|

'Diyanet'ten Kutlu Doğum eleştirilerine tepki'

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Faruk Beşer köşesinde Kutlu Doğum Haftası'na ilişkin gündemi değerlendirdi. Yusuf Kaplan, Hatice Karahan, Hasan Öztürk ve Özlem Albayrak da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
08:49 - 19/05/2017 Cuma
Güncelleme: 09:04 - 19/05/2017 Cuma
Yeni Şafak
Yusuf Kaplan, Hatice Karahan, Özlem Albayrak, Faruk Beşer,  Hasan Öztürk.
Yusuf Kaplan, Hatice Karahan, Özlem Albayrak, Faruk Beşer, Hasan Öztürk.

Faruk Beşer, Yusuf Kaplan, Hatice Karahan, Hasan Öztürk ve Özlem Albayrak yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

Bidate batanlar 'bidat' dedi


Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu'nun düzenlediği, dün ve önceki gün devam eden istişari toplantıda idik. Ramazan yaklaşması sebebiyle, yine kafa karıştırmaya yönelik tedavüle konacak olan meseleleri görüştük. Başkanlık ve Din İşleri Yüksek Kurulu bu konularda hassas ve vatandaşa en doğru bilgileri ulaştırmak için çaba harcıyor. Bunun için ciddi ilmi çalışmalar yapıyor, yaptırıyor, bununla da yetinmeyip bu çalışmaları İlahiyat hocalarıyla tartışıyor, istişare ediyor. Zaten Kurulu oluşturan üyelerin her biri sahasında âlim ve sorumluluk bilinci taşıyan duyarlı insanlar. Bu tutum toplantıya katılanları memnun ediyor.Tartışılan meselelerden biri Diyanet'in yıllarca yürüttüğü Kutlu Doğum faaliyetlerinin ne hikmetse bazı çevrelerce birden bire FETÖ ile ilişkilendirilmesi girişimi idi. Maksatlı olduğu intibaını veren böyle bir girişime bütün katılımcılar tepki gösterdiler. Böyle bir töhmetin asılsızlığı ve bir art niyetin ürünü olduğu kanaati herkesçe dile getirildi. Kutlu Doğum faaliyetlerinin Diyanet'in kendi başlattığı faydalı bir program olduğu ve hataların giderilerek devam etmesi gerektiği kararına varıldı. Aksine o belli yapının ta başından beri bu faaliyetlerden hiç hoşlanmadığı ve 'Ebedi Risalet Toplantıları' adıyla alternatif kutlamalar ihdas ettiği anlatıldı.


Medeniyet coğrafyasını aştı

İsmet İnönü, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra şöyle demişti: "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır." Köprünün altından çok sular aktı...Batı uygarlığının dünyaya hem söyleyeceği esaslı bir şey olmadığı hem de tam da bu nedenle hegemonyasını sürdürebilmek için işgallerden, savaşlardan, çatışmalardan ve karışıklıklardan medet ummaktan başka bir seçeneği kalmadığı anlaşıldı.Varlığını, başkalarının yıkımı üzerine kuran bir uygarlık, her bakımdan tefessüh etmiş, bitmiş demektir zaten.Bildiğimiz dünyanın sonu geldi...Şimdi yeni şeyler söyleme vakti: Yeni bir dünya kurulacak, Türkiye, bu yeni dünyanın kurulmasında kurucu rol oynayacak...

Burnumuzun dibindeki diğer cephe


İçeriye yatırım çekme isteğimiz mütemadiyen sürerken, sınırların dışına taşma girişimlerimiz de şüphesiz yerinde durmuyor. Nitekim şirketlerimizin yurtdışı yatırımlara olan ilgisi, geçtiğimiz süre zarfında yukarı yönlü bir trend izledi. Bu bağlamda gerek sıfırdan yapılan gerekse satın alma ve birleşmelerden hâsıl olan yatırımlarımız, hatırı sayılır bir yekûn yaptı. Bu ilginin arka planında ise, pazar potansiyelinden daha iyi istifade etmek de var, maliyet avantajı edinme güdüsü de… Ve bu kapsamda, ülkelerin mevzuat altyapısından know-how transferi imkânlarına kadar uzanan çeşitli sebepler saymak mümkün.İşte DEİK de, farklı coğrafyaların bu çerçevede şekillenen yatırım cazibesini değerlendirmek amacıyla ilk kez geçtiğimiz yıl oluşturduğu Yurtdışı Yatırım Endeksi'nin 2017 versiyonunu önceki gün kamuoyuna sundu. Açıklanan endeks sonuçları, yüksek, orta ve düşük olarak kategorize edilmiş gelir sınıfları kapsamında, ilgili ülkelerin Türk yatırımları açısından çekiciliğini değerlendiriyor.


İstanbul'da yasak alana park etmek rutin


Mega kent İstanbul'da yaşamanın bedeli ağırlaşıyor. Bu şehirde kamu düzeninin sağlanması için polis ve jandarma olağanüstü gayret sarfediyor. Fakat şehrin büyüklüğüne oranla yetersiz kalan personel sorunların çözümüne yetişemiyor.

Size biri Sırbistan'ın Novi Sad şehrinde diğeri dünya şehri İstanbul'da yaşadığım iki olayı anlatmak istiyorum. Çünkü bu iki olay birbirine çok benziyor fakat sonuçları çok farklı.Rahmetli Bahattin Yıldız ağabey ile bundan 8 yıl önce Sırbistan'ın Novi Sad şehrine gitmiştik… Roman Müslümanlarla bir bayram geçirmek için.Bayram namazını kılacağımız mescidin kapısına geldiğimizde Boşnak şoförümüz bizi indirdi ve aracı park etmek için yanımızdan ayrıldı.Bayram namazını kıldık… Bayramlaştık… Derken kapıdan çıktık… Kaldırıma adım attık. Bir de ne görelim? Bizim şoför aracı kaldırım ile bisiklet yolu üzerine park etmiş. Yani işgal etmiş! Novi Sadlı birkaç kişi aracın başında bekliyor. Şoför hızla onların yanına gitti. Aracı çekmek istedi. Sırplar müsaade etmedi. Şikayet ettiklerini, polisin gelmesini beklediklerini söylediler. Şoför aracı kaçırmak için hamle yaptı. O sırada polis geldi. Çok ağır bir ceza kesti. Çekici de gelmişti. Boşnak şoför aracını çekicinin ve polisin elinden zor kurtardı.


'Yollar yapılmaz, sadece yürüyerek oluşturulur'


Böyledir, Türk yetkililerin ABD ziyaretleri haftalar öncesinden işlenmeye başlar, ülkemizin tüm sorunları tek bir ziyaretle çözülebilecekmiş gibi yapılır, Türkler Amerikan Başkanı'yla görüştüğünde sihirli bir değnek değecek ve anlaşmazlıklar, çatışmalar, kapatılmamış hesaplar toplu biçimde ortadan kaybolacakmış gibi davranılır. Böyle yapıldıkça doğru orantılı biçimde beklenti de yükselir, beklenti yükseldiği için de ziyaretten çıkan tüm sonuçlar “dağ fare doğurdu” olarak gözükür/yorumlanır.Yine öyle oldu, Erdoğan'ın Trump'la yaptığı görüşmenin süresini konu edinenden tutun, “PYD-YPG ve FETÖ ile ilgili sonuç alınamadıysa Erdoğan neden gitti Washington'a?” diyenlere dek geniş bir skala çerçevesinde ziyareti başarısız bulanlar oldu.Erdoğan-Trump görüşmesi kısa değildi oysa. FETÖ ve PYD-YPG konularında tek bir görüşmeyle somut bir mesafe alınabilmesi de zaten mümkün değildi. Dahası, bu konularda mesafe alınamayacağı ziyaret başlamadan belliydi. Trump'ın, Erdoğan kıtaya ayak basmadan önce PYD'ye silah verme kararına attığı imza Türkiye'de umutsuzluk ve olumsuz yankı oluşturdu, hatta ABD ziyaretinin iptali taleplerine neden oldu. Ancak Trump'ın o imzayı Erdoğan'la görüşmesinden hemen sonra atması, daha da kötü bir görüntü oluştururdu, büyük ihtimalle Erdoğan'a yönelik bir tavır olarak algılanırdı. Trump imza işini ziyaret öncesi hallederek, aslında Türkiye'yi kaybetmek istemediklerini nazik bir şekilde ifade etmiş, Erdoğan'ı zor durumda bırakmama inceliğini göstermiş oldu.


#​Faruk Beşer
#Yusuf Kaplan
#Hatice Karahan
#Hasan Öztürk
#Özlem Albayrak
7 yıl önce