan ölenler denize atıldı. Karadeniz’i bunca kayıptan sonra bir su mezarlığı sayan Çerkesler, Karadeniz’e özel bir beslenme biçimi geliştirdi. Bu denizden çıkan hiçbir şeyi yemediler. Bu sürgün geleneği bugün sadece büyükler tarafından yaşatılıyor.
Milattan önce onbinlerce yıl öncesine baktığımızda Kafkasya arkeolojisi bize Çerkeslerin ana besin kaynağının et ve darı olduğunu gösteriyor. Uzun yıllar avcılıkla etini sağlamış bu halkların küçükbaş hayvanları da beslediği biliniyor. Ekmekten ziyade tahıl unundan yapılmış lapalar tüketen Kafkasyalıların şişman olması ayıplanırdı. Tahıl öğütülür, kaynayan suya eklenip iyice pişirilir, bu lapanın yanında kurutulmuş etler, sote etler, etli yemekler, peynirler ve yağ sunulurdu. Amerika’nın keşfinden sonra Kafkasya’ya gelen mısır, yerel halk tarafından çok sevildi ve daha uzun saklanabildiği, daha kolay işlendiği için de kısa zamanda darının yerini aldı.
Savaş ve düşman saldırılarının etkisiyle kısa sürede ve az malzeme ile hazırlanan kuru, saklanabilir gıdaların hakim olduğu Çerkes mutfağında sevilen bir hamurişi de var. “Haluj” ya da “halive” denen bu küçük böreklerin içine en çok konan iç patates daha sonra peynir. Çemen yaprakları tozu, ceviz, zeytinyağı, tuz ve biberin taş dibeklerde dövülmesiyle elde edilen şıbjiyçuğ adlı baharat muhakkak bu içe katılıyor. Hazırlanan haluj bol yağda kızartılarak ya da suda haşlanarak pişiriliyor. Bugün Büyük Çerkes Soykırımı’nda hayatını kaybedenlere dua edelim ve muhakkak onların da sevdiği haluju pişirelim.